"Onu durdurmaya çalıştım, yemin ederim ama-" devam etmeme fırsat vermeden sözümü kesti. Onu ilk defa bu kadar sinirli görüyordum, yeşil gözlerinin etrafı kırmızılaşmıştı, saçlarını çekmekten kırmızıları farklı yöne dağılmıştı. Bana acıyordu, bende kendime acıyordum. Onları görmek için ya da sadece seslerini duymak için gittiğim bir konserde, onlar tarafından ezildikten sonra bu işin peşini bırakmalıydım. Beni takip ettiklerinde sinirime yenik düşmeyip, evlerine kadar gitmemeliydim.
"Hayranlar bile bu kadar düşmemişti gözümde."
/*/*/
Michael gittikten sonra uzunca bir süre düşünmüş ve uzun bir süre de ağlamıştım. Bana söylediği o son cümleden sonra saçlarını çekerek evden çıkmıştı. Demek istediğim, hayranlar onun gözünde ufacıktı, değersizdi ve bende öyleydim. Fakat şimdi, zorla da olsa, Calum'la yattığımda onun için atom kadar küçülmüştüm.
Bu acı veriyordu, sevdiğin insanların gözünde oldukça küçülmek. Hele bu Michael Clifford ise, onun gözünde bir daha asla büyüyemeyeceğinizi bilirdiniz. Şu son günlerde yaşadığım olaylar kadar hiçbir yerde yaşamamıştım. Kapım çalıyordu, açtığımda karşımda Clifford, Hood, Hemmings üçlüsünden biri oluyordu. Sıra Irwin'deydi fakat onun umurunda olmadığını içten içe biliyordum.
İstediğim şey onların etrafında kuyruk gibi dolanıp, sonradan Calum ile yatmak değildi. İstediğim tek şey sadece onları görebilmekti fakat Tanrı daha fazlasını vermek isterken beni bok kuyusuna sürüklemişti.
Onlar bir bulutdu, büyük ve gösterişli bir bulut. Asla ne olduğunu anlayamayacağınız bir bulut. Bense küçük bir bulutdum. Onlardan uzaktaydım, ama hep yakın olmak istiyordum. Ve onlara yaklaştığımda, her seferinde beni yok ediyorlardı. Ruhumu ve kalbimi de.
Onların neden böyle olduğunu delice merak etsem de, biraz daha onların yakınında kalmak delilik olurdu. Onlardan uzak durmalıydım, zaten gözle görülemeyecek atom kadar küçülmüşken, kendimi tamamen öldüremezdim yakınlarında.
Telefonumu elime aldığımda buradan gitmeye kesinlikle emindim. Belki 1-2 ay sonra gelirdim, belki de 1-2 sene sonra. Bilemiyordum, onlarla aramızda yaşanan bu olaylar beni yıpratmıştı ve daha da çok yıpratacaktı. Teyzem Mercedes'i ararken, bunun en iyisi olacağına karar vermiştim. Uzun bir yolculuk ve uzun bir misafirlik olacaktı.
/*/*/
Uçakta koltuğumda biraz daha popoma yer edinmeye çalıştım. Bu rahatsız koltuklarda İngiltere'ye uçacak olmak berbattı ve şimdiden etrafımı saran yaşlılardan, buranın ölü uçağı olduğunu anlamıştım. Omzuma dokunan soğuk parmaklarla irkildim.
"Afedersin, yanın boşsa geçebilir miyim?" dedi ve gülümsedi adını bilmediğim 18 yaşlarında görünen çocuk. Gülümsediğinde iki gamzesi kendisini gösteriyor, dudağındaki piercing ve mavi gözleri bana Luke'u hatırlatıyordu. Kibarca gülümsedikten sonra kafamı salladım.
"Yanımda oturan adam horluyor ve bu dayanılmaz bir şey," dedi ve güldü. Onun gülüşüne bende güldüm. İngiltere'de yaşamasını umuyordum, çünkü onunla tanıştıktan sonra İngiltere'de edindiğim ilk arkadaşımın o olması güzel olacaktı.
"Ben Poseidon," dedikten sonra elini uzattı. Elleri büyüktü ve bu da bana Ashton'u hatırlattı. Kahretsin ki, oturduğum koltuk bile bana onları hatırlatıyordu.
"Ben de Tessa."
/*/*/
Eve doğru giderken kahkaha atmakla meşguldüm, Poseidon komik biriydi. Uçakta tanıştıktan sonra İngiltere'de benim gideceğim yerde yaşadığını, Avustralya'ya ablası için geldiğini söylemişti. Hatta öyle ki, teyzem Mercedes'i annesinin tanıdığını, kuzenim Leo ile arkadaş olduğunu dile getirmişti. Bu garipti, fakat tanımadığım birinin bana onları bir nebze de olsa unutturması iyi gelmişti.
Teyzemlerin evini gördüğümde, beni getirdiği için ona teşekkür ettim. Belki de o olmasa kaybolurdum, İngiltere biraz değişmişti, ya da ben öyle sanıyordum. Görmedikçe insan kendini değiştiğine inandırıyordu.
Michael evime geleli 1 hafta olmuştu. Bu 1 hafta içerisinde biletimi ayarlamış, teyzemlere haber vermiş, Bailey'e gideceğimi söylemiş ve toparlanmıştım. O süre içerisinde onlardan biriyle dahi iletişim kurmamıştım, benimle konuşmak istemediklerini biliyordum.
Evin önüne gelip kapıyı çaldığımda, kapıyı açan Leo olmuştu. Leo, 19 yaşındaydı ve yakışıklıydı. Kızları parmağında çevirebilen biriydi. Onu o kadar çok özlemiştim ki, sarıldığımda nefes alamayacağını düşünmüştüm. Görüşmeyeli uzun zaman oluyordu.
"Leo!" diye bağırdığımda, teyzem ve eniştem de kapıya gelmişti, teker teker hepsine sarıldım. Hoşgeldin tarzında yaptığımız konuşmadan sonra, Leo eliyle tam karşımı ve farketmediğim o 4 kişiyi gösterdiğinde, kalbim yere bir para gibi düşmüş ve yuvarlanmıştı. Onların ayaklarının önünde durmuş, öne doğru adım atan Calum Hood tarafından paramparça edilmişti. Zaten paramparçaydı, yapıştırıcıyla zor tuttuğum kalbimi, tekrar toplanamaz hale getirmişti.
"Bunlar arkadaşım, 2 hafta boyunca bizde kalacaklar, Tess."
Ve bende 2 hafta boyunca 5 Seconds Of Summer'la aynı evde kalacaktım.
Açıklama yoq sndnd yemek yerken 'ohaa yeni bölüm yazmayı unuttum hay sikeyim' nidalarımdan sonram yazmayı akıl edebildim :d bu akşam beşiktaşımın maçı var mutluyum huzurluyum skdnrkf akşam bilgisayarı alacağım ve diğer bölümü yazıp hazır edeceğim ona göreee. Multi azıcık eski amma ve lakin çok sefiom. Oylar düştü, yazmama engel değil, bana destek olanlar belli fakat insanın ister istemez morali bozuluyor ve artık kötü mü yazıyorum, diye düşünmeye başlıyor. Yine de çok teşekkürler, hepinizi çok seviorm
![](https://img.wattpad.com/cover/24785625-288-k54230.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Clouds △ 5 Seconds Of Summer △ Completed
Fanfic"giderken arkasında bıraktığı sadece bir avuç toz bulutuydu."