"Aşk kolay zorlukların işidir. Korkak cesurların ve zeki aptalların".
1 BÖLÜM...
Genç ve güzel kadın olmasına rağmen her zaman her yere acelesi vardı. Ve her acelesi olduğunda, etrafındaki herşeyi dağıtmak, kırıp dökmek gibi muhteşem üstü bir sakarlığı. Ha, birde güzelliğini saklamak gibi garip bir yeteneği.
Her zamankinden daha güneşli bir gün, onun için her zamankinden daha sinirli olduğu anlamına gelirdi. Kiraları sevmezdi. Ama babasından kalan mirası son kuruşuna kadar harcaması sonucu, kirada oturmaya mecburdu. İşte bir ay içinde üçüncü kiradan ayrılıyordu. Zorlamanın anlamı yoktu, olmuyordu işte. Bu kadın asla bir yerde karar kılmıyordu. sürekli kira değiştirmek ona zor gelmiyordu aslında. Çünkü tekerlikli valizi dışında bir eşyası yoktu. Valizini sürükleyerek alel acele ara sokaktaki yola fırladığında neler olacağını tahmin bile edemezdi. Bu seferki acelesi kira değiştirmek için değil de, şehir değiştirmek içindi.Manhattan sokaklarında luks aracı ve geçici şoforlüğünü yapan çocukluk arkadaşı Freidi Kirloskarla kayb olan yakışıklı ve zengin bir adamdı esas kahraman.Olric Brown. Adımları yeri göğü sarsan, öfkesi dünyayı yakan bir adam değildi asla. Tehlikeli, korkulu, beli silahlı bir mafya hiç değildi. Çatık kaşları yada kan kırmızısı bir geçmişi yoktu. Şiddet dolu çocukluğu olmadı mesela. Ne dövülmedi nede annesinin dövüldüğüne şahit olmadı. Çünkü o Luis Brown'un oğluydu. Çünkü o bir aşk çoçuğuydu. Tek hayali bir gün babası gibi gerçek aşkı bulmak, annesi gibi bir kadına aşık olmaktı. Babasından daha yakışıklı bir adam olmuştu. Üstelik bu adam yakışıklılığının ve zenginliğinin farkında olursa, ne de güzel bir züppe olurdu.Ama öyle olmadı. Varlık içinde yokluğu öğrendi. Babasının parasını yemek yerine, kendine bir dünya kurdu.
Aşk içinde aşksızlığı yaşadı. Hayatda herşey güzel olamazdı, olmadı da zaten. "Her güzel şey bir gün biter mi?" sorusunun cevabını 17 yaşındayken, annesi bayan Anjela Brown'u kayb etdiğinde buldu. Evet, her güzel şey bir gün biterdi. Hayatındaki bitmeyen tek güzel şey babasının annesine olan aşkıydı. Ve o adam, karısı öldükten yıllar sonra bile, sadece onu sevdi. Olric Brown, o sabah o sokakta hayatını değiştirecekti. Bir çarpışma yaşanacak ve roller karışacaktı. Genç bir kız hiç tanımadığı Anjela Brown'nun yarım kalan kaderini çalacak, Olric Brown'un kaderiyse, bu sokaktan sonra artık babası Luis Brown'un kaderine benzeyecekti.Acele ve siniri bir birine katan genç kız aniden yolunu kayb eden bu adamın arabasının önüne atdı kendini. Derdi intihar etmek değil, oturduğu kiranın saçma sokak kapısı direk catte kenarına açılıyordu sadece. Hayır o beklenen romantik klişe yaşanmadı. Ne kız yüz üstü yere düşmedi, ne genç adam arabadan inip ona doğru koşmadı. Ve yüzünü çevirir çevirmez o kanlar içindeki ğüzelliğe aşık olmadı adam.
Direksiyonu kıran şoför, kızın valizine öyle bir çarpdı ki, valiz bir tur dönüp yere düşdü ve eş zamanlı kızı da yere kapakladı.Çarpmanın ardından duran araba, geri geri hala yerde olan kıza doğru geldiğinde her iki adam arabadan indi. Onlardan patron olan, yani daha uzun boylusu yerdeki kıza kalkması için elini uzatdığında "zürafa mısınız siz ?!" diye bağırdı kız, üstelik türkce. Evet bir de bu alışkanlığı vardı tabi. Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, sinirlenince hep kendi dili olan türkcede konuşurdu. Yani laf sokardı. Amerikadaydı. O Rusyada da böyleydi Japonyada da. Ve bugün burda Manhattanda olması onu zerre değiştirmiyordu.
Adam susarak genç kıza bakıyordu ve hala konuşmakta olan kızı anlamakta zorluk çekiyordu. Nede olsa o Amerikada doğup büyümüştü. Dünyanın bir çok ülkesinde olmuştu Olric Brown, ama yolu hiç Türkiyeden geçmemiş olacak ki kızın ne söylediğini anlamıyordu."leylakta ola bilirsiniz. Bir önünüze bakın ya. Az kalsın eziliyordum" diye söylenen kız beyaz pantolonunun arkasını temizledi.
"Eminim dilimi de bilmiyorsunuzdur, şunların boyuna bak be..
belgeselden fırlamış gibiler" dedi ve kendinden neredeyse 20-30 santim uzun olan adamın yüzüne baktı aşağıdan yukarı. Dilini anlamadığı kıza "iyi misiniz" diye sordu patron olan, ama kendi dili ingilizcede.
"iyiyim" diye cevap verdi kız küfr eder gibi, ama ingilizce.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HÜZÜNLÜ BİR ADAM.
RomanceSiz...tanımadığınız bir kadını yazdınız mı hiç? Oysa ben... asla tanışmayacağım bir kadını kaleme aldım. Yıllar geçse bile, asla karşılaşmayacağım bir kadını. Ellerini tutmayacağım, gözlerine bakmayacağım ve asla kokusuyla tanışmayacağım bir kadını...