"Tam olarak ne oluyor?"
"Tuttuğun o iki adam, o gün sivil polisler tarafından takip edildiklerini söylediler. Polisler, kim oldukları hakkında bir şeyler bulurlar diye korktuklarından son anda ekipmanı atıp kaçmışlar."
"Ne tür bir bilgi elde edebilirlerdi ki?"
"Cık... Onlar, sahte muhabirdi..."
"Kim demiş sadece gerçek muhabirler video kamera taşıyabilir diye?"
"Ama üstlerinde sahte muhabir kartları asılıydı. Korkarım..."
"O zaman sana şunu sorayım, onların sivil polis olduklarını nasıl anlayabildiler?"
"O adamlar birdenbire onları takip etmeye başlamış. Onlar da panik olmuş ve sadece..."
"Takip mi etmiş?" diye öfkeyle sordu Gu Hai birden koltuktaki bedenini bir leopar gibi dikleştirirken. "Bir grup kıt beyinli insanı mı tuttunuz? O adamlar soyguncuydu ve sizin adamlarınız onların hedefiydi!"
"S-s-s-soyguncu... Bu imkansız?"
"İmkansız mı?" Gu Hai gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı. "Madem öyle bana şunu söyle, o ekipmanlara ne oldu? O ikisi kaçtıktan sonra, nereye gitti ekipmanlar?"
Bu sefer, sorgulanan kişi tek kelime etmedi.
Gu Hai sakinleşti ve elini salladı. "Çekil."
Böylece oda sessizliğe gömüldü. Gu Hai, kollarını kavuşturdu ve burun kemiğini tuttu. Dün nikah töreninde, o umutla dolu, sadece her şeyin boşa gitmekle sonuçlanması için otururken olanları düşündü.
Aslında, şimdi düşününce, çok saf olduğunun bilincindeydi.
O ikisi, salona sorunsuz gelip töreni bozmayı başarsalardı bile, sonucu bir şey değiştirir miydi?
Cevap şuydu ki hiçbir şey değişmezdi.
Küçüklüğünden beri hayran olduğu babası yine de başka bir kadının elini tutup o nikah salonuna tekrar girerdi. Ve eşinin uğrunda ölen, soğuk mezarının derinliklerinde bir başına yatan annesi, ölümün eşiğinde yine de gülmüştü.
Gu Hai pencerenin yanında durdu ve dışarı baktı. Anne, seni çok özledim.
"Xiao Hai, ben teyzen. Ekipmanlarla işin bitti mi? Kanal, onlar yüzünden beni sıkıştırıp duruyor. Bir an önce onları bana geri gönder."
"Gitti."
"Ne demek, gitti?"
"Öyle, ben sana en kısa zamanda yenisinden iki tane alacağım."
Gu Hai aramayı sonlandırdığında babası ve yeni üvey annesi dönmüştü. Bu, yeni düzenlenen ailenin birlikte olduğu ilk akşam yemeğiydi.
Gu Wei Ting, Gu Hai'a bir göz attı. "Neden bu kadar sessizsin?"
"Yemek yerken konuşulmamalı, değil mi?"
"Bugün konuşmaya iznin var."
"Rapor veriyorum, söyleyecek bir şeyim yok Komutanım."
"Ha ha ha!.."
Sakin yemek odasında, birden tiz ve berrak, zil gibi bir kahkaha duyuldu, neredeyse Gu Hai'ın boğulmasına neden oluyordu. Doğrusu, son on yıldır bu evde böylesine içten bir kahkaha hiç duyulmamıştı.
Yüz ifadesinin değişmemesine ya da şaşkınlık içinde şıçramamasına bakılacak olursa Gu Wei Ting, bu tarz bir sese alışıktı. Sadece bir peçete alıp yanındaki kadına uzattıktan sonra alçak bir sesle konuştu. "Ağzını sil, yemek sıçrıyor."
"Pardon, pardon."
Jiang Yuan hafifçe güldü ve gözleri zaman zaman Gu Hai'ın üzerinde gezinirken ağzını sildi. Kendisini görmezden geldiğini fark edince yemek çubuklarıyla bir parça balık alıp Gu Hai'ın tabağına koydu.
"Biraz daha ye."
Gu Hai, bir kez daha bu kadın tarafından şaşkınlığa uğratılmıştı.
Gu Wei Ting'in hiç değilse annesiyle kıyaslanabilir birisi bulması gerektiğini düşünmüştü. Ama şu an karşısında olan kişinin, genç ve güzel olmak dışında, başka hiçbir özelliği yoktu. Gülüşünde hissedilen hovardalığın yanında her bir hareketinde de köylü bir kadının tavrı seziliyordu.
Gu Wei Ting bu kadına nasıl âşık olmuştu?
Acaba çok fazla egzotik şey tattı da değişiklik olsun diye insan dışkısı mı denemek istedi?
"Yarın oğlunu buraya getir de o da artık bizimle yaşasın."
Gu Wei Ting'in ağzından çıkan cümleyle odadaki atmosfer yine çıkmaza girmişti.
Gu Hai sessiz kalsa da yüz ifadesine bakarak ne demek istediğini tahmin etmek zor değildi.
"Xiao Hai," Jiang Yuan'ın yüzünde hala bir tebessüm vardı. "Oğlum seninle aynı yaşta ve yaklaşık aynı mizaçta. Bence ikiniz kesinlikle iyi anlaşacaksınız."
"O gelirse ben giderim."
Gu Hai'dan gelen o cümle, Jiang Yuan'ın sözlerini ağzına tıkamıştı.
Gu Wei Ting sinirden mosmor olmuştu. "Şimdi, derhâl gidebilirsin."
Gu Hai ayağa kalktı ve onu, sesi endişeyle dolan Jiang Yuan takip etti.
"Babanla kavga etme. Oğlumu buraya getirmek aklımın ucundan bile geçmemişti. Babasıyla oldukça yakın, benimle yaşamaya alışamaz."
On yedi yaşında oğlu olan, kırk yaşındaki boşanmış bir kadın.
Gu Wei Ting, kendini adapte etmeyi çok iyi biliyorsun.
Bu kadın uğruna, sana yirmi yıl yoldaşlık eden karını tuzağa düşürmek için plan mı yaptın?
"Onun gelip gelmemesi önemli değil, benim yine de gitmem gerekecek."
Gu Wei Ting'in ifadesi tamamen karardı ve ne kadar sağlam durursa dursun, geniş omuzlarının hafif titremeleri yine de görülebiliyordu.
Gu Hai, arkasındaki öfkeyle yanan bir çift gözü görmezden geldi. Uzun zaman önce gitmek istemişti ama yapmak için nedeni yoktu. Şimdi, sonunda dileğini gerçekleştirebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Addicted | Birinci Kitap - Gençlik Kaygısı
RomantizmChai Ji Dan'dan "Addicted (你丫上瘾了)" Birinci Kitap - Gençlik Kaygısı Chai Ji Dan'ın "Addicted" romanının Türkçe çevirisidir. @saehan01 'in İngilizce çevirisi kullanılarak Türkçeye çevrilmiştir. Kitabın tüm hakları Chai Ji Dan'a aittir. İngilizce çevi...