Uzak.
Uzak.
Uzak dur!
Tehlikede.
O çocuk... Senin yanında durmamalı!
Ölecek.
Ter içinde, kafamı yasladığım yastık sırılsıklam halde uyandığımda ilk defa bıktığım için değil, endişeden hıçkırarak ağlıyordum.
Namjoon... Ondan mı uzak durmalıydım?
Görüşüm bulanıkken komodinimin üstündeki küçük lambayı uzatmak için elimi uzattım.
Tek sorun düğmesine basmadığım halde ışığın odayı sarmasıydı. Kaşlarımı çatarak yeni bir olay olmamasını umarak -buna kesinlikle katlanamazdım- elimi geri çektim. Elimi tekrar uzatarak sönmesini içimden geçirmemle odanın karanlığa kavuşması bir oldu. Ah, kesinlikle yine bir şeyler oluyordu ama sorgulayacak durumda değildim.
Sadece toprak kokulu sevgilimi görmek istiyordum.
Her yerimin terden sırılsıklam olmasını dahi umursamadan koşar adımlarla -aynı zamanda ev arkadaşımı uyandırmamak için sessiz adımlarla- evden çıktım. Çıktığım gibi görünen tanıdık çiftlere doğru soluk soluğa koşmaya başladım.
Gecenin bir yarısı olmasını umursamadan Joon'un ziline ard arda basarken bana sinirlenmemesini umuyordum.
Kapıyı açtığında karşımda bulduğum görüntü paha biçilemezdi; dağınık saçlar, şişmiş dudaklar, şaşkın gözler.
''Seokjin?''
Bir de kalın ses.
''Namjoon...''
Kabusun verdiği korkuyla karşımdaki bedene sıkıca sarıldım. Sorunu anlamış olmalı ki kapıyı kapatıp o da sarılışıma sıkıca karşılık verdi.
''Yine kabus gördün, değil mi?''
Yavaşça başımı salladığımda buruk bir gülümseme sunarak bizi oturma odasına yönlendirdi.
Biraz sessiz bekleyişin ardından utangaç bir ses tonuyla sordum:
''Banyo yapabilir miyim?''
''Tabii ki!''
Bu garip ortamdan uzaklaşarak banyoya gittim. Kısa bir süre suyun altında gevşedikten sonra onun bornozunu giyip çıktım.
Sırasıyla anlatmam daha yararlı olacak sanırım; bedenimden sırasıyla süzülen su damlacıklarını gördüğünde adem elması yavaşça esmer teninde aşağı inip yukarı çıktı, iyice yaklaştı ve dudaklarımızı buluşturdu.
Dudaklarımız inanılmaz bir yavaşlıkta hareket ederken Namjoon belimden tutmuş, beni odasına doğru yönlendirerek yürütüyordu. Odasına girdiğimizde dudaklarımızı hâlâ ayırmamıştık.
Namjoon'u yatağına doğru hafifçe iterek oturmasını sağladığımda kucağına yerleşmiş ve dudaklarına kapanmıştım tekrar. Ona ihtiyacım vardı ve bunu en derinlerimde hissediyordum.
Boynuna doladığım kollarından birini göğsüne sürterek kasıklarına kadar indirmiştim. Üstündeki ince pijamanın üzerinden penisini okşadığımda dudaklarımı sertçe ısırmış ve beni bir çırpıda yatağa yatırmıştı.
"Çok istekli görünüyorsun. Sonra olacaklardan ben sorumlu değilim."
Namjoon üstüme eğilip gözlerime bakarak konuştuğunda dudağımın kenarıyla hafifçe gülüp cüretkar bir tavırla boynunu öpmeye başladım.
Bu cesaretim nereden geliyordu bilmiyordum ama şu anki ortamdan fazlasıyla memnundum.
Namjoon üstümdeki bornozun ipini tek seferde çözüp bornozun önünün açılmasını sağlamıştı ama bu ona yetmemiş olacak ki bornozu tamamen çıkartıp odanın bir köşesine fırlatmıştı.
Kendi tişörtünü çıkartırken hareket eden kaslarında gezdirdim gözlerimi. Fazlasıyla tapılası duruyorlardı.
Namjoon tekrar üzerime eğildiğinde gülümseyerek dