Hayale İlk Adım 🖤

470 32 18
                                    

En sonunda Kore'ye gitmeden eksiklerimi tamamladım. Çok şükür. Çünkü bu aldıklarım Kore'de benim işime çok yarayacak şeylerdi diye düşünürken, aniden çantamın içindeki telefonumun titreştiğini fark ettim. Sonra çantamdan çıkarıp ekranına baktığımda "Toprak" yazdığını fark ettim ve hemen açtım.

"Efendim kuzum."

Toprak "Nefes bitti mi işiniz? Güzelim tamamladın mı eksiklerini? Geç olmadan kafeye inin isterseniz birazda burada durup çıkarız. Anca çünkü daha eve geçeceğiz. Geç kalmayalım."

"Tamam, zaten bitti iniyoruz aşkım."

Toprak "Peki bekliyoruz."

Mısra'nın bana merakla bakan gözlerinine baktım ve ona gidelim dercesine işaret yaptım.

"İnelim bizi bekliyorlar."

Mısra “Tamam, Olur. Ha bu arada Nefes ayağın hala ağrıyor mu? Bugün biraz fazla mı bastın üzerine? İyice şişmeden inelim de bir an önce eve gidelim. Evde de biraz dinlen. Çünkü yolculukta seni yorar."

"Evet, biraz ağrıyor. Haklısın gidelim bir an önce serpil sultan da bizi bekliyordur. Hem saat kaç oldu bu arada?"

Mısra “Saat 6 olmuş."

" O geç olmuş baya."

      Ayağımın acısıyla normal şartlarda bir saatte bitecek olan işim, tam tamına iki buçuk saatte sona ermişti. Evet, cidden bugün çok ağrımıştı. Zor da olsa Mısra'nın yardımı ile aşağı inmiştik. Sonra kızları gözlerimiz ile aramaya başladık. Onlar ise en köşedeki camın dışarı bakan tarafına oturmuşlardı. Hümeyra oradan bizi görünce "Buradayız! " der gibisinden bize el salladı. Hemen Mısra ile masaya doğru ilerledik. Sonra masaya
oturunca fark etmiştim ki ayağım gerçekten sızlıyordu.  Kızlarla sohbet sohbeti açınca bende neler aldığımı anlattım işte Mısra ile ben de birer tane kahve siparişi verdikten sonra sohbete devam ettik.
Sanırım bir saat kadar kısa bir süre sohbetin ardından bizim eve geçmek için hazırlandık. Saat neredeyse 19.00 olmuştu. Arabaya geldiğimizde Toprak'ı bekliyorduk. Çünkü giderayak lavaboya gideceği tutmuştu. 10 dakika gibi bir sürenin sonunda  Toprak’ta gelmişti yanımıza ve bizim eve doğru yol almaya başlamıştık. Evin önüne geldiğimizde hemen arabadan indik ve eve geçmeden önce asansöre bindik. Bugün ayağım yüzünden yeterince asansöre binmiştim. Sanırım kotamı doldurdum bugünlük. Eve geldiğimizde zile bastığım sıra içeriden annemin sesi geliyordu. Sanırsam "Geldim." diyordu.  Annem sesinin ardından da kapı açıldı zaten. Ama kapıyı açmada, annemden önce davranan canım kardeşim Ali Asaf bizi görünce anneme seslendi.

Ali Asaf "Ablamlar geldi annelerin en güzeli!" dedi. Ali Asaf'ın bu hitaplarını çok seviyordum. Sonra kızlara gülümsedi. Onlar içeri girince en sonda ben girdim. Artık ayağım dayanamıyordu. Ben de bu yüzden Ali Asaf'tan destek almıştım. O’da hemen eğilip ayağıma baktı ve gülümsüyordu. Çünkü anlamıştı. Sonra da anneme beni şikayet etti.

Ali Asaf "Anneciğim kızın yine sakarlık yapmış sanırım. Çünkü şuan ayağı sarılı! "dedi.

