Bölüm 11

12.1K 992 1.4K
                                    

      Harry, ne kadar zamandır koltukta oturduğunu ve öylece duvarı izlediğini bilmiyordu. Düşüncelerinde kaybolmuş haldeydi. Hangi konuda ne düşünmesi gerektiğine karar veremiyordu. Doğrusu, Malfoy'un dudakları dışında bir şey düşünebildiği de söylenemezdi. Dudaklarının tatlı dokunuşunu ve sıcaklığını hala dudaklarında hissedebiliyorken nasıl düzgün düşünebilirdi ki? Deniyordu. Malfoy'un söylediklerini düşünmeyi deniyordu ama bir anda Malfoy'un ona yaklaştığı anın görüntüsü geliyordu gözlerinin önüne. Zihninde izlediği rüya-anıya odaklanmaya çalışıyordu ama saniyeler içinde -karşılık bile veremediği- öpücüğün tekrarını yaşarken buluyordu kendini. Kafayı yemek üzereydi. Mantıklı olmaya ihtiyacı vardı. Mantıklı olmaya, düşünmeye, anlamaya... Ve bunların hiçbirini yapamıyordu. Sarı kafa ve gri gözler gitmiyordu gözlerinin önünden.

            "Lanet olsun," diye mırıldandı kendi kendine. Burada değilken bile aklını karıştırabilmesi hiç hoşuna gitmemişti Harry'nin. Üstelik onu öpmekten iğreneceğini söylemişken, şimdi öpücüğü hakkında düşündükleri kendine ihanet etmiş gibi hissettiriyordu. Tek tesellisi Malfoy'un bunu bilmiyor olmasıydı. Bir de asla bilmeyecek olması...

            Harry sözünü kesmeden önce ne söylemişti Malfoy? Fazlasını gösterebileceğini, neden hatırlamadığını açıklayabileceğini mi söylemişti? Evet. Harry ise o kadar dağılmıştı ki ona fırsat vermeyi aklından bile geçirmemişti. Gerçi fırsat vermek istediğinden hala emin değildi. Malfoy'un onunla eğlenmesine izin vermekten başka bir şey olmazdı çünkü. Harry düşüncelerinin ve söylediklerinin hala arkasındaydı. Malfoy'un onunla Harry'nin bilmediği bir oyun oynadığından emindi. İntikam almak istiyor bile olabilirdi. Harry ona bu fırsatı vermeyecekti. Sadece öpücüğü ve dudaklarını düşünmeyi kesebilse yeterdi.

            Kapı çaldığında Harry, bir an için heyecanlandığını hissetti. Kalp atışları hızlanmış, nefes alışverişi değişmişti. Malfoy'un gelmiş olabileceğini düşündüğündendi ama bunu kabul etmedi. Kafasını sallayarak düşünceleri kendi aklından uzaklaştırmayı denedi. Bunu yaparken kapı açılmış ve tanıdık bir ses duyulmuştu.

      "Harry? Evde misin?"

      "Orada dikilme de bakalım, Ron."

      "Doğru, pekala."

      Kapının kapanma sesini adım sesleri takip etmiş ve saniyeler içinde Ron ile Hermione, Harry'nin görüş açısına girmişti.

      "Harry!" Hermione bir an için yerinden sıçramıştı.

      "Merlin aşkına, Harry, karanlıkta ne yapıyorsun?"

      "Oturuyordum," dedi Harry, donuk bir tonla.

      "Onu görebiliyoruz, dostum."

Ron ışığı açıp elindeki masaya bırakırken, Hermione bir gariplik olduğunu sezerek Harry'nin yanına oturdu. "Neyin var?"

      "Hiç," dedi Harry, omuz silkerek. "İyiyim. Siz nasılsınız?"

      "Kovuktan zor kaçtık. Annem geç olduğu için yarın gelebileceğimizi söyledi ama senin şu yemekleri ne kadar sevebileceğinden bahsettik ve birkaç dakika içinde yemeklerle birlikte bizi adeta kovdu."

      Harry gülümsemeye çalıştı ama pek başarılı olamamıştı. Bu kez Ron da bir terslik olduğunu fark etmiş, meraklı bakışlarını Harry'nin yüzüne dikmişti.

      "Bir sorun olmadığına emin misin?" Hermione dayanamamıştı.

      "Eminim," dedi Harry. Onlara Malfoy konusunu anlatmadığı için ne söyleyebileceğini bilmiyordu. Üstelik yaşananları anlatırsa ne tepki vereceklerini kestiremiyordu ve bu onu endişelendiriyordu. Ya öpücükten iğrenmediğini, hatta neredeyse hoşlandığını söylemek zorunda kalırsa? O zaman ne yapacaktı?

Obliviate | Lost MemoriesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin