"O bir rüya değil, Potter."
Duraksadı ve Potter'a sindirmesi için biraz zaman tanıdı.
"O bir anı."
Potter, Malfoy'un ne demek istediğini anlamadı. Rüyasını bilmesi bile yeterince saçmayken bundan bir 'anı' olarak bahsetmesi çok daha anlamsızdı. Ya dalga geçiyordu, ya kafayı yemişti. Potter hangi ihtimalin daha yüksek olduğuna karar veremedi.
"Ne saçmalıyorsun?" diye sordu, kafası karışmış bir şekilde. "Rüyayı nereden biliyorsun?" diye de tekrarladı. Malfoy'un önceki cevabı kabul edilebilir olmadığından 'gerçek' bir cevaba ihtiyacı vardı.
Malfoy, bir gün yüzleşmek zorunda kalacaklarını biliyordu ama bu kadar çabuk olmasını beklemiyordu. Henüz hazır hissetmiyordu. Potter'ın verebileceği tepkilerle alakalı sayısız senaryoya çalışmıştı ve hepsi olaylı bitiyordu. Onun sakin kalmasını, söyleyeceklerini sonuna kadar dinlemesini ya da kendisini affetmesini beklemek aptallık olurdu. Ne yaparsa yapsın mutlu sona ulaşamayacaktı. O yüzden yüzleşmeyi olabildiğince ertelemeyi düşünmüştü. Böylece Potter'ın toparlanmasına yardımcı olacak kadar zaman kazanabilecekti. Ancak son gelişmeleri ve Potter'ın tavrını göz önünde bulundurunca, daha fazla zaman kazanamayacağını biliyordu. Rahatça evine gelmeye devam edemeyecek ve onun kendisine güvenmesini sağlayamayacaktı. O yüzden Potter'a bir şey vermek zorundaydı. Bir sebep.
Fazla düşünmeden verdiği bilgiyi nasıl açıklayacağını bilmiyordu. Potter cevap bekliyordu ve muhtemelen geçen her saniye daha da sinirleniyordu. Malfoy ise cevap vermeyerek asasını çıkarttı. Kırılan sehpaya doğrulttu ve "Reparo," diye mırıldandı. Aslında sehpa umurunda falan değildi. Sadece Potter'ı oyalamaya, kendine zaman kazanmaya çalışıyordu.
"Malfoy," dedi Potter, cevap beklediğini hatırlatırcasına.
"Sorunu zaten cevapladım, ne söylememi bekliyorsun?"
"Kafayı yemişsin." Potter bundan neredeyse emindi. "Önce bana değer verdiğini falan söylüyorsun, sonra rüyamdan anı olarak bahsediyorsun."
Malfoy bu kez bakışlarını sehpadan ayırabilmiş, Potter'a bakmaya başlayabilmişti. "Doğru söylüyorum, neden inanmıyorsun?"
"Çünkü, Malfoy, eğer seninle öyle bir anımız olsaydı hatırlardım herhalde."
Malfoy yutkundu. Potter kilit noktayı yakalamıştı ama bunun farkında bile değildi. "Hatırlıyorsun zaten," dedi. "O bir rüya değil, bir anı, ikimizin anısı. Hatırlamıyor olman gerçek olmadığı anlamına gelmiyor."
Potter, Malfoy'un beklediğinin aksine gülmeye başladı. "Rüyamı nasıl bildiğini gizlemek için daha mantıklı bir yalan bulabilirdin. Buna inanacağımı düşündün mü sahiden?" Potter gülüyor olsa bile sinirden köpürüyordu çünkü Malfoy'un onunla dalga geçtiğini düşünüyordu. Üstelik rüyasını nasıl bildiğini de açıklamıyordu. Eğer o rüyayı biliyorsa, diye düşündü Potter, kim bilir başka neler biliyordu? Bu düşünceyle birlikte gülmeyi bıraktı ve Malfoy'a doğru bir adım attı.
"Sana öyle- isteyerek sarıldığıma inanacağımı mı düşünüyorsun? Neden sarılayım? Sana?" Söylediklerinin kendisini neden rahatsız ettiğini bilmiyordu ama bilmek de istemiyordu. Sadece cevap istiyordu. "Saçma sapan yalanına inanacak kadar aptal değilim, Malfoy."
"İstediğine inanmakta özgürsün!" Malfoy istemeden sesini yükseltmişti. Potter'ın söylediklerinin onu etkilemesine izin vermemesi gerektiğini biliyordu ama başaramamıştı. "Ama, Potter, vereceğim cevaba inanmayacaksan soru sorma."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Obliviate | Lost Memories
Hayran Kurguİki ay önce biten savaşın ardından herkes toparlanmaya, yaralarını sarmaya çalışıyor. Büyücü dünyasında neredeyse herkesin kahraman olarak kabul ettiği Harry Potter ortalarda görünmüyor. Yoğun sorgulamaların ve mahkemelerin ardından Azkaban'dan kurt...