Uçak daha havalanmadan 35li belki de 40lı yaşlardaki hostes, mininin bile üstündeki kisa eteği ve bir hosteste olmaması gereken bir dekolteyle salona geçip ingilizce onları selamladı. Genç kıza samimiyetsiz bir şekilde mecburiyetden gülümsemeye çalışsada pekte başarılı olamadı. Ama aynı şey Olric Brown için geçerli değildi. Orijinal sarışın olan hostes, mankenlik ajansından özel seçilmiş gibiydi. Olric Brown'un içkisini ona takdim ederken, gayet samimi gülümsüyordu. Hatta gözleri, onun bu yolculuktan ne kadar mutlu olduğunu ele veriyordu. Olric Brown içki bardağını hostesten aldığında hem hostesi gıcık etmek adına, hem de adama mani olmak adına her ikisinin de asla anlamayacağı türkcesiyle "YOOOOOK AAAARTIK..." dedi o'ları ve a'ları uzatarak. Hostes kıza dönerek citti bir şaşkınlıkla baktığında, adam ne olduğunu anlamak için "nasıl?" diye sordu ingilizce. Genç kızın söylediği cümleyi ingilizce çevirmesini umud ederek. Ama kız söylediği şeyi çevirmek yerine, hostesi çıldırtmak gibi bir oyun buldu kendine. Kaba olmak niyetinde değildi asla, ama hostesin onun giyim kuşamına baktıktan sonra "böyle bir adamın yanında ne işi var" bakışlarından sinirlenmiş ve karar vermişdi. Bu hostese bu yolculuğu zehir edecekti. İnsan spor tarzda giyindiği için küçümsetici bakışlara maruz kalmamalıydı. Ve eğer kaldıysa da susmamalıydı. Genç kız herzaman hakkı olanı savunur, ve asla kimseden lafını esirgemezdi, karşısıdaki kim olur olsun.
Bakanla tanıştıklarında da aynen böyle olmuştu. Kendi gerçeğini savunmuş ve bakanın kalbini çalmıştı.
"Turko" demişti koca göbekli, santa klausu anımsatan yaşlı bakan ona türk olduğu için. "Sweet turko"(tatli türk) diye tatlılık etmişti.
Ülkeden çıkamamasının sebebi aslında buydu. Bakan onun bu ülkede, bu şehirde kalmasını istiyordu. Evraklardaki sorunlarsa düzmeceden başka bir şey değildi. Bakan bey onun gibi yetenekli birini kayb etmek istemiyordu.Hüzün müzibce gülerek oyununa start verdi. Adama öyle bir bakış baktı ki sağ omuzunun üstünden, bu adam bu bakışı asla unutamayacaktı. Naz yapar gibi, kur yapar gibi.
"O gitsin" dedi ingilizce, gözlerini hostese doğru çevirerek.
"Baş başa kalalım, söylerim demin dediğim sözün anlamını" diyerek hostesi medeni bir şekilde kovdu. Ardından tekrar adama baktı. Afallayan hostes, gitmeye hazırlanırken Olric Brown "lütfen, müsade eder misiniz?" diyerek genç kızın aşikar kabalığını toparlamaya çalıştı. Aslında Olric Brown hostesin aklından geçenleri anlamayacak kadar toy değildi, ama yine de bunu yüze vurmak gerekmezdi. Patlamaya hazır bir volkan haline gelmesine rağmen, zorla dişlerini sıkarak gülümsemeye çalışan hostes, salonu terk etdi.
Ve hostes gidene kadar gözlerini adamın gözlerinden çekmedi Hüzün Eflin.Adamsa kızın gözlerine takılı kalmıştı. Hostes gider gitmez kızın bakışları degişti. Deminki, kuru anımsatan naz kayb oldu, ama gülümsemesi hafif kalmıştı. Bunun sebebi ise bu adam değildi, hostesi 1-0 yenmesiydi.
Gözlerine kitlenip susan adama baktı, o da susarak. Adamın neden sustuğuna, ve neden bu kadar uzun uzun gözlerine baktığına anlam veremeyerek "Ne?"diye sordu başını iki yana dogru sallarken. Adam hala bakmaya ve susmaya devam ediyordu. Gerçek sanıyor gibiydi kızın oyununu.
"Dediniz ya, hostes çıksın, baş başa kalalım, söyleyeceğim. Ben de ne diyeceğinizi bekliyorum" adam cittiydi. Kızın oyundan dolayı öyle güzel baktığını anlamıyordu.
"haa...o mu?"diye sordu Hüzün.
"Evet,o! Hani şu kendi dilinde söylediğiniz şeyin anlamını diyecektiniz". Adam o bakışlardan ve "baş başa kalalım" cümlesinin ardında onu bekleyen cümleyi çok merak ediyordu. Oysa saniyeler sonra hayal kırıklığına uğrayacağından haberi yoktu.
"Yoook aaaartık'mı ne demek? onu mu merak ettiniz?" diye sordu kız. Konuyu uzatıyordu, çünkü oyunu hostese oynarken adamı hesaba katmamıştı. Belli ki adam da onu yalnış anlamıştı.
"Yok artık" dedi "bu türkcesi. ingilizcesi "you will not do it anymore"(yok artık bunu yapmayacaksın her halde) diyen genç kız adama içkiyi işaret etdi. Ve ingilizce devam etdi.
"onu kast etdim. Her halde onu burda içmeyeceksiniz, demek istemiştim". Dedi Hüzün yarı mahcup,yarı utangac bir tavırla.
"bu mu yani? o kadar garip bakman, hostesi göndermen, "baş başa kalalım demen şunu içme demek için miydi" diye sordu adam hayal kırıklığına uğramış bir şekilde, elindeki içki kadehini göstererek.
"yok" dedi genç kız, ingilizce konuşmaya devam ederken. "Öyle garip bakmam, gülmem, kadını göndermem, baş başa kalalım, demem falan, başka bir şey içindi".
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HÜZÜNLÜ BİR ADAM.
RomanceSiz...tanımadığınız bir kadını yazdınız mı hiç? Oysa ben... asla tanışmayacağım bir kadını kaleme aldım. Yıllar geçse bile, asla karşılaşmayacağım bir kadını. Ellerini tutmayacağım, gözlerine bakmayacağım ve asla kokusuyla tanışmayacağım bir kadını...