Bölüm 16

12.8K 899 1.8K
                                    

      Harry hazır olup olmadığından emin değildi. Belki de hayatının en garip gecelerinden biri olacaktı. Draco, Muggle Londra'sı, randevu... Kelimeler bir araya geldiğinde bile tüyler ürpertiyordu. Normal şartlar altında Harry'yi korkutan bir birleşim olabilirdi ama bu gece sadece heyecanlanmasına ve biraz da stres yapmasına neden oluyordu. Ortada abartılacak bir durum olmadığının farkındaydı. Dışarıda zaman geçireceklerdi ve bu süreçte Harry, gözlerini ondan alabilmek için yoğun bir çaba harcayacaktı. Ayrıca ilişkiler ve flört konusundaki beceriksizliğini yansıtmamaya çalışacaktı -ki bu hiç kolay olmayacaktı. Kısacası harika(!) bir gece bekliyordu onu.

      Pencerenin önünde dikilirken saati kontrol etti. Sekizde Draco'nun buraya gelmesi konusunda anlaşmışlardı ve saat sekiz olmak üzereydi. Giysileri konusunda kendinden hala emin değildi. Abartmaya niyeti yoktu ama özensiz olmak da istememişti. O yüzden arkadaşına güvenmeye karar verdi. Hermione'nin seçtiği koyu yeşil gömleği giymişti ve pantolonunun içine sokup sokmama konusunda dakikalarca kararsız kalarak ayna karşısında dikilmiş, sonunda sokmayı tercih etmişti.

      Kapı çaldığında eliyle gömleğini yoklamayı bırakıp bir kez daha saate baktı. Tam sekizi gösteriyordu. Gözlerini devirmekle gülümsemek arasında kaldı Harry. Normalde kapıyı çalmayı asla tercih etmediği düşünülünce durum daha da garipti. Kendi düşüncelerine dalıp onu beklettiğini fark ettiğindeyse hemen kapıya ilerledi.

      "Fazla dakiksin," dedi kapıyı açarken.

      "Her zaman," diye cevapladı, bakışlarını diktiği ayakkabılarından kaldırırken. On beş dakikadır kapıda beklediğini söyleme ihtiyacı duymamıştı. Bakışları Harry'yi bulduğunda bir anlığına şoka girmiş, ne diyeceğini bilemeyerek öylece kalmıştı.

      "Sen-" dedi ve parmağını Harry'ye doğru uzattı. "NE YAPTIN?!"

      "Ne?" Harry, Draco'dan daha şaşkındı. Draco üzerine doğru yürürken geri geri ilerleyerek salona kadar ulaşmıştı. "Ne yapmışım?"

      "HARRY POTTER, BUNU NASIL YAPARSIN?!" Draco'nun parmağı hala Harry'nin yüzünü gösteriyordu. "Sakalların gitmiş!"

      Harry'nin şaşkınlığı artarken kaşlarını kaldırdı. "E-evet? Yani?"

      "NEDEN?!" diye isyan ederken parmağının ucuyla çenesine dokundu.

      "Sevmediğini söylemiştin! Bir şeyler yapmamı söyledin, ben de düşünd-"

      "Merlin," diye sözünü kesti Draco. Derin bir iç çekerken elini indirmişti. "Tam bir aptalsın, Potter. Ciddiyim."

      "Neden aptal oluyorum şimdi?"

      "Flört ediyordum, geri zekalı. Sevmiştim."

      "Ha," dedi Harry, jetonu yeni düşmüş gibi bir ifade vardı yüzünde. "Tamam."

      Draco, sakal şokunu atlattığında saçlarının da normalden daha kısa olduğunu fark edip gülümsedi. Son zamanlarda alıştığı görüntüden eser kalmamıştı ama Draco'ya hiç yabancı gelmemişti. "Saçların da kısalmış. Neredeyse şey zamanı gibi görünüyorsun, şey-"

      "Beşinci yıl? Biliyorum. Amaç oydu ama sevdiğini bilseydim-"

      "Kes sesini. Nasıl hem bu kadar aptal, hem bu kadar tatlı olabildiğini bilmiyorum gerçekten. Aptal insanlar normalde tatlı değildir."

      "Belki aptal olmadığımdandır," deyiverdi. Daha ilk anda yüzüne çemkirdiği için onu tamamen inceleme fırsatını da yeni bulmuştu. Draco Malfoy, siyah Muggle takım elbisesiyle karşısında duruyordu. Harry'nin bakışlarını Draco'dan ayırabileceğine olan inancı o anda kayboldu.

Obliviate | Lost MemoriesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin