Çalan telefonumun sesiyle kendime geldim ve akan gözyaşımı baş parmağımla sildim. Onlar için ağlamak bir düzen olmuştu artık, ne kadar ağlamak istemesem bile en sonunda onlara olan çaresizliğim ve güçsüzlüğüm beni ele geçiriyor, gözyaşlarım sel misali akmaya başlıyordu. Onlar için sıradan bir hayrandım, bunu çoktan anlamıştım fakat bu kadar çok hakaret kaldırabilecek kadar da sıradan değildim. Onların söylediği her söz, her kelime, her cümle, ve belki de aldıkları her nefes kalbimi sanki yüksek bir yokuşu koşarak çıkmışım gibi delice çarptırıyordu. Belki de onlar, hayranları çözemeyecek kadar salak, onlara olan sevgiyi kaldıramayacak kadar güçsüzlerdi.
Hâlâ çalmakta olan telefonumu elime alıp, arayanın kim olduğuna bakmadan açtım. Sesim büyük ihtimalle kısık ve titrek çıkacaktı ama umursamadım. Biri beni arayacak düşüncesiyle ağlamaktan vazgeçemezdim.
"Merhaba?" tam da düşündüğüm gibi çıkan sesim, tekrardan ağlama isteğimi arttırırken, karşı taraf derince bir iç çekti.
"Tessa, selam," tanımlayamadığım boğuk aksanıyla konuşan kişiye, 'kimsiniz' diye soracağım sırada, sanki aklımı okumuş gibi, bir şey dememe fırsat bırakmadan, "Ben Luke." dedi. Şaşkınlık birkaç gün önce olduğu gibi tekrardan beni ele geçirirken, alt dudağımı ısırdım. Hangi Luke olduğunu düşünmeme gerek yoktu, boğuk aksanına, ses tonuna bakılırsa bu kişinin soyadı Hemmings oluyordu.
"Ah, Luke," sakinliğim beni bile şaşırtırken, o derin bir nefes aldı. Söyleyeceği şey çok zor söylenen bir şey olması gerekti, bu kadar uzatması ve derin nefeslerini buna bağlıyordum. O sırada, mutfağa indim ve kendime bir çikolata aldım. Bu süre zarfında bile konuşmamıştı, tek bir kelime etmemiş, sadece benim çıkardığım sesleri dinlemişti. Ona uyup bende susuyordum, ama numaramı nereden bulduğunu o kadar çok merak ediyordum ki, konuştuğunda bölmek ve sormak istiyordum.
"Konuşmamız gereken bir konu var," diyerek bilgilendirdi beni en sonunda. Bu kadar bekletmesinin nedeni neydi anlamıyordum, fakat sustum. "Calum hakkında." Calum ismini duyunca, kalbim durur gibi oldu. Artık onun hakkında bir şey duymak istemiyordum. Adı bile bana kırıcı geliyordu, her an beni kırmasından korkuyordum. Calum Hood beni o kadar çok kırmıştı ki, artık parçalarımı toplayıp, bir araya getiremez olmuştum. Ama ona hâlâ hayrandım. Beni en çok kıran kişiler olmalarına rağmen onlara.
"Neden?" kapı açılıp kapanma sesi duyduğumda, evden çıktığını anladım. Büyük ihtimalle o da bir kızın yanına gidecekti.
Ve tekrar konuştuğunda yanına gideceği kızın ben olduğumdan o kadar emindim ki.
/*/*/
Kendi kendime ofladım, Luke Hemmings birazdan evime gelecekti ve ben aklımda dönen sorulara hâlâ engel olamamıştım. Hepsine cevap bulmayı çok istiyordum, ama bulamayacağıma da emindim. Birer kapalı kutu gibilerdi. İçlerinde kimsenin bilmediği sırlar saklar, ve kimseyle paylaşmazlardı. Ben bir acım olduğunda bile tweet atan bir kızdım, onların nasıl bu kadar sır dolu olduklarına anlam veremiyordum sahiden. Belki de Luke, tweetlerinde sürekli emoji kullandığı, cümlelere çok fazla yer vermediği için böylesine sırlarla doluydu. Emoji olmasa da sırlarla kaplıydı, değişik yüz ifadeleri onun sırlarını saklamıyordu.
Çalan kapı zilini duyduğumda, bütün o olumsuz duygular beni ele geçirdi. Kapımda Luke Hemmings vardı, kalbim kırıktı ve kıranın da o ve arkadaşları olması, beni bitiriyordu. Kapıya doğru yönlenmeden önce, kendimi olacak her şeye hazırladım. Kalbimin bu seferde içine sıçılmayacaktı. Son kez -evet, son kez çünkü o bu kapıdan içeri girdiğinde yapamayacağımı biliyordum- derin bir nefes aldım. Kapıyı açtığımda abartısız nefesim kesilmişti. Dudağındaki piercingi dişleyen, sağ elini saçlarına atmış, onları karıştıran, gözündeki güneş gözlükleriyle göremediğim mavi gözlerini engelleyen aşırı yakışıklı bir Luke Hemmings'i her gün kapımda görmüyordum. Eminim ki, sizde görmüyorsunuz.
"Merhaba," dedi ve zoraki bir gülümsemeyle. Daha eve adım bile atmadan, kötü şeyler söyleyeceğini anlamıştım. Gülümsemesi gözlerine kadar ulaşmıyordu, gamzeleri bile çıkmakta isteksizlerdi.
"Merhaba, gelsene," dedikten sonra kapıyı geçebilmesi için biraz daha araladım. Büyük ayaklarıyla, evime adım attığında, evimin her yerinde çiçekler açtığına emindim. Giydiği Green Day tişörtü onu daha da seksi gösteriyordu, şaşırmadım. Luke'dan beklenen şeylerdi. Kapıdan girdiğinizde önünüze çıkan oturma odasında, üçlü koltuğun ortasına oturmuştu. Hâlâ benimle ne hakkında konuşacağını bilmiyordum. Pekâla telefonda Calum ile ilgili olduğunu söylemişti, ama Calum hakkında konuşabileceğimiz ne olabilir ki diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Karşısındaki tekli koltuğa oturduğumda, dirseklerini dizlerine yasladı. Bunu kolayca yapabiliyordu, çünkü boyu o kadar çok uzundu ki, ona bakmak için kafanızı kaldırmanız gerekiyordu.
"Ne hakkında konuşacağız?" diye sordum, aslında onun hakkında konuşacağımızı bilerek. Derin bir nefes aldı, ve buz mavisi gözlerini üzerime dikti. O kadar çok derine bakıyordu ki, sanki kalbimdeki kırıkları görebileceğini düşündüm. Ama görmemişti, kimse göremezdi, farkedilen bir şey değildi sonuçta, ben sadece bir hayrandım. Hatırladıklarım kafama milyonuncu kez çarparken, Luke'u burada bırakıp, gözden kaybolmak istedim.
"Calum," diye soludu nefesini. Çok yakınımda değildi fakat nane kokan nefesinin kokusu yüzüme çarpmıştı. "Onun hakkında sana bir sır vermemi ister misin?" kafamı olumlu yönde salladım, oysaki onun hakkında bir şey öğrenmek istemiyordum. Onun hakkında öğrendiğim her şey, hayalkırıklığı oluyordu maalesef.
"Onu o kadar çok değiştirdin ki, bir kalbi olduğuna inanmaya başladık."
Bir bulut geçip gitti mavi gökyüzünden, şeklini bilemediğim. Ama sana benziyordu, içini asla bilemediğim adama.
/*/*/*/
Selaaaam
Bu bölüm uzun oldu bence, sınavlar arasında yazabildim matematikten 9 alışım şerefine hüzünlü bir bölüm
İthaf istemiyosunuz ağlıyorum
Yorum artmazsa yazmam by
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Clouds △ 5 Seconds Of Summer △ Completed
Fanfiction"giderken arkasında bıraktığı sadece bir avuç toz bulutuydu."