Ben de ona sinirli gözlerle baktım. Çünkü o’da sebebini biliyordu. Ben ne zaman sakarlık yapsam annem endişesinden sabahlara kadar uyumuyordu ve fazlasıyla da üzülüyordu. Bugün zaten ben gideceğim için ona üzülüyordu. Şimdi bir de buna üzülecekti. Bunları düşününce benim sinirlerim iyice arttı ve Ali Asaf'a dönüp tam bel bölgesine bir çimdik attım. Onun bağrışıyla zaten annem yanımızda ulaşmıştı. Kadıncağızın o hali beni iyice üzmüştü. Zaten gözyaşları ucunda duruyormuş gibi sel oluyor. Annem yanımıza gelince ona sımsıkı sarıldım ve merak edilecek bir şey olmadığından bahsettim ama hani beni dinleyen?

"Nefes ne oldu kızım? Nasıl oldu bu anneciğim? Canın çok acıyor mu?"

"Endişe etmene gerek yok. Serpil Sultan ben çok iyiyim hem doktora da gittim."

"O kadar kötü müydün ki doktora gittin? Annem ne zaman oldu? Doktordan sonra hemen eve niye gelmedin? İlaç falan içtin mi?"

"Anneciğim. Hayır, ama yine de görünmek istedim doktora ne olur, ne olmaz? Diyerek. Hem film falan çektirdim bir şeyim yokmuş. Sadece ufak bir burkulma ve et ezilmesi varmış. "

"Ah be kızım, Hiç dikkat etmiyorsun ki kendine. Neyse hadi içeri geç bakalım. Biraz dinlen bende sofrayı kurayım. Acıkmışsınızdır."

"Evet, anneciğim kurt gibi acıktım. Sen güzel yemekler hazırlayacaksın diye kafede bile bir şey yemedik. Ben de sana yardım edeyim önce ellerimi bir yıkıyayım da."

"Oldu canım. Hiç haline bakıyor musun sen? Ben sana hiç yaptırır mıyım düşündün mü? Tamam, ellerini yıka ve kızların yanına geç bakalım."

"Ama anne ya yardım etseydim. Ne olacak iyiyim ben."

"Âmâsı falan yok geç bakayım. Beni sinirlendirme!" Dedi ve içeriden gelen Hümeyra'yı gördüm. Bize doğru yaklaştı sonrada annemin koluna girdi.

Hümeyra "Serpil sultan haklı minnoş git sen içeriye ben yardım ederim."

Annem benim gibi onları da çok seviyordu. Hatta benden bir gram bile ayırmıyordu. Hep bir sözü vardır. ‘Bir oğlum, dört tanede kızım var benim’ diye. Boşa demiyor bunu. Kızlar da zaten annemi çok seviyorlar onlarda ikinci annem diyorlar. Kızlar sürekli olarak bizde kaldıkları ve bende sürekli onlarda kaldığım için cidden arkadaştan öte kardeş gibiyiz. Onlarla ve ailemle bir arada olduğum zamanlarda çok mutlu oluyorum ve huzur buluyorum. Bu yüzden de onları "çok seviyorum." diye aklımdan geçirdikten sonra anneme döndüm tekrar:

"Evet, kızım Hümeyra kızım bana yardım eder sen geç bakayım."

İkisi de o kadar tatlılardı ki anlatamazdım.
"iyi tamam.” dedim ve banyoya doğru seke seke gittim. Ellerimi yıkadım ve yavaş adımlarla salona doğru ilerledim. Salona girdiğimde çok şaşırdım. Çünkü neredeyse sofra hazırdı. Kendi kendime düşündüm ben mi yavaştım yoksa onlar mı çok hızlılardı bilemedim.

"Woaw Serpil Sultan harbiden çok hızlısınız." Hemen Hümeyra atladı.

Hümeyra "Ne sandın bizi tatlım sen? Biz jet hızı gibiyiz."

Bu komik sözün ardından herkes gülmüştü. Hemen sofraya oturdum. Bu sefer anneme, Hümeyra değil de serviste, Toprak yardım ediyordu. Biz kocaman bir aileydik. Düşüncelerimden sıyrılmama neden olan bir şahsiyet vardı.

Ali Asaf "Ablacıkım, anlat bakalım nasıl oldu bu ayağın böyle?"

"Canım ponçiğim. Sen ablanı tanımıyor musun? Ve benim sakar olduğumu bilmiyor musun he?"

Ali Asaf "Ya abla! Kaç kez diyeceğim bana ponçik deme diye."

Mısra "Niye canım Ali Asaf'ımıza ponçik lafı çok yakışıyor."

Ali Asaf "Ha birken, iki oldular. Mısra Abla çok mu komik? Hem ben o kelimeyi sevmiyorum."

Sonra biz Mısra ile kahkaha atar dercesine gülerken annemin sesini duyduk.

"Ya kızlar rahat bırakın benim biricik oğlumu!"

Ali Asaf "Ha annelerin en güzeli koru beni. Söyle onlara ponçik demesinler onun yerine bana yakışan çok fazla kelime varken; o ne biçim bir kelime öyle. Hem ben artık çocuk değilim."

"Ne diyelim kardeşlerin en yakışıklısı sana?"

Ali Asaf "Bu daha iyi yani! Neyse ne sen soruma cevap ver, yine nasıl oldu bu?"

"Otobüs durağında otobüs bekliyordum. Otobüs gelince ona doğru ilerleyeceken ama tam ayağa kalktığımda burkuldu işte başka bir şey yok. "

Ali Asaf "Normal ablacığım çünkü düz yolda giderken takılıp düşen insandan ne bekliyorsun ki."

"Asaf beni sinirlendirme. Yoksa kafana terliği şimdi yiyeceksin bak!"

Ali Asaf "Tamam, tamam özür dilerim."

"Ha şöyle ol. Gülme!"

Annemin sesiyle hepimiz ona döndük.

"Hadi çok konuşmayın da yeyin. Yemeğiniz soğuyacak. Kocaman oldunuz hala kavga ediyorsunuz."

Ali Asaf "Ne yapalım serpil sultan bu kızın beni benden alıyor. Çok konuşması mı dersin, sakarlıkları mı dersin artık. O kadar çok şeyi var ki saymakla bitmiyor." dedikten sonra Bende masanın altından burkulmuş olan değil de öteki ayağımla tekme attım onun ayağına. Sanırım biraz sert vurmuşum neredeyse masadan zıpladı. Onun o hali beni o kadar güldürdü ki anlatamam. İçimin yağları ermişti. Çünkü benimle dalga geçiyordu.

"Oh iyi oldu. İçimin yağları eridi. Sen misin Ablanla uğraşan?"

Neyse yemeğe dönmeliydik annem daha fazla kavga edersek bize kızacaktı. Kızlarda benim gibi gülüyorlardı Asaf'a o kadar komikti ki.

"Neyse ne yemeğini ye Kardeşlerin en yakışıklısı... " dedim vurgulayarak.
Uzun bir süre sessizlik eşliğinde yemeklerimizi yedik. Sonra annenim kızlara sorusuyla birlikte ortamdaki sessizlik bozulmuştu.

"Ee kızlarım siz nasılsınız? Sizin okullar nasıl gidiyor?"

Toprak "Nasıl olsun serpil teyzem. Hastane işleri uğraşıyoruz. Beyinlerle ilgili ameliyat izliyoruz falan işte yani başka da bir şeyde yok zaten."

Annem konuşmadan Asaf atladı.

Ali Asaf "Toprak abla beyin nasıl bir şey gördün mü? O bizim bildiğimiz ceviz şeklinde mi? Ay iğrenmiyor musun?"

Toprak "Yok, Ali Asafcığım. Tiksinsem zaten o mesleği okuyamazdım. Görme konusuna da gelince tam olarak yakından ameliyatlara giremediğimiz için görmedim. Hem biliyorsun daha okuyoruz işte daha okul bitmeden yakından görmeyiz."

"Oğlum o nasıl bir soru Toprak ablan tiksinse nasıl o zaman doktor olacak. Hem sen veteriner olacaksın hayvanlardan korkuyor musun?"

Ali Asaf "O ne biçim bir soru anne onlardan kokarsam o zaman veteriner olamam ki. "

"Ee o zaman oğlum daha niye bu soruyu soruyorsun? "

Ali Asaf "Hem annecikim, ben Ablacıkım mıyım? Onun gibi hayvanlardan korkayım."

Lafı yine dönüp dolaştırıp bana getirdi. Beni sinirlendirmek için her yolu deniyordu.

"Bak! Canım kardeşim ben korkmuyorum. Sadece onları incitirim, canını acıtırım diye elime alamıyorum. Hem de yaklaşıp sevemiyorum anladın mı? "

Ali Asaf "Korkuyorum demiyorsun da ondan."

Sinirden deliye dönmüştüm. Neyse artık masadan kalktım ve koltuğa doğru ilerledim topallaya topallaya. Koltuğa oturunca kızlarda anneme yardım ettiler.
Her neyse saate baktığımda saat 9 olmuştu. İşte masada sohbet konusunda pek yol alamasak da salonda pek keyif almıştık. Serpil sultan hem yemekleri, hem de tatlıları döktürmüştü. Yemeğin üzerine annemin bizim için demlediği çaylarımızı içip yanında da, tatlıları yemiştik. Çok güzel bir sohbet olmuştu gitmeden önce. Bir anda annemle kızların konuşmaları beni duygulandırmıştı. Saat yaklaştıkça duygusallaşıyordum sanırım. Annemlere ‘hava alacağım’ diyerek balkona çıkmıştım. Bizim balkondaki manzarada izlemeye değerdi. Bir anda kendini kaptırıyorsun. O sıra balkondan dışarıyı izlerken kendimi tutamıyordum. Çünkü bu güzelliği doğduğum, büyüdüğüm evimi, yuvamı, mahallemi ve en ağır olanını yani ailemi burada bırakacaktım. Bu çok üzücüydü. Kendinden habersiz olan gözlerim yağmur yağdırırcasına yaşlarını akıtıyordu. O sıra yanıma birisinin oturduğunu fark ettim. Hemen gözlerimi silip başımı ona doğru çevirdiğimde Ali Asaf olduğunu gördüm.

"Ağla ablam içini dök. Oraya bu üzüntülerini sakın götürme. Burada benim omzumda ağla ve bitir. Sonrada sakın bir daha ne yalnızken ağla, ne de yanında biri varken. Tamam mı? Sakın ne annemi ne de beni düşünme biz burada iyiyiz. Sen mutlu olduğun sürece bizde mutluyuz ve iyi olacağız. Yeni hayatını düşün."

O bunu söyledikten sonra başımı omzuna koydum ve istemsizce gözyaşlarım aşağı doğru indiğini hissettim. Ali Asaf'a beline sarıldım ve o güzel bebeklikten beri hiç değişmeyen kokusunu içime çektim. İçimi boşalttıktan sonra başımı kaldırdım ve gözyaşlarımı sildim. Sonra Asaf'a döndüm.

"Teşekkür ederim çok iyi geldi. Seninle ne kadar anlaşamasak da, bunların şaka olduğunu bilsem bile yine de seni çok seviyorum Asaf. Ne zaman ağlayacak bir omuza ihtiyacım olsa hemen yetişiyorsun. "

Ali Asaf "Ne olursa olsun sen benim biricik ablamsın. Hatta bana küçüklükten beri ablalıktan ziyade annelik yapan kişisin. Düştüğümde elini uzatıp kaldıran, ağladığımda rahatlamamı sağlayan, acılarımı unutturan, dertlerime derman olan ablamsın."
Az önce bir nebzede olsa duran gözyaşlarım yine başlamıştı. Bu sözleri beni o kadar derinden etkilemişti ki beni anlatamazdım. Elimin birini Asaf'ın elinin üzerine diğerini de yanağına koydum ve ona sımsıkı sarıldım.

"Sen benim her şeyimsin Ali Asaf. Sizi burada bu şekilde bırakmak acı veriyor. Nasıl alışacağım ben oraya, sensizliğe."

Ali Asaf "Canım ablam sıkma canını. Bak biz mutluyuz ve yalnız değiliz. Senin yokluğunda bir dakika bile bizi yalnız bırakmayacak üç tane daha ablam var benim. Sen bizi hiç düşünme sadece kendini düşün tamam mı?"

Ali Asaf "VE... Bir daha sakın ağlama! Çünkü ağlayınca çok çirkin oluyorsun.” dediğinde bir hışımla başımı kaldırdım ve gözlerine baktım. Hala şu haldeyken bile şaka yapabiliyordu. Yandan iki tane koluna patlattım. Sonra o sırada gülerek bir ses geliyordu. Bir tek Asaf'ın gülüşü değildi bu. Çünkü arkada kızlarda gülüyorlardı. Toprak'ın yanımıza geldiğini fark ettim. Dizlerimin önüne doğru diz çöktü ve ellerimi tuttu.

Toprak "Bak kuşum. Sen yokken burayı, anneni ya da Ali Asaf'ı düşünmene gerek yok. Çünkü az önce Asaf'ında dediği gibi biz buradayız. Kurulu bir düzenimiz var. Sen kendini düşün oraya çabuk alışmaya çalış. Sen hayatını kur. Merak etme biz yanına geleceğiz tamam mı?"

Arkadan Mısra'nın sesini duydum ve ona doğru döndüm.

Mısra "Kızlar kalksak mı artık saat 10 anca gideriz. Yarım saatte Havaalanı sürüyor. Hem uçağa binmeden öncede orada pasaport falan işleriyle uğraşıyorsun anca çünkü."

Ben başımı tekrar Toprak'a çevirdiğimde, bana gülümseyip sonrada göz kırptı. "Hadi kalk! " dercesine. Ben de onlar dinleyip hemen kalktım. Odama doğru ilerledim ağır olan iki bavulumu bir tanede el bavulunu ve son olarak da el çantamı aldım. Aşağıya indirecektim. Ama nasıl indireceğim diye düşünürken imdadıma Ali Asaf yetişmişti. Hemen bavullara el attı. Tabi ki de iki bavulu da kolayca taşıyabilirdi. Yoksa o kaslarını boşuna mı yapmıştı yani.

Ali Asaf "Abla Allah aşkına bu kadar şeyi niye götürüyorsun? Hem orada taşırken zorlanırsın. Hem de Güney Kore'de kıyafetekıtlık mı gelmiş bizim haberimiz yok. Oradan daha güzel şeyler alırsın hem."

"Ablacıkım bende az mı aldım diye düşünüyordum ama daha fazlasını taşıyamıyorum. Hem ne zaman geleceğim, ne kadar kalacağım bilmiyorum değil mi? Tatlım oraya alışıncaya kadar kullanabileceğim kıyafetlerim, ayakkabılarım, kişisel kremlerim falan. Hem sen dua et bence topuklu giymiyorum. Öyle süslü püslü şeyleri giymiyorum. Ha bu arada Asaf ben şu çalışma masasının üzerine not bıraktım. Orada kalan eşyalarımı kargoyla göndereceğiniz yerler falan yazıyor haberin olsun. Müsait olduğunuz bir zaman bana gönderin onların hepsini. Tamam mı? "

Ali Asaf "Off of peki tamam. Olur, ben hallederim."

"Tamam, inelim aşağıya hadi." dedim Ali Asaf indikten sonra odama son kez bir baktım ve kapısını kapattım. Hala burnumun direği sızlıyordu. Sanırım yine ağlayacaktım, o yüzden acele ettim ve ben de Asaf'ın, arkasından aşağı indim.  Annemler hazırlanmışlardı, beni bekliyorlar. Toprak arabasını almaya gitmiş Mısra ile 10 dakika sonra döndüler. O arada Asaf'ta hazırlandı. Ben montumu falan giydim. Evet, hep birlikte beni uğurlamaya gidiyorduk. Güzeldi ama orada nasıl veda edecektim ben onlara diye düşünüyordum. O sıra;

Toprak "hazırsanız çıkalım mı?" dedi.
Bende başımı salladım "Evet... " dercesine Asaf zaten arabaya bavulları indirdi. Bende evden çıkmadan odama yaptığım gibi "Son bir kez! " baktım ve benim meşhur olan babetlerimi giydim. Sonra da annemin koluna girerek merdivenlerden birlikte indik. Arabaya yaklaşınca etrafa bir göz gezdirdim. Ardından da arabalara bindik annem ve Hümeyra, Mısra’nın arabasına bindiler. Ali Asaf ve ben de Toprak’ın arabasına bindik ama Toprak yerine Asaf kullanacaktı. Toprak arkaya benim yanıma oturdu. İşte şimdi Ankara maceram bitmişti ve artık gidiyordum. Yola çıkmıştık biz Toprak’la sohbet ediyorduk ara ara Asaf'da katılıyordu. Güle oynaya gidiyorduk. Tabi Asaf’ın pilotmuş gibi ses çıkarmaları falan çok komikti. Sonra da arabada bir anda sessizlik oluştu.
O sıra Asaf'ın açtığı müzik ortamın sessizliğini kırmıştı. Şarkıda radyoda çalan şarkı benim çok sevdiğim bir şarkıydı. Bilal Sonses‘in "Öpesim var" şarkısı çalıyordu. Onu dinleyerek hem de akşamın güzelliğinin tadını çıkararak yola devam ettik. Zaten dalıp gitmiştim. O sıra ne zaman yolun bittiğini ve Havaalanına yaklaştığımızı bilemedim. Evet, 10 dakika gibi bir süreden sonra gerçekten ayrılık gerçekleşecekti. Toprak yüzümün düştüğünü fark etmiş sanırım. Elimin üzerine elini koydu ve içtenlikle bana gülümsedi.
Ve işte Havaalanına gelmiştik. Arabalardan indik. İçim daralıyordu. Çünkü bu ilkti hem ailemden ayrılacaktım, hem de tek başıma başka bir ülkede yaşayacaktım.
Eminim çok zor olacaktı. Her neyse arabadan hepimiz indik ben elime el bavulumu ve çantamı aldım diğer bavullarımı da Asaf indirdi. Havaalanı çok kalabalıktı. Etrafa bir baktım. Herkes ailesiyle ya da arkadaşlarıyla konuşuyordu. Sanırım herkesin veda konuşmasıydı bu. Onları izlerken Hümeyra'nın sesini duydum.

Hümeyra "Nefes saat kaç?"

"11 olmuş uçak yarım saat sonra kalkacak ben yavaş yavaş şu işlemleri yaptırayım. Zaten Ankara - Abu Dhabi uçağına bineceğim. "

Evet, aktarmalı gidecektim.
Herkesin bana duygusal gözlerle bakmasının ardından. Ağlamamak için hemen annemden sarılmaya başladım. Anneme sımsıkı sarıldım. Sonra dayanamayıp kendimi çektim yanaklarından öptüm. O güzel ellerinden öptüm. Sonrada Annemin yanında duran kızlara sırayla sarıldım. Onları da çok özleyecektim. En sonunda Ali Asaf'ın bavulların yanında ileride durduğunu gördüm ve onun yanına gidip boynuna sarıldım. Hala üzülmeyeyim diye esprilerine devam ediyordu. "Bu esprileri ve kavgalarımızı çok özleyeceğim.” diye kulağına fısıldadım. O da benim kulağıma

"Merak etme aynı şeyleri hem telefondan yaparım hem de yanına geldiğim zaman yaparım." dedi.

"Neyse artık ayrılma zamanı geldi." dedim. Annemin gözü yine yaşlı bir halde bana bakıyordu.

"Ali Asaf'ım annem önce Allah'a sonra da sana emanet. Hepiniz Önce Allah’a sonrada birbirinize emanetsiniz. Kendinize dikkat edin. Tamam mı? Hiç üzülmeyin. Hep mutlu olun.  " dedim.

Annem ben Kore’ye iner inmez seni arayacağım tamam mı? Ve senden bir şey isteyeceğim Allah’ını seversen, beni seviyorsan ben şu uçağa bindikten sonra lütfen ağlama tamam mı? Yalvarırım bak benim senin duygularını hissettiğimi biliyorsun. Sen ağladığında uçakta ben de ağlarım yapma olur mu? Kurban olayım ağlama da giderayak gözümü arkada bırakma.” Annemin başını onaylarcasına salladığını fark ettim. Kızlara döndüm

Sizde sakın! Ağladığınızı görmek istemiyorum tamam mı?” Dedikten sonra arkadan kızların aynı anda seslerini duydum. “Nefes seni çok seviyoruz.” Onlara ne diyeceğimi bilmiyordum O yüzden de başımı eğmiştim. Artık kendimi zor tutuyordum ve gitmem gerektiğini anladım. Sonra da bavullarımı Asaf'ın elinden alıp onlardan yavaş yavaş uzaklaşıyordum.   Bir an da yine bir ses duydum. Bu sefer ki Ali Asaf’tı.

Ali Asaf “Ablam arkana dön bana bak! Başını kaldır ve bize bak!” demişti. Ali Asaf’ın cümlesinin bitmesiyle beraber başımı birden kaldırdım. Ama kaldırdığım anda şok! Olmuştum. Neden mi? Çünkü Bir ucunu Asaf’ın diğer ucunu da kızların tuttuğu bir pankart ile karşı karşıyaydım ve üzerin yazan o kelimeler canımı acıtmıştı kalbime bir ağırlık çökmüştü. Üzerinde...

Her Nefeste "AŞK"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin