İYİ OKUMALAR CANLAR.
SİZ HER NE KADAR VARLIĞINIZI DESTEKLERİNİZLE ESİRGESENİZ DE. BEN SİZLERİ SEVİYORUM.
2 Part
Olric'ten aldığı numarayı aradı Hüzün. Önce meşkul olsa da, ikinci aramada çalmıştı telefon. Bu arada korumalardan biri Hüznün çantasını da kutunun gittiği yöne doğru götürmüştü.
"Buyrun" dedi telefonu açan yaşlı adam. Hüzünden önce oğlu adamı arayıp doktor kızın onu arayacağını haber vermişti.
"İyi akşamlar bay Luis, ben doktor Eflin".
"buyur doktor kız. Anlaşılan gecikiyorsunuz akşam yemeğine" diyen adama veryansın etti Hüzün.
"Bay Luis, beni geciktiren korumalarınız. Kapınıza kadar gelmişken, evinize girememek ne acı. Taksiden iner inmez elimdeki herşeye el koydular. Önlemlerinizi anlıyorum ama, böyle de çok kaba. Siz türkiyeye benim evime misafirliğe gelseydiniz, çantanızda yılan bile olsa, biz onu armağan olarak algılardık. Tatlı getirmiştim size, elimden aldılar. Çantamı da aldılar. Bu mu misafirperverliğiniz? Bu şekilde mi ağırlıyorsunuz misafirlerinizi? Ben geri dönüyorum. Söyleyin korumalarınıza çantamı getirsinler. Yine de davetiniz için teşekkür ederim".
Bakan telefonu kapatır kapatmaz güvenlik şefiyle konuştu. Şef kutudaki şeyin, bilmedikleri bir tür yiyecek olduğunu, ve zehirli olma ihtimaline karşılık imha edilmesi gerektiğini söyledi. Sinirlenen bakan artık korumaya neler söylediyse iki dakika içinde büyük tatlı kutusu da, çanda da Hüzün Efline geri verildi ve görevlilerden biri eve kadar ona eşlik ederek, getirdiklerini taşıdı.
Bakan bey mahcup bir ifadeyle açılan kapıda karşıladı genç kızı. Hüzün suratsız yüzü ve memnuniyetsiz ifadesiyle selamlaştı bakanla. Ve adam kızı gülümseyerek içeriye davet etdi. Tepeden tırnağa kendi gibi olan bu kızı evinde ağırlamaktan memnun oldu bakan.
Türk kültürünü taşımıştı o gece eve. Hüzüne küçük kahve fincanlarında kahve ikram etdi, yanında da suyuyla birlikte. Havadan sudan konuşarak, ardından yemek masasına geçmişlerdi.
"Sizin gibi pişiremezler diye türk mutfağından bir şey hazırlatmadım. Bunlar amerikan mutfağından" diyen adamın sadeliyi ve samimiyeti Hüznün bütün kırgınlığını alıp götürmüştü. Bakan bey kimseyi evinde akşam yemeğine davet etmezdi asla, bu kız ilk misafiriydi bu evin. Beyaz gömlek üzerine, önü düğmeli örgüden yapılmış griy yeleğiyle şık ve babacan görünen bu adam, Hüzünü takım elbiseyle değil de, ev haliyle karşılamıştı.
Çünkü misafirinin de kendini kiyafet konusunda kasmayacak biri olduğunu iyi biliyordu. Evet, Hüzün olduğu gibi gelmişti bu eve. Kendini değiştirme çabasına girmeden. Gösterdiği tek özen renk konusuydu. Spor ayakkabısı yine ayağındaydı, spor bol pantolonu, sade balıkçı yaka buluzu, montu, beresi, atkısı ve omuzuna çapraz geçirdiği çantası yine yerli yerindeydi. Tek fark, bu gece hepsinin siyah olmasıydı.
Yemek bitmeden saat 12 yi vurmuştu. Bakan ve Hüzün havayi fişek gösterisini izlemek için terasa çıkmıştılar. Gösteri bittiğinde içeriye geçip çantasını aldı Hüzün. Getirdiği tatlı kutusuysa hala ordaydı. Çantasından iki farkli paket çıkardı.
"Kabul ederseniz, bu sizin için" dedi. Kücük kutuyu ona takdim ederek. Kutuyu alan adam şaşırarak açtı hediyesini. Hediye adamı daha çok şaşırtmıştı. Ve Hüzün Eflin hediyesini anlattı adama.
"Bu cep için olan pusula saatinin kapağındaki yapı, Türkiyedeki Kız Kulesi.30 yıl bundan önce gümüşten yapılmış bu saat. Antikacıda iki tane vardı , ben de ikisini de aldım. Ve her ikisini aynı anda çalıştırdım" diyerek gülümsedi Hüzün.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HÜZÜNLÜ BİR ADAM.
RomanceSiz...tanımadığınız bir kadını yazdınız mı hiç? Oysa ben... asla tanışmayacağım bir kadını kaleme aldım. Yıllar geçse bile, asla karşılaşmayacağım bir kadını. Ellerini tutmayacağım, gözlerine bakmayacağım ve asla kokusuyla tanışmayacağım bir kadını...