Bizim evimiz demişti. Yıllar sonra ilk defa kendini bir yere ait hissetme duygusu çok tuhaf aslında güzel bir duygu ama birazcık tuhafta. Yüzümde saçma bir tebessümle salona geçtiğimde.
Ne kadar bekâr evi olsa da bir o kadarda düzenli olması dikkatimi çekmişti. Tabi ki de toz vardı ne zamandır kullanılmadığından tozlanmış ama güzel bir ev vardı karşımda.
Salonda siyah ağırlıklı koltuklar siyah bir orta sehpa ve televizyonluk bulunurken yerle bir boyu olan pencere odaya baya bir ferahlık katıyordu. Ali'yi takip edip diğer odaları geziyordum.
Küçük bir mutfağı olsa da sevimli bir masa ve iki sandalye bulunan mutfakta dolaplardan başka bir şey yoktu. Yatak odası diye tahmin ettiğim odaya girince kocaman beyaz bir yatak karşıladı beni. Her halinden belliydi ne kadar rahat olduğu.
Tıpkı salondaki gibi büyük bir cam aydınlatırken odayı balkon kapısı da bulunuyordu aynı zamanda güzelde bir balkonu vardı.
Camın önünde çalışma masası diye tahmin ettiğim bir masada vardı. Gardırop haricinde banyo olduğunu tahmin ettiğim birde kapı vardı. Ali kapıyı açtığında güzel ve ferah bir banyo bizi karşıladı.
"sen duş al bende kahvaltı hazırlayayım."
"ama" Kapıya ilerleyen âli bir anda durup omzunun üzerinden bana bakmıştı.
"giyecek kıyafetim yok ki"
"haklısın en kısa zamanda sana kıyafet alırız. Şimdilik benim kıyafetlerimden bak kendine olanlardan al olur mu?"
Başımı tamam dercesine sallayıp dolabın içini karıştırdım. Kendime bir tişört ve eşortman altı bulduğumda sevindim büyük olsallar da giyebileceğim en uygun kıyafetler bunlardı.
Sıcak suyun tenime değmesiyle bir anda ürpermemde yavaşça rahatlamaya başlamıştım. Bir süre suyun altında kaldıktan sonra yıkanmaya karar verdiğimde şampuanın kokusu hoşuma gitmişti. Tıpkı âli gibi kokuyordum artık.
Duştan çıkıp üzerimi giydiğimde ellerim görünmüyordu tişörtün içine sanki benden başka bir kişi daha gire bilirdi. Ali kilolu biri olmasa da geniş omuzlu olduğundan kıyafetlerinin içinde kaybolmuştum. Aslında tişört dizlerime kadar geldiği için eşortman altı giyinmesem de olurdu ama ben yinede rahat edemediğim için giydim.
Odadan çıkıp mutfağa ilerlediğimde burnuma mis gibi kokular geliyordu. Masayı gördüğümde ağzımın beş karış açılması alinin omlet yaparken ki görünüşüyle on karış olmuştu.
Masaya mı şaşırsam ne kadar güzel diye yoksa âlinin yemek yapmasına mı karar veremiyordum.
İki yıldır âliyi tanıyorum ve bırak yemek yapmayı ben daha kendi yatağını topladığını görmedim.
"geldin mi otur hemen masaya omletler hazır." Alinin sesiyle kendime gelince fark ettim mutfağın kapısında donup kaldığımı.
"şey ben yardım edeyim." Deyip çaydanlığı aldım. Amacım bize çay dökmekti ama kendimi yakmak değildi. Nasıl becerdiysem elimi yaktım ben cidden sakarım bunun başka açıklaması olamaz.
Çayı bardağa döktüğümde elime alıp tabakların yanına koymak istemiştim. Nasıl olduysa bardaktaki çayı bir anda elimin üzerinde buldum. İster istemez yandı tabi.
Son iki yıldır o kadar şey geçtiği basımdan artık böyle ufak şeyler için ağlamaya mecalim kalmamıştı.
Ali elimin yandığını görünce hemen elimi tutup suyun altına soktu ve yanımdan ayrıldı. Koşarak geldiğinde elinde kırmızı bir çanta vardı. Beni sakince sandalyeye oturttuğunda ister istemez gözyaşlarıma hâkim olamıyordum. Ağlamıyorum sadece gözlerim akıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖLE
Teen FictionPara her kapıyı açar... (Kadınlarımızın köle gibi kullanıldığı bu hayata son verebilmek amacıyla ) ! Kitabın isminden emin degilim her öneriyede acıgım.😉