Sessizlik bir bıçak gibi kesiyordu her yerimizi, bakışlarımızda anlam yoktu. Boştuk ikimizde, bir şeyler hissedemeyecek kadar boş. Hissettiklerimizi göremeyecek kadar boş. Sözler kırmıştı kalbimizi, yapıştırmaya çalışmıştık ama tutmamıştı. Belki de kalbimin yapıştırıcısını karıştırıyordum her zaman. 'O' olacağını düşünüyordum ama kalbimi onarmak o'ndan çok uzaktı.
Gözlerindeki boşluk beni korkuttu, aynı şey bende de olsa da. O boşlukta çekim etkisi saklıydı. Beni ona baktığım her saniye çekiyordu. Bu durumda ne olurdu bilmiyordum, kararından dönmüş bir kız ne yapabilirdi? Vazgeçtiği öylece bıraktığı kişinin boşluğunda daha ne kadar sürünebilirdi?
Bir seçim yapmanın etkisi bu kadar uzun sürmemeliydi. Ben sadece seçim yapmıştım, hayatıma yön vermemiştim. Neden hep üzerime geliyordu seçmediğim kişinin üzüntüsü? Kararlarım berbat olabilirdi, hatta berbattı, ama yine de 5 saniyede kolayca verebildiğim bir kararı, günlerce düşündüğüm bir karara değişebilirdim.
Michael, Ashton ve Calum'un arasından sıyrılarak bize ayrılan odaya doğru hızlı adımlarla yürüdüm. Şaşkınlardı, ne olduğunu merak ediyorlardı ama uzun bir süre için benden laf alamayacaklardı. Ya da bir karar vermeyecektim, beni bir seçim için zorlayamazlardı.
Dolaba yerleştirmeye tenezzül etmediğim valizime dışarıda kalan pantolonum ve tişörtümü tıkıştırdım ve geldiğim hızla odadan çıktım. Çanta kullanmayı sevmediğim için her şeyim valizin içindeydi zaten. Bu evden çıktığımda ne yapacağım, teyzeme ne diyeceğim, ya da Avustralya'ya ne zaman döneceğim hakkında en ufak bir fikre bile sahip değildim. Bu kargaşadan kurtulmak şu anki istediğimdi. Bana duygularını açıkça söylemeleri sinirimi bozuyordu. Üzülmenin Calum için farklı bir kavram olduğunu zaten biliyordum.
O üzülmemişti, onunla aynı şeyleri yaşamadığım, onu seçmediğim için kızgındı. Ego eksikliği yaşıyordu, onu seçeceğimden emindi. Ve orada öylece sinirimden haberdar olmadığım sözler bağırırken, onu seçmiş olmamın amacı yoktu. Hatta geçersiz bile sayılabilirdi.
Evden valizimle birlikte çıkarken kimsenin peşimden gelmemiş olması beni sevindirmişti. Söylenen sözlerle uğraşamayacak kadar yorgundum. Yorgundum ve eski Tessa bana el sallıyordu. Artık onlardan önceki halime dönmeliydim. Onları umursamamalıydım, evime geldiklerinde kovmalı, seçim yapmamı istediklerinde 'ya bacağının arasındaki organ ya da siktir olup gitmen' demeliydim. Eski Tessa gülümsedi ama alaycı bir gülümsemeydi. Luke'un fotoğrafına yaslanıp bunun hiç olmayacağını düşündü. Belki olmayabilirdi ama denemeliydim. Denemek bile beni eski halime döndürecekti emindim.
Gereksiz sürüsüyle davranışımdan sonra kendimi toplamam gerekiyordu, bundan pek ala emindim. Ama nasıl toplayacağımı bilmiyordum. Her seferinde, her adımımda, her aldığım nefeste boğazıma kadar boka batıyordum zaten ve burada kalmamın bir manası yoktu.
Kaldığım otel odasına bir kez daha baktım. Temizdi ama kirli gibiydi. Demek istediğim görünüşü temizdi fakat her an bir yerden pislik çıkacakmış gibi hissediyordum. Pek temizlik delisi değildim ama huylanıyordum, rahatsız edici bir duyguydu.
Şu an teyzemlerin evindeki yatağımda Calum ve Luke'un arasında, Luke'a bağırdığım ve düşünmeden konuştuğum için pişman oluyor olabilirdim. Şimdi istediğim tek şey buydu ama salakça -ve tabii sürtükçe- düşüncelerime sahip çıkmaya çalışıyordum. Ne kadar zor olsa da, benim için katlanılabilirdi.
Kapalı tuttuğum telefonumu elime aldım ve açtım. Beni merak etmeyeceklerini biliyordum ama en azından teyzeme bir haber verebilirdim. Şifremi girdikten sonra gelen 24 mesaja şaşırarak baktım. Bir çoğu Calum ve Luke'tan, birkaç tanesi Mike ve Ash'ten birer tanesi de teyzem ve eniştemdendi. Çocuklardan gelen mesajları umursamamaya çalışarak geçerken, Calum'un son mesajı dikkatimi fazlasıyla çekti.
"En yakındaki otele giderek işimi kolaylaştırdın."
Yanlış okuma ihtimalini göze alarak onlarca kez okudum, fakat her zaman aynı mesajı okuyordum. Derin bir nefes alarak telefonu kenara fırlattım. Sessizlik içerisinde düşünürken, sanki yıkılırcasına çalınan kapı irkilmeme sebep oldu. Yerimden korkarak kalktım, açıkçası bu gelenin Calum, Luke, Mike ya da Ashton olmasından korkuyordum. Kapıya ulaştığımda tekrar derin bir nefes aldım ve kapıyı açtım.
Sert ve gerilmiş yüz hatları, gözlerinden ateş çıkaran, siniri yüzünden kasları şişen bir Calum Hood karşımda duruyordu. Dürüstçe, gelmesini beklerdim ama bu kadar sinirli olması kapının kolunu bırakıp bir adım gerilememe neden olmuştu. Bunu fırsat bilerek üstüme doğru yürüdü, kapının açık kalması umurunda değildi. Soğuk duvara değen sırtım ile baş başa kaldığımda kendini bana bastırmakla meşguldü. Kızgın yüzü, yüzüme çok yakındı.
"Ben Luke değilim, anladın mı?!" diye bağırdı. Dibinde olmama rağmen bağırması rahatsız ediciydi. "Bir kere beni seçtin mi 2 gün sonra kararını değiştiremezsin. Benimsin aklına kazı bunu!"
Ehehehehe babam toplantidan geldi agzima sicicak :))) son dakikalarimla yaziyorum yorum cok az haberiniz olsun :( .-
![](https://img.wattpad.com/cover/24785625-288-k54230.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Clouds △ 5 Seconds Of Summer △ Completed
Fiksi Penggemar"giderken arkasında bıraktığı sadece bir avuç toz bulutuydu."