1.1 ☁

672 68 36
                                    

Bölüm şarkısı: Kyle Minogue-Into The Blue. Biterse bir daha açın.

Onları gördüğümde, üzerime üzerime gelen şaşkınlığın aynısı onların yüz ifadesinde vardı. Beni gördüklerine çok fazla şaşırmış ve bir kaç dakika boyunca beşimizden de ses çıkmamıştı. En sonunda derin bir nefes alarak, teyzemlerin gözlerindeki merakı görmezden geldim.

"Merhaba," dedim ve Calum'un önde olmasından yararlanarak elimi ilk ona uzattım. Teyzemlerin durumu anlamaması için böyle bir şey yapıyordum fakat onlar da en sonunda öğrenecekti. Olanları unutmuş gibi davranmak en iyisiydi, asla unutmayacaktım ama yine de öylesine davranmak bu durumdayken en mantıklısıydı.

Calum, elini uzatarak benimkini tuttu. O an elimdeki elektriğin haddi hesabı yoktu. Dokunuşu beni titretmiş, bütün hücrelerimin çekirdeği olmuştu. Ne kadar o gece bana zorla sahip olmuş olsa da, dokunuşu altında kıvranmıştım. O öylesine dokunuyordu ki, değersiz küçücük bir peçete bile olsanız bile, size değerli hissettirirdi. Oysaki sadece elimi sıkmıştı, daha ötesi yoktu, belki de yıllarca olmayacaktı.

Elimi ondan kurtarıp, yanındaki Luke'a doğru uzattım. Önce elime, sonra yüzüme baktı. Tutup tutmamakta kararsız gibiydi, ama tutması gerekiyordu. En sonunda tuttuğunda elinin soğukluğu yüzünden irkildim. Karşımda duran şu 4 adam, beni varlıklarıyla bile titretebiliyordu. Hiç kimse, onların altında kıvranırken bile kendini bu kadar çabuk onlara teslim etmememişti.

"Selam," diye fısıldadı Luke. Sesine bir paragraf yazılırdı, bir o kadar yumuşak, bir o kadar da boğuktu. Beni seviyor olma ihtimali bile beni yerime çakılı durduruyor, düşündürüyordu. Onun beni seviyor olma ihtimali, benim açımdan çok fazla düşüktü. O Luke Hemmings'ti, her ne kadar bunu söylemek klişe olsa da, bende sadece bir hayrandım. Bana bir 'merhaba' demesi için çıldırırken, beni sevmesini düşünmek delilikti.

Ondan da elimi çektikten sonra kırmızı saçları parlayan Michael'e elimi uzattım. Onlarla yaptığımız bu şey, yani tekrardan tanışmak, oldukça uzun sürmüş gibi geliyordu bana. Zaman bir türlü geçmek bilmiyordu, sanki birinin bize gerçeği söylemesini bekliyor gibiydik. Sanki gelinden 'evet' demesini bekleyen rahip ve damat gibiydik. Sanki birisi gerçeği söylese, üzerime atlayıp, bütün olanlar için beni suçlayacak gibilerdi. Michael'in elini sıktığımda, saçlarının kırmızısı kadar kırmızı bir elektrik geçmişti kalbimin tam üzerinden. Söyledikleri tüm o şeyler tekrardan yıldırım gibi beynime düşmüş, bana aslında onlardan kaçmak için buraya geldiğimi hatırlatmıştı.

Evet, onlardan kaçmak için buraya gelmiştim. Ama yine de karşıma çıkmışlardı ve çıkmaya da devam edeceklerdi. Bunu hissediyordum, sadece Michael bile, onu bu kadar sinirlendirmemin acısını zor çıkaracaktı. Ashton, bana doğru elini uzattığında sıktım, fakat o eli daha ne kadar çok kıza dokunmuştu, bundan pek emin değildim. Bakışları buz gibiydi, en son tahmin edeceğim şey, Ashton gibi birinin -videolardaki Ashton'un- bakışlarının buz tutmasıydı.

Sonunda onlarla olan tekrar tanışmamız bittiğinde, teyzem tekrar neşelendi ve kolumdan tutarak beni oturma odasına itikledi. Ama ben, Leo'yu köşeye çektikten sonra,

"Onlarla ne alakan var?" diye fısıldayarak sordum. Burada olmamaları gerekiyordu. Her kaçtığımda karşıma çıkıyorlardı. Böyle olmaması gerekiyordu, onlar benden kurtulmak istiyorlardı fakat her gittiğim yerde karşıma çıkıyorlardı.

Aslında böylesine karşıma çıkmaları önemli değildi. Zaten uykuya dalarken onları düşünecek, Luke'un beni sevişini, Calum'un dokunuşunu, Michael'in sözleri beynime yüzüncü kez çarpacaktı.

Clouds △ 5 Seconds Of Summer △ CompletedHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin