Daha önce bu eve gelmiş biri olarak kapı açıldığında karşımda herkesi görmeyi beklerdim. Ama şu anda bana kapıyı açan kişiyi beklediğimi söyleyemem. Tahminimce seksenli yaşlarında ama maşallahı olan bir bayan vardı karşımda. Beyaz saçları arkadan eski usül sıkı bir topuz yapılmıştı. Üzerindeki siyah etek ceket takım ve siyah kısa topuklu ayakkabıları oldukça.. alışılagelmemiş bir etki bırakmıştı üzerimde. Acaba heyecandan yolumu şaşırıp yanlış eve mi geldim diye de düşünmedim değil hani.
“Buyur kızım kime baktın?”
“Iı ben şey, Ömür’e bakmıştım ama tabi yanlış gelme ihtimalim de var.”
Kadın önce bir şok yaşadı. Bu kız neler saçmalıyor böyle diye düşündüğüne eminim. Gözler yalan söylemez hanım teyzecim.
“Ömür odasında kızım.”
“Ah şey, teşekkür ederim.”
Kadın kapının yanından çekilip içeri girmemi işaret etti. Son anda elimdeki tabak aklıma geldi.
“Iı şey ben yan komşunuz Betül Akar’ın yeğeniyim. Bunu -elimdeki tabağı teyzeye uzattım-teyzem gönderdi.
Aslında yalan. Ben yapmıştım onu Ömürcüğüm için. Ama işe de bakın. Bu eski toprak bayan keki bizzat Ömür’e verme planımın içine sıçmıştı.
“Demek Betül’ün yeğenisin. Adım ne demiştin?”
“Adımı söylememiştim.”
Hanım teyzenin kocaman olan gözleri karşısında elim ayağım tutulmuştu sanki. Ah Melis ah. Bir öğrenemedim şu lanet çenemi tutmayı.
“Iı şey yani adım Melis.”
Teyze gözlerini kısarak bakıp merdivenleri gösterdi. Başımı sallayıp yukarı çıkmaya başladığım zaman o da içeri geçmişti. Aceleyle yukarı çıkıp Ömür’ün odasının önüne geldim. Kapısı yarım açıktı. En son bu odaya geldiğimi anımsadım. Tamam Melis, mazide kaldı o. Ne için geldiğini unutma. Kapıya vurup içeri girerken Ömür’de eş zamanlı olarak bana döndü ve fark etmediğim telefon konuşmasını bitirmeden önce şunları söyledi.
“Ben de seni.”
Bunu kime dedi? Niye dedi? Demek zorunda mıydı? Allah’ım yoksa Buse ile mi konuşuyordu? Ya da daha kötüsü ıım mesela ortaokuldaki eski kız arkadaşlarından biri miydi acaba? Daha daha kötüsü bende seni ne? Seviyorum? Öpüyorum? Aman Allah’ım yoksa daha daha daha da mı kötüsü?
Ben kendi çapımda içimdeki meraklı Melis ile uğraşırken Ömür’ün şaşkın bakışlarını da en nihayetinde fark etmiştim.
“Melis! Şey, seni beklemiyordum.”
“Ben de.”
Ömür’ün yüzünde oluşan kocaman soru işaretini görmemek için otuz derece miyop filan olmak gerekirdi ki ben de bu sırada zaten ne kadar saçmaladığımı idrak edebilmiştim hani.
“Yani ben de beni beklemiyordum değil de aslında benim buraya gelmemi beklemiyordum demeye çalışmış olabilirim biraz önce.”
Bayanlar baylar, biraz önce Melis tarihinde bir ilke şahit oldunuz. Bu cümlenin benden nasıl çıktığına dair en ufak bir fikrim yok. Ah ah ilkokuldaki Türkçe öğretmenimiz olacaktı şimdi burada bu geleceğin parlak yıldızı benim ellerimden çıktı diye bağırırdı. Velhasıl kelam durumu toparlamış olmanın verdiği rahatlıkla bedenim huzura kavuşurken, Ömür’de rahatlıkla nefesini bıraktı.
“Tamam, o zaman neden oturmuyorsun?”
Sordun mu ki salak.
“Tabi, neden olmasın?”
