Harry'nin yerini bilen çok az kişi vardı ve onu görmeye sadece iki kişi gelirdi: Ron ve Hermione. Başka kimseyi getirmemeleri için ikisini de iyice tembihlemişti. Mrs. Weasley'nin endişesini gidermek için sadece bir kez Kovuk'a gitmek zorunda kalmıştı. Onun dışında zorunda kalmadıkça kimseyle görüşmüyor, evden çıkmıyordu. Şartlar böyleyken Malfoy, onun kapısında görmeyi beklediği son kişi bile değildi. Endişelenmesi gerekir miydi? Eski düşman olduklarını düşününce belki de ilk iş asasını çıkarmalı ve kendini savunmalıydı. Bunu düşünmek Potter'a komik gelmişti. Ne de olsa Malfoy'un Azkaban'dan kurtulmasını sağlayan kendisiydi. Şimdi Malfoy ona zarar vermeye çalışırsa, Potter çevresindeki çoğu kişiyi dinlemediği için gülünç duruma düşecekti. Çünkü neredeyse herkes ona Malfoy'un cezayı hak ettiğini, Azkaban'da kalmasının daha doğru olacağını söylemişti. Potter ise, elbette, bir kez daha onu kurtarma içgüdüsüne engel olamamıştı.
"Potter?"
Ona dik dik baktığını ancak Malfoy yeniden seslendiğinde fark edebilmişti. Ne kadar zamandır öylece dikildiğini bilmiyordu ama düşüncelere dalmasaydı da değişen bir şey olmazdı çünkü hala ne söylemesi gerektiğinden emin değildi.
"Burada ne işin var?" diye sordu önce. Malfoy henüz cevap veremeden aklına daha iyi bir soru gelmişti. "Burayı nereden biliyorsun?"
Malfoy gözlerini devirdi. "Her zamanki gibi oldukça naziksin. Neden beni içeri davet etmiyorsun? Biraz konuşuruz ve ben sorularını cevaplarım."
"Seni neden içeri davet edeyim? Sorularımı burada cevaplamaman için bir neden göremiyorum."
"Kıçımı Azkaban'dan kurtardığın için teşekkür ederken içeri alınmayı isteyen köpek yavrusu gibi kapında beklemeyeceğim, Potter." Bunun onu ikna edeceğini düşünmüştü ama anlaşılan yanılmıştı. Potter hala olduğu yerde dikilmiş ona dik dik bakmayı sürdürüyordu. Kapısında bir köpek yavrusu gibi beklemesi fikrinden hoşlanmış olabileceğini düşündü Malfoy. Ardından, "Peki o halde," diye mırıldandı ve içeri doğru bir adım attı. Cüppesini Potter'ın kapıyı tutan koluna bıraktıktan sonra omzuyla onu biraz ittirerek geçebileceği kadar yer açtı ve Potter'ın bakışlarındaki şaşkınlığı görmezden gelerek içeri geçti.
Küçük bir daireydi burası. İçeri girdiği anda kendini mutfaklı bir salonda bulmuştu ve bu ona oldukça garip gelmişti. Malfoy Malikanesi'nde mutfağa girdiğini bile hatırlamıyordu. Her şeyi ev cinleri hallederdi. Küçükken sırf meraktan birkaç kez girdiyse de annesinin uyarıları onu uzak tutmaya yetmişti. Anne babasına göre mutfak ev cinlerinin yeriydi ve Malfoy'a orada bulunmak yakışmıyordu.
Kapı kapanma sesini takip eden adım sesleri eşliğinde bakışlarını odada gezdirmeye devam etti Malfoy. Mutfak tarafında kalan küçük bir masa etrafında üç sandalye duruyordu. Sandalyelere bakarken bir kez daha devirdi gözlerini. Altın üçlüyü orada otururken ve Malfoy'un büyük ihtimalle çok saçma bulacağı konulardan konuşurken hayal etmekte hiç zorlanmamıştı. Odanın diğer tarafında ise bir üçlü, bir tekli koltuk vardı. Üzeri gazetelerle dolu bir sehpa ve en köşede solmuş bitkinin olduğu saksı dışında odada kayda değer başka bir şey yoktu. İçeri girerken gördüğü kapılar düşünülürse başka bir oda daha vardı ama koltuğun üzerindeki yastık, Potter'ın burada uyuduğunu düşündürmüştü. Genel duruma bakınca Malfoy nasıl hissettiğini ya da nasıl hissetmesi gerektiğini kestiremiyordu.
"Bana acımayı aklından bile geçirme, Malfoy." Potter elindeki cüppeyi sandalyelerden birinin arkasına bıraktı ve odanın ortasında dikilen eski düşmanına döndü. "Sanırım artık sorularımı cevaplayabilirsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Obliviate | Lost Memories
Fanfictionİki ay önce biten savaşın ardından herkes toparlanmaya, yaralarını sarmaya çalışıyor. Büyücü dünyasında neredeyse herkesin kahraman olarak kabul ettiği Harry Potter ortalarda görünmüyor. Yoğun sorgulamaların ve mahkemelerin ardından Azkaban'dan kurt...