XII

2.6K 237 196
                                    

    Bir keresinde,lisedeki o olaylar yaşandıktan kısa bir süre sonra köprüde satış yapan bir teyze ile karşılamıştım, ona kalbim kırık olduğundan ve bunun mecazi anlamda olmadığını söylemiştim ve o bana gülümseyip kalp kırılması zaten mecaz bir anlam değildir demişti çünkü aslında kalbimizin kırıldığını düşündüğümüz her anda aslında kalbimizde bir çizik oluşmasındanmış, yani tam olarak hatırlamıyordum ama bu şekilde bir cümle kurmuştu ve böyle düşününce galiba benim kalbim çiziklerle doluydu, ve her çizikten damla damla kan akıyor göğüs boşluğumda birikiyordu, bir gün beni boğacak kan kusturacaktı acılarım ve çokça yanacaktı canım.

   İstemiyordum bu acıyı, ben seçmemiştim bu hayatı ve bu imtihanı. Ben istemezdim böyle olmayı, gülmeyi isterdim, kalbime sürekli can kırıkları batmasın isterdim.

Küçükken utangaçtım ve kolay kolay kimseyle konuşup arkadaş olamazdım ama güler yüzlüydüm, insanlar sevimli ve arkadaş canlısı bir duruşum olduğunu söylerlerdi, kalbim kırık değildi, atardı bazen hızla çarpardı ama o zamanlarda sevgiyi tatmamıştı, küçükkende kalbim sevgiden bir haberdi, sevgi ne demek bilmezdi. Ne annem ne babam konuşurdu benimle, sadece akşam yemeklerinde görürdüm onları , yada sabah kahvaltıda onun dışında gün içinde asla görmezdim.  Yinede severdim onları, yüzlerini göreyim, benimle gurur duysunlar diye deli gibi çalışırdım, sınavlarda en yüksek notları alırdım, okul birincisi olurdum, Seul'ün en ünlü üniversitede ve lisesinde tam bursla okumuştum ve okuyordum ama yinede bir kere bile bana gülümseyip seninle gurur duyuyoruz dememişlerdi çünkü zaten bu benim görevimmiş. Çalışkan olmak, kibar olmak, güzel olmak, imrenilen olmak. Bunlar zaten olmak zorunda olduğun kalıplarmış ama ben bilmeden onlar beni sevsin diye bu kalıplara girmiştim, bir kere olsun sevgilerini hissetmek için ama hayır, hissedememiştim çünkü sevilmedim.

Sevilmenin ne demek olduğunu bilmeden sevmeye çalıştım, yara aldım, çokça yaralandım. Ama anladım, sevmek kitaplarda anlatıldığı gibi güzel bir şey değildi her zaman, bazen kırardı, yakardı, canını acıtırdı.

Kütüphanede Taehyung ile karşılaştığımız gün okuduğum o kitap geliyordu aklıma ve şimdi diyordumda o kadarda saçma bir duygu değildi aşk. Taehyung demişti o gün bana 'büyük konuşuyorsun Jisoo, umarım bu sözlerin altında ezilecek şekilde aşık olmazsın'

Olmuştum, biliyordumki biz yüz kere karşı karşıya gelsek, Taehyung yüzündede beni sevmese, beni hatırlamaza kızamazdım ona, severdim yine onu, aşk böyleydi, üzerdi kırardı ama biliyorumki yine o mutlu ederdi, çünkü sadece sevdiğinin yüzünü görmek bile mutlu ederdi insanı, gülüşlerini arşa çıkarırdı insanın. Ve ben gülümsüyordum, Taehyung karşımda güldüğünde bende ona bakarak gülümsüyordum, aşk güzel bir duyguydu insanı aptal ederdi ama güzeldi, kimsenin tatmadan ölmek istemediği duygu.

"Jisoo, notlarını beş dakika alsam, fotokopi çekip getirceğim olur mu?" Diyerek bana üzgün kedi bakışları atan Jennie'ye gülümsedim.

"Al güzelim sıkıntı değil" Jennie önden giderken Jiminde peşine takılmıştı ve Taehyung ile ben masada tek kalmıştık.

"Daha iyi gibisin" siyah kısa kollu bir tişört ve siyah kot pantolon giymişti, saçları gittikçe daha çok uzuyordu ve bu onda aşırı iyi duruyordu. Bugün sadece sol kulağında gri demir küçük çember bir küpe vardı, yüzükte takmamıştı ve ilk defa fark etmiştimde kısa tişörtünün hemen altında bir dövme bitiyordu, ne  olduğu belli olmuyordu ama beni fazla meraklandırmıştı.

"Yani daha iyi olmamak için bir sebep göremiyorum" aslında sabah Jennie ile oje sürerken ve Taehyung'ın annesinin öldüğünü öğrendiğimde bir miktar üzülmüştüm, annesi hakkında öldüğünden beri kimse ile konuşmadığını öğrendiğimde şaşırmıştım çünkü benimle konuşmuş, annesi ile onun arasındaki özel bir hareketi bana anlatarak bahşetmişti, avucumu öpücüğü ile kutsamıştı.

Black Knight|vsoo✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin