Nefes nefese ahşap yuvası eve girdiğinde kapının kilitli olmamasına minnettardı. Al al olmuş yanakları ve hızlıca inip kalkan göğsü eve nasıl geldiğini belli ediyordu. Ses üzerine, elindeki fincanı ve ayağındaki tüylü terlikleriyle mutfaktan salona gelen büyükanne Chelsea ufak bir çığlık attı onu görünce. Yaşlı kadının çığlığıyla bir köşeye sinmiş olan Scarlett havalandı, evin içinde ufak bir tur atıp koltuğun kenarına tekrar kondu.
-''Küçük sicabımm!! Köpekler mi kovaladı seni yoksa? Ben şimdi onlara gösteririm benim torunumu kovalamakta neymiş, tüylü ahmaklar.'' Eş zamanlı olarak bir köşede duran süpürgeyi alıp kambur bir halde bir kaplumbağa kadar yavaş -ama kendine göre şimşek hızıyla- adımlarla kapıya doğru hücum etti.
Koşunun verdiği adrenalinde etkisiyle genç kız kahkahalarla gülmeye başladı.
-'' Ne yapıyorsun büyükanne?''
Gülmekten zor konuşuyordu.''Kimsenin kovaladığı yok, koşu yaptım sadece.''
Bayan Chelsea elindeki süpürgeye kutsal bir kılıç gibi baktı.
-''Koşu mu?''
Vivian gülmekten yaşaran gözlerini sildi ve yaşlı kadının tonton yanaklarını sıktı. İhtiyar kadın huysuzca mızmızlandı. ''Yavrucuğum ne diye koşarak geliyorsun, terleyip üşüteceksin sonra. Sakın soğuk su içeyim deme.''
Ally'nin kafası da mutfak kapısından gözüktü. ''Hoş geldiniz küçük hanım.''
-''Selam Ally.''
Vivian büyükannesine oyunbaz bir edayla baktı. ''Aşk olsun büyükanne koştuysak bir sebebi vardı.''
Chelsea küçük kaptaki suyu içmesi için Scarlett'in önüne koydu.
''Neymiş o sebep canım.''
-'' E seni çok özledim de ondan.''
-''Seni tatlı dilli küçük şey.'' Yaşlı kadın gülerek söylenirken Vivian kıkırdayarak merdivenleri hızlıca çıkmaya başladı. Vivian'ın aklından tam olarak şunlar geçiyordu. Son yıllarda hiç böyle mutlu hissetmemişti. Eve gelir bir hanımefendi gibi okul kıyafetlerini katlar ve gergin bir aile masasına otururdu. Bazen içten içe babasının ona okul gününün nasıl geçtiğini sormasını diler, bazense Margaret'in sahte bir biçimde babasına yılışmasını izlerdi. Fakat buraya geldi geleli çoktan bir şeyler değişmişti bunu biliyordu.
Odasına vardığında kapıyı sertçe açtı ve bir çocuk gibi aynı sertlikte kapayacakken yatağında uyuyan Blake'i gördü. Kapı sertçe kapanmadan önce elini araya koydu ve kapının kapanmasını engelledi. Doğrusu parmağı acımıştı. Ağzına götürüp birkaç kez üfledi ve diğer eliyle masaj yapıp kapıyı usulca kapadı. Bir balerin gibi parmak uçlarına basarak yatağa yumuşakça oturdu.
Blake'in altın sarısı saçları birbirine karışmış ve uyuduğu için biraz nemlenmişti. Ellerini hemen onların arasına daldırdı ve yumuşak tutamları usulca okşamaya başladı. Blake'i başka insanlarında görebilmesini diledi o an. Yıllardır düşünürdü. Nasıl mümkün olabilirdi ki böyle bir şey? Bu durumu bir başkasına anlatsa muhtemelen Vivian'ın bir tımarhane kaçkını olduğunu düşünürdü anlattığı kişi. Fakat hayır.. Vivian bir deli değildi. Kim ne derse desin kanlı canlı yatağında yatan genç adamı görüyor ve ona dokunuyordu. Uyanık olduğu her an onla didişmekten zevk alıyor sonrasında ise ona sarılarak dünyanın en büyük huzurunu buluyordu. Onun kendi deyimiyle 'hayalet' olmasını kabullenemiyordu. Buradaydı işte, onun yatağında.. Kim ne derse desin umursamayacaktı. Belki de sorun diğer insanlardaydı onu göremedikleri için.
Blake fısıltı halinde mırıldandı dudaklarını açıp kapadı. Vivian'da yatakta yarı uzanmış onun o güzel çehresini izliyordu. Elleri genç adamın elmacık kemiklerinde ve şakaklarında dolandı. Blake tekrar fısıldayınca ne dediğini anlamak için kulağını onun dudağına yaklaştırdı.
-''Çok.. çok az kaldı.''
Blake'in dolgun dudaklarından firar eden şey kesinlikle buydu. Neye çok az kalmış olabilirdi ki? Birden geçen akşamı anımsadı. Belli belirsiz hatırlıyordu Vivian o geceyi. Elini Blake'in kalbine bastırışı... Ardından gördüğü karmaşık rüyalar... Olabilir miydi acaba? Tekrar denese ne kaybederdi?
Yattığı yere daha fazla yerleşti eli usulca adamın kalbini buldu. Alışkanlık olmalıydı ki genç adam rüyasının arasında bile kalbinin üzerindeki Vivian'ın ellerini uzun parmaklarıyla sarmaladı. Sıcacıktı. Genç kızın kalbi hızlandı. Ona böylesine yakın olmak garip bir biçimde kalbinde bu etkiyi yaratıyordu. Daha çok yaklaştı ve gözlerini kapadı. Blake'in kalp atışlarına odaklandı. Bu sıcaklık sayesinde bilincinin uzağa bir yere kum saatinin içindeki toz parçacıkları gibi aktığını hissetti. Evet, Blake'in içine doğru süzülüyordu adeta. ''Bana kalbini göster'' demek için dudaklarını araladı. Bir çeşit hipnozun içindeydi sanki. -''Bana ka..''
Sertçe tıklatılan kapının sesi tüm odayı doldurdu ve Blake'in uyanıp elini sertçe sıkmasını an ve an hissetti. Ally demin kapıyı kabaca çalan kendisi değilmiş gibi şirince gülümsedi.
-''Ah.. Üzgünüm uyumuş olabileceğini düşünemedim. Yemeğin hazır olduğunu söyleyecektim. Menüde sevdiğin yemekler var.'' Tek gözünü kırptı ve sanki Vivian'ın ona kızmadan kaçmak ister gibi kıkırdayarak sıvıştı.
Genç kız sağına yavaşça baktığında Blake huysuz bir biçimde kendini izliyordu. Ah.. şu Ally, her şeyi berbat etmişti. Genç adam kıpırdandı ve elinin üstündeki kalbi tuttuğunu fark ederek genç kızın elini oradan uzaklaştırdı. Eliyle gözlerini ovmaya başladı.
-''Doktorculuk mu oynuyoruz? Kalbimin ritmi düzensiz olmalı ha?''
Vivian işi dalgaya vurdu.''Evet doktor olmaya karar verdim. Ne dersin? Yapabilir miyim bu işi?''
-''Otuz iki diş seni etkilemiş olmalı. Doktorluğa ilgin yok sanıyordum.''
-''Otuz iki diş mi?'' Vivian şaşkınca baktı ve sonunda onun Eliot'u kastettiğini anladı.
Sinir bozucu bir biçimde gülümsedi. Blake'le uğraşmayı oldu olası severdi. ''Ah evet.. O kadar zeki ve nazik ki gelecek hakkındaki kararlarımı tekrar gözden geçirmem gerekti. Ama şunu da söyleyeyim. Doktor olursam bu karar senin için verilmiş demektir. Sonsuza dek kalbini dinler ve bir ritim bozukluğu olup olmadığını kontrol ederim. Seni uzun yıllar yaşatacağım altın saç. Ya da seninle ilgilenmek için bir veteriner mi olmam gerekir yoksa?'' Kahkaha atmadan önce parmağını alt dudağının üzerine koyup düşünüyormuş gibi yaptı.
Beklemediği bir hamleyle Blake'in altındaydı. Ama bir terslik vardı. Onu haddinden fazla kızdırmış olmalıydı. Alnında belirginleşmiş damarlar, birbirine kenetlediği dişleri ve bebeği irileşmiş gözleriyle hiç dostça bakmıyordu.
-''Zaten ölmüş birini daha fazla yaşatamazsın.''
Bu sözler Vivian'ın tüylerini ürpertti. Gözlerine baktığı kişi kesinlikle demin saçlarını okşayıp bir bebek gibi sevdiği Blake'e benzemiyordu.
-''Başkalarının yaşamı yerine kendi yaşamını düşün. Aptal cadı.'' Blake ilk defa bu kadar sinirliydi. Dudakları titreyen genç kız, gözlerinin dolmasına mani olamadı. Genç adam onun dolan gözlerine ve akan bir damla gözyaşına dikkatle baktı. Sonrasında ise daha fazla bakmaya tahammül edemiyormuş gibi birden Vivian'ın üzerinden kalktı ve odadan çıktı.
Onun gitmesiyle Vivian'ın yatağa gömülüp ağlaması bir oldu. Neden bu kadar kızmıştı ki ona? Bu denli kızdıracak ne yapmış olabilirdi. Çok gülen çok ağlar lafını kim dediyse çok haklıydı.Haklı olanlardan da onu böyle ağlatan Blake'den de nefret ediyordu. Yaklaşık 15 dakika ağlamanın ardından banyoda yüzünü ve kızaran gözlerini yıkadı ve mutfağa inmeye karar verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKSİR PRENSİ
Fantasy"Blake" nam-ı diğer "İKSİR PRENSİ" kızıl bir cadının korkunç lanetine uğrayarak Araf'ın karanlığına mahkum edildi.Bu laneti sadece o soydan gelen bir diğer kızıl cadı, ruhunu feda ederek bozabilirdi.Ve 194 yıl sonra Blake'in beklediği o an geldi.Cad...