Kasvetli bir gün, tekinsiz ve karanlık bir vakitti. Öyle ki gece bile bazı gölgelerden korkuyordu.
Güneyde, Hotogot ve Kangalas'ın tedirgin topraklarına yakın kötülüğe bürünmüş Or isminde tehlikeli bir ada vardı. Burada uğuldayan karanlığı mesken tutmuş çenesi düşük rüzgârlar sürekli ürkütücü ıslıklar çalıp dururdu.
Or'a tek geçişin olduğu Sisliköprü birbirinden farklı güce ve canavar görünüme sahip acımasız on özel muhafız tarafından gece gündüz korunmaktaydı. Adadaki kapkara muazzam kale ise göz alabildiğine büyük bir yapıydı; geniş burçlara, kalın surlara, engin çatılara, yüksek tavanlara ve uzun koridorlara sahipti. İşte o kasvetli koridorların en büyüğünde bir dizi yabanî toynak sesi sakin şekilde yankılanıyordu. Bir gelen vardı.
Sorgulayıcı söylenmeler duyuluyordu. Bu sesler sadece gudubet yüzünü aydınlatan elindeki uzun, paslı, demir meşaleyle yürüyen menfur bir mahlûktan çıkmaktaydı. Gelen oydu: Arnuba. Kendisi çirkin bir Gargavat'tı. Maymun gibi duruyordu çünkü formu bu şekildeydi. Boyu bir metre bile yoktu. Toynaklarından kasıklarına, sırtından kafasına kadar siyah, kalın, sıkı kıllarla kaplı; açıkta kalan yerleri ise zımpara çekilmiş gibi mat karaydı. Çok kısa, işlevsiz, iki kör boynuza sahipti. Dikelmiş kulakları orman perilerininkinden farklı durmuyordu; sol kulağına arka arkaya takmış olduğu iki gri yuvarlak küpe hafiften titreşip çarpışmaktaydı. Kedi gözleri vardı, katı karanlıkta yırtıcı hayvanlarınki gibi parlayan keskin kedi gözler. Burun ucu kör bir bıçakla kesilmiş gibiydi. Yeteri kadar kalın olan çift toynakları tok sesler çıkarıp boş koridorda yankıya sebebiyet veriyordu. Koskoca yapının içinde küçük bir nokta gibiydi Arnuba.
Biraz bahsetmek gerekirse, genellikle tekinsiz ormanlarda görülen bu kaçık Gargavatların bilinen iki büyük ahalisi vardı: Biri Altıpala'daki Çengelcangıl, diğeri Nazoğul'daki Körkenetler Ormanı'nda yaşardı. En yırtıcıları ve en sinsileri ise Erce'deki Kalgaşar Ormanı'nda görülürdü. Eğer kaybolmuşsanız sizi büyük bir ustalıkla kandırarak veya korkutarak ücra köşelere götüren, tiksinç işkenceler yapan ve öldürmekte hiç tereddüt etmeyen vahşi birer yaratıktı onlar.
Halk arasında Gargavatlara Çapulcular da denirdi. Çünkü bu kara mahlûklar tilkiler gibi kümeslere, kurtlar gibi de ağıllara dadanırdı. Son zamanlarda büyükbaş sürüleri otlaklardan topluca kaçırmaları gibi artan olaylar insanların canına artık tak etmiş, böylece son derece yoğun karşılıklar karşısında belâlı Gargavatlar ağır kayıplar vermeye başlamıştı. İnsanların etkili saldırıları kısa sürede artıp geniş topraklara yayılınca, değişik bölgelerde dağınık halde yaşayan Gargavatlar da dört bir yandan toplanıp Or Adası'nın devasa efendisine sığınmış, onun emrine girmiş, böylece ona ait barbar bir ordu haline gelmişti. Onlar bu kötülük dolu adadaki değişik orduların sadece bir çeşidiydi. Daha neler vardı neler!
Efendilerinden aldıkları güçle dışarıda artık rahatça dolaşabiliyorlardı. Hatta ona rapor etmek için belli bölgelerde bazı ekipler devriye gezerek çevrede olup bitenleri öğreniyordu. Arada yine çapulculuk etmekten geri durmayarak topraklarından sürülmenin özlem dolu acısını çıkardıklarını söylemek de yerinde olurdu. Koridorda sessizce söylenerek yürüyen Kalgaşarlı Arnuba ise zamanla kendi türünün alçak lideri konumuna erişmişti. Ama o bile efendisinin huzuruna çıkınca korkusundan dolayı el pençe divan duruyor, yeni doğmuş bir kuzu kadar ürkek oluyordu.
Son pencereden sızan canlı ışığın taş zemindeki ızgaralı yansımasının üzerinden de geçip tekrar kendi küçük aleviyle aydınlattığı karanlığa karıştı Arnuba. Kaba toynakları, kendisini ilerideki yaklaşık otuz metre uzunluğunda ve yirmi metre genişliğindeki devasa demir kapıya yaklaştırdıkça soğuk bir mahzendeymiş gibi de tir tir titretiyordu. Burada olmayı hiç istemediği asık ve tırsmış suratından belliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YABAN DİYAR [Tamamlandı]
FantasyYıl 543. Günya. Karatayranlar bir gece ansızın ortaya çıkıp Balahan köyünü yok etti. Gün doğduğunda ortada tek bir canlı bile yoktu. Altay, Ediz ve Sungur katliamdan kaçıp hayatta kalmayı başarmış ve Balahan'da yaşamını sürdürmüştür. Yıllar sonra ek...