"Aslı kalk hadi geldik"
"Aslı hadi kalk"
Arel'in sesiyle yavaşça gözlerimi araladım. Otobüsün içinde kimse yoktu. Galiba ben uyanamadığım için en sona kalmıştık. Yerimde biraz esnedikten sonra Arel'e baktım. Gülümseyerek bana bakıyordu.
"Ne zamandan beri uyuyorum"
"Buraya bir saatte geldiğimizi var sayarsak, yarım saat de otobüs durduktan sonra uyudun bir buçuk saat falan"
"Oha! Niye uyandırmadınız beni gelince"
"Aslında Naz uyandıralım demişti. Çok masum uyuyordun ben de kıyamadım 'biraz daha uyusun' dedim. Ama otobüs gideceği için uyardılar ben de uyandırmak zorunda kaldım"
"Ya, keşke uyandırsaydın. Hem senin de omzun ağrımıştır"
"Yok sorun değil. Neyse inelim hadi"
Onaylayıp uyurken dağılan saçlarımı toplamaya başladım. Saçımı topladıktan sonra eşyalarımızı alıp otobüsten indik. Biz indiğimizde herkes çoktan çadırlarını kurmuştu. Otobüsten indiğimizde üstümde-
ki kazak ince olduğu için hafif bir ürperti geldi."Oo uyuyan güzel, uyanmışsın sonunda"
"Ne yapıyım Allah Allah. Ben mi dedim size beni uyandırmayın diye"
"Sen bir şey demedin ama Arel uyandırmamıza izin vermedi. Hem sen uyudun, hem de Arel çadır kurmaktan kurtuldu"
"İyi tamam ya ne abarttınız onlarda biraz fazla odun toplarlar"
"Tamam hadi neyse sonra tartışırız. Benim şu an üstüme kalın bir şeyler giymem gerekiyor dondum burada"
"Tamam, hadi sen git üstüne kalın bir şeyler giy şuradaki bizim çadır"
Naz'ın gösterdiği çadıra girip üstüme siyah kapüşonlu sweat geçirip çadırdan çıktım. Herkes bir alana toplanmış bizimkiler de beni bekliyorlardı. Bizimkilerin yanına gittikten sonra bu tarafa bakım konuşan birkaç kişi fark ettim. Muhtemelen Arel'le benim hakkımda konuşuyorlardı. Tahmin etmek çok zor değil.
"Çocuklar buraya toplanın!"
"Evet, şimdi herkes dörderli gruplar şeklin-
de ormana dağılsın akşam için odun, çalı çırpı toplayın. Kamp ateşi yakarken lazım olucak. Şimdi dağılabilirsiniz"-müdür-"Of odun mu toplayacağız şimdi bide ya" diye isyan etti Naz.
"Yapacak bir şey yok Naz. Akşam neyle ısınmayı planlıyorsun"
"Oduna ne gerek var Çağatay seni yakardık"
"Aman ne komik, ne komik. Gül gül öldüm"
"Of ne konuştunuz ya. Bir an önce gidelim de toplayıp dönelim zaten üşüyorum"
"Aynen uzatma artık Çağatay. Kızlar üşüyor zaten"
"Aman tamam ya bir şey demedim"
Dördümüz ormanın içine doğru yürümeye başladık. Bir yandan konuşuyor bir yandan odun topluyorduk. Bağcığımın çözüldüğünü fark edince bizimkilere haber verdim.
"Siz devam edin. Benim bağcığım çözülmüş bağlayıp geliyorum yetişirim size"
"Ben yanında kalayım mı? Kaybolma"
"Yok. Gerek yok. Sen git"
"Tamam. Ama çabuk hallet kaybolmanı istemem"
Onaylayıp bağcığımı bağlamaya başladım. Tam bağcığımı bağlamış kalkıyordum ki diğer bağcığımın da çözüldüğünü gördüm. Onu da bağladıktan sonra kalktım ve bizimkileri aramaya başladım ama bulamıyordum. Ve hava gittikçe kararmaya başlamıştı ve hafiften rüzgar esiyordu.
Biraz daha etrafta dolandım ama hala kimseyi bulamamıştım. Artık titremeye başlamıştım. Hava da kararmıştı. Ormanın içinden gelen sesler korkmama neden oluyordu. Bir ağacın altına geçip oturdum ve beklemeye başladım. Beni illaki bulurlardı.
Bir süre sonra
Ormanın içinden çok zayıf da olsa birinin bağırdığını duymuştum. Ben de "buradayım, yardım edin" diye bağırmaya başladım. Ses yaklaştıkça tanıdık gelmeye başladı. Bu gelen Can.
Can birden gelip bana sarılınca olduğum yerde kaldım hareket edemedim.
"Aslı, iyi misin? Çok merak ettim seni"
"İyiyim sorun yok, sadece biraz üşüdüm o kadar"
Ben öyle deyince hemen üstündeki hırkayı çıkarıp bana uzattı.
"Al, giy bunu"
"Hayır, gerek yok"
"Aslı al işte üşüyorsun. Zaten anlamadığım bir şekilde sanki okulda benden kaçıyormuşsun gibi geliyor"
"Can giymeyeceğim diyorum anlamıyor musun?! Ve evet bir süre seninle görüşmek istemiyorum!"
"Neden? Neden benimle görüşmek istemiyorsun. İstemeden seni üzecek bir şey mi yaptım?"
"Evet Can. Beni üzecek bir şey yaptın. Ama sen bunu fark edemezsin çünkü sen körsün. Kaç yıldır seni sevdiğimi görmediğin yetmiyormuş gibi bir de karşıma geçmiş sevgilim var diyorsun! Açıklayıcı oldu mu?"
"Aslı, ben özür dilerim. Gerçekten seni üzmek istemezdim"
"Özür dilemene hiç gerek yok. Çünkü ben atlattım. Biraz zor oldu ama atlattım. Ama bundan sonra eskisi gibi arkadaş olabileceğimizi de sanmıyorum. Kusura bakma"
Biz Can'la konuşurken ormanın içinden biri adımı seslendi.
"Aslııı"
Arel beni görür görmez yanıma gelip sarıldı ilk başta biraz şaşırsam da sonradan ben de ona sarıldım. Ondan ayrıldığımda arkama baktım ama Can gitmişti.
"Çok korktum. Çok korkuttun bizi. Bir daha asla yanımızdan ayrılmıyorsun. Tamam mı?"
Arel'i başımla onayladım ama hala üşüyordum. Hatta tir tir titriyordum.
"Aslı? Titriyorsun. Tabi ya ne zamandan beri dışarıdasın tabi üşürsün. Bekle..."
Deyip hırkasının üzerine giydiği montu çıkardı.
"...hadi giy bunu. Yoksa donucaksın"
Arel'in uzattığı montu onun yardımıyla giydiğimde Arel hemen fermuarını çekti. Kampa geri dönerken ben hala üşüyordum.
Kampa gittiğimizde Naz hemen yanıma gelip bana sarıldı."Neredesin kızım sen. Ölüyorduk meraktan"
"Valla Aslı ya bundan sonra bir yere giderken bile en azından birimize haber ver"
"Ya tamam bunları yarın konuşuruz. Aslı şimdi gidip yatmazsa yarına iyice hasta olacak. Hadi Naz sen Aslıyı çadıra götür. Üzerini de iyice ört"
"Tamam. Hadi gel Aslı ben seni yatırayım. Isınman gerekiyor"
Naz'la çadıra gittiğimizde ben kalın bir şeyler giydim ve tulumu içine girdim. Naz da ne bulduysa üstüme örttü. Ben ısındıktan sonra iyice mayıştım. Uyku gözlerimden akıyordu. Ama uyumak üzereyken aklımda tek şey vardı. Yarın çok kötü grip olacağım.
******
822 kelime

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asel | Texting (Tamamlandı)
Teen Fiction(TAMAMLANDI) Aslı: Papatyaları sen mi koydun çantama?