Blake!
Odanın kapısını açar açmaz kuş gibi şakıyan Vivian, nefes nefese etrafa bakındı. Merdivenleri ikişer üçer çıkma huyunu unutsa iyi olacaktı. Açık pencereden gelen dalların hışırtısından başka ses yoktu odada. Genç kız içine derince çektiği nefesi ağzından üfleyince çehresine düşmüş minik kızıl bir tutam havaya uçtu.
Ah bu çocuk... Bir kere de aradığında bulsa şaşardı zaten. Hazır odayı boş bulmuşken, genç adamın o araştırmacı gözlerinin uzağında kıyafetlerini çıkardı ve gardırobundan ince lacivert bir elbise çıkarıp giyindi. Büyük annesiyle konuştuğu sırada Ally odayı toplamış olmalıydı, bunu yatağın düzenine ve dört bir tarafa savurmuş olduğu takılarının tahta kutuya toplanmış olduğuna bakarak söyleyebilirdi. Saçlarını avcunda şekillendirerek ensesinde dağınık bir topuz yaptı. Aynadaki yansımasını süzdüğü sıra aşağı kattan kapı tokmağının gürültüsü yükseldi.
Kim gelmiş olabilirdi ki? Kapıyı açmak için odadan çıkarak aceleci adımlarla merdivenleri inmeye başladı. Fakat Ally ondan önce davranmıştı. Chelsea'nın sesi duyuldu;
-"Kimmiş o geleen?"
Ally'nin cılız sesi kapıdakini karşıladı.
-"Hoş geldiniz efendim."
Vivian kafasını uzatarak gelen kişiye baktı. Kapıdaki adam tahmini olarak Vivian'dan 9-10 yaş büyüktü.
-"Selam Ally, büyükanne uyuyor mu?"
Ally bir tutam saçı kulağının arkasına koydu. Yanakları mı kızarmıştı ne?
-"Ha..hayır efendim uyanık kendisi, buyurun lütfen."
Genç adam, kafasıyla onayladı ve otuz iki diş sırıtarak gözlerini Ally'den çekti. Sürdüğü tıraş kolonyasının ferah kokusu neredeyse evin tüm atmosferini değiştirmişti. Tam salona yönelmişti ki bir an için merdivenin son birkaç basamağında bekleyen Vivian'a gözleri takıldı.
-"Merhaba küçük hanım, Vivian olmalısınız?"
Vivian gülümsedi. O kadar güler yüzlü bir adamdı ki onunla konuşurken taş suratlı bir insan olsa bile gülümserdi.
-"Evet benim, siz peki?"
Adam konuşmaya kalmadan Chelsea paytak adımlarla kapıdan beliriverdi.
-"Ben tanıştırayım güzel kızım, bu delikanlı doktorum Eliot ama bir doktordan ziyade manevi oğlum diyebilirim."
Genç kız en alt basamağı da indi.
-"Ah öyle mi? Memnun oldum Bay Eliot."
Doktor kızın uzattığı eli samimiyetle sıktı.
-"Ben de memnun oldum Vivian, büyük anne çok bahsetti senden. Öyle ki görür görmez tanıdım seni haliyle."
Hep birlikte Chelsea'nın ufak ama sevimli salonuna geçtiler ve sohbet devam etti. Eliot bir süredir kasaba dışındaydı. Kasabadaki evine döndüğünde ilk iş büyükanneyi ziyaret etmek olmuştu. Eliot'un her an kendine bir fotoğraf makinesi tutuluyormuşçasına hiç kaybolmayan kocaman gülümsemesi ve büyükannenin kötü esprileri bir birine karıştı.
Büyükanne büyük bir iştahla Eliot'a son zamanlarda olup bitenleri anlatıyordu. Pedro'nun ve Margaret'in hünerlerini ve daha nicelerini ortalığa döktü.
-"O sarı kafalı böceği bir görsen sen de korkarsın çocuğum, benim zavallı minik torunum ne yapsın?" Bahsettiği kişi Margaret'ti. Bir an nefes almak için soluklanınca birkaç sefer öksürdü.
-"Su"
O sırada Eliot'a sanat eseriymişçesine bakan Ally büyükannenin sesiyle bir rüyadan uyanırcasına sıçradı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKSİR PRENSİ
Fantasy"Blake" nam-ı diğer "İKSİR PRENSİ" kızıl bir cadının korkunç lanetine uğrayarak Araf'ın karanlığına mahkum edildi.Bu laneti sadece o soydan gelen bir diğer kızıl cadı, ruhunu feda ederek bozabilirdi.Ve 194 yıl sonra Blake'in beklediği o an geldi.Cad...