Vivian, iri yeşil gözlerini sınıfta gezdirdi, gözlerinin önüne gelen kızıl bir tutamı kulağının arkasına sıkıştırdı. Çenesinin altına yerleştirdiği sağ eli düşünceli bir hava katmıştı ona. Eh.. öyleydi de zaten. Birkaç sıra yanda oturanların ve yine ön sıralardan birkaç kişinin kendine baktığını biliyordu.
Dudağını dişlerken ön sırasında oturan kişiyi incelemeye başladı. Böylesi beyaz bir saça sahip genci ilk defa görüyordu açıkçası, kısa kesim saçlar öylesine biçimli bir ense tıraşına sahipti ki, çocuğun berberinin cetvel kullanmış olabileceğini söylemek yanlış olmazdı. Çocukta üzerindeki gözleri hissetmiş olacak ki arkasını döndü ve duvara sırtını vererek Vivian'a baktı. Tek sahip olduğu beyazlık saçları değildi. Çizgi filmlerden fırlamış izlenimi verecek kadar küçük yuvarlak dudakları, oldukça simetrik duran kaşları ve uzun beyaz kirpikleri vardı. Vivian içinden küçükken ona babası Pedro'nun anlattığı Albino hastalarının özelliklerini geçirdi. Tabi tüm bunlar olurken sadece birkaç saniye veda etmişti saate.
-''Selam''
Minik bir gülümsemeyle kafasını oynattı genç kız. ''Selam'' ve ekledi. ''Ben Vivian.''
Çocuğun dudağının kenarında da varla yok arası bir gülümseme belirdi ve - biraz tereddütle-genç kıza elini uzattı.'' Memnun oldum Vivian, Micah Dior.''
-''Ben de.'' Micah'tan kesinlikle temiz bir koku yayılıyordu. Gün boyu çiçekli deterjanlarla ve yine bahar kokulu oda spreyleriyle temizlenmiş evlerini anımsadı genç kız.
-'' Darkmoon'u nasıl buldun? Belli ki sen ve ailen yeni taşındınız buraya.''
-''Aslında ailemle taşınmadım'' dedi genç kız, bu durumun hissettirdiği o rahatsız edici tadı yok edercesine yutkundu. '' Büyükannemin yanında kalacağım bir süre.''
Çocuk anlayışla başını salladı. Aynı zamanda da karıştırdığı çantasından bir şeyler aramaya başladı. ''Lisenin son yılı okul değiştirmiş olman umarım seni kötü etkilemez Vivian'' kafasını kaldırdı ''Ve hoş geldin, iyi anlaşacağımızı hissediyorum.'' Vivian gülümserken Micah sonunda aradığı şeyi bulmuşa benziyordu. Uzun beyaz kirpiklerinin arasından baktı ve elindeki şeyi kıza uzattı.
-''Islak mendil?''
Vivian yan taraftan bir iki kişinin kıkırdadığını duydu. Micah ekledi ''Bilirsin, senden önce birçok kişi oturdu. Masanın temiz olmadığına eminim.''
Bu küçük jest karşısında bir an için gülmek istedi Vivian. Ve yine yan masadan kızlardan biri cümleyi ağzında lastik gibi uzatarak ''tüüm mikrooplardan nefret ediyooruum'' dedi. Kıkırtılar çoğaldı.
Vivian ıslak mendili alırken gülümsemeden edemedi.'' Çok naziksin, teşekkürler.''
Micah duvara tekrar yaslandı ve deminki kıkırdayan gruba döndü.''Lexie...Lexie... Keşke sen de biraz nefret etsen. Rujun on dakikaya bir kayboluyor, dudakların bakteri yuvasına dönmüş olmalı.'' Bunu söylerken dilini üst dudağında gezdirdi.
Yanındakiler gülüşürken kız sinirle soludu. ''Ahmak''
Micah gözlerini devirdi ve içeriye giren öğretmene baktı.
Evet liseyi tanımlamak gerekirse kesinlikle böyle bir yerdi. Biri ortaya çıkar saçma bir şey söyler ve tüm sınıf komedi filmi seyredermişcesine tüm saçmalıklara gülerdi. Sınıftaki kıkırtılar eşliğinde içeri giren hoca yirmilerinin ortasında genç ve alımlı bir kadındı. Gözleri sınıfı hızlıca tararken Vivian'a gelince duraksadı.
-''Ah.. Ne hoş. Yeni biri katılmış aramıza.'' İnce kırmızı çerçeveli gözlüğünü düzeltti. ''İsmin nedir tatlım?''
Gün içerisinde üçüncü kez aynı şeyi yapan genç kız ''Vivian Lewis'' diye yanıtladı. Hoca anlayışla gülümsedi ''Hoş geldin okulumuza Vivian'', Vivian'da gülümsercesine dudağını büktü.Ders biyolojiydi. Öğretmen kuş gibi şakırken fotosentez, kemosentez, hücresel solunum ve buna benzer daha birçok kavramı öğrencilere ısrarla aktarmaya çalışıyordu.
Okul güzeldi; öğrenciler neredeyse hayatın her alanıyla ilgili bilgiler edinir, kendi yaşıtlarıyla birlikte zaman geçirmenin zevkini yaşar ve güzel arkadaşlıklar edinirdi. Ama bir yandan da okul kötüydü; Kısıtlı bir zaman diliminde-adına hayat deniyordu- gezilecek birçok yer, keşfedilecek birçok mutluluk varken o kısıtlı zamanın büyük bir kısmını küçük ve kapalı bir alanda geçiriyor olmandı. Ama şüphesiz ki Vivian için en büyük etken Blake'i özlemiş olmasıydı. Henüz onu görmeyeli saatler olmuştu ve bu süreç Vivian'a birkaç gün kadar uzun geliyordu. Acaba Blake şu an ne yapıyordu? O da Vivian kadar özlemiş miydi? Onun şu an yanında olmasını diledi.
Neyse ki okulun ilk günü olmasının kazandırdığı avantaj sayesinde dersler çokta uzamamıştı. Ders aralarında genç kız sınıftan birkaç kişiyle daha merhabalaşmış, Micah'ın rehberliğinde okulun bazı bölümlerini gezmişti. Son dersin bitiş zili de çaldığında eşyalarını toparlarken başucunda bir gölge hissetti. Masasının üzerinde duran parlatıcı sürülmüş tırnaklar minik bir ritim tutturmuştu.
Bu Lexie'ydi. Demin Micah'la olan didişmeleri sayesinde öğrenmişti ismini.
Kız Vivian'ın her bir zerresini incelemişti.'' Saçların boya mı?''
-''Hayır, kendi rengi'' derken toplanmaya devam etti Vivian.
-''Güzel renk'' diye ekledi kız. Vivian çantasını alıp ayağa kalktığında Lexie bir parmak aşağısında kalmıştı. Vivian'ın 1.70 boylarında uzun, ince ve narin bir yapısı vardı. Vivian kıza baktı ''seninkiler de öyle''.
Lexie en başta kötü bir elektrik alıp geldiği kızın yanında ilginç bir şekilde yumuşamıştı. Micah, ağzına naneli bir şeker atıp, Lexie'nin kulağına eğilip fısıldadı. ''Sadece kibarlık yapıyor, saçların çalı süpürgesi gibiler.''
Lexie sinirlenerek oğlanın koluna küçük bir tokat savurdu. Saçlarının öyle olmadığını biliyordu. Her gün özenle yıkar ve tarardı. Böylece yumuşacık bir görünüm elde ederdi. Lexie oğlanı umursamadı ve Vivian'a döndü tekrar.
-''Birlikte yürümek ister misin? Evin yolu oldukça uzun.''
Vivian da nazikçe gülümseyerek kabul etti. Tam tersi istikamete giden Micah'la vedalaştı ve Lexie ile birlikte yürümeye başladı. Lexie süslü oyuncak bebeklerini andırıyordu. Düz sarı saçları, parlak tokaları, diz kapağına kadar çektiği parlak işlemeli çorapları ve açık pembe rujuyla oldukça bakımlıydı. Onun aksine Vivian koyu düz bir kot pantolon onun üzerine ise beyaz bir sıfır kol giymişti. Fakat sade giyimine rağmen kızıl saçları ve yeşil gözleri mücevherler kadar güzeldi. Bir müddet sohbet ederek yürüdüler. Konuştukça Lexie daha sık gülümsüyor, konuşma aralarında Vivian'ın koluna temas ederek ne var ne yok anlatıyordu. Yol boyu sınıftakilerden ve öğretmenlerden söz etti. Hatta kasabanın korku dolu -Vivian'a göre komik- birkaç hayalet hikayesinden bile bahsetti. Kendine gelince ise yolun az ötesinde ailesi ve küçük kardeşiyle beraber yaşıyordu.
-''Peki ya Micah? Onunla pek geçinemiyor gibisiniz.''
Lexie burnunu kıvırdı. ''Micah kendini beğenmişin tekidir, diğerlerini yetersiz görmeye bayılır. Ama bunun bir çeşit savunma mekanizması olduğunu düşünüyorum. Sebebini hala çözemedim.''
-''Bana sıcakkanlı gibi geldi'' diye cevapladı Vivian ellerini de teslim oluyor gibi tutup omuzlarını kaldırdı ve gülümsedi.
Yolları ayrıldığında genç kız bir an önce eve gidip büyükannesini ve Blake'i görmeyi umuyordu. Kulaklıklarını kulağına taktı ve uzun zamandır koşu yapmadığını hatırladı. Yaramaz bir gülümseme sonrası rüzgarla yarışırcasına temiz orman havasını içine çekip koşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKSİR PRENSİ
Fantasy"Blake" nam-ı diğer "İKSİR PRENSİ" kızıl bir cadının korkunç lanetine uğrayarak Araf'ın karanlığına mahkum edildi.Bu laneti sadece o soydan gelen bir diğer kızıl cadı, ruhunu feda ederek bozabilirdi.Ve 194 yıl sonra Blake'in beklediği o an geldi.Cad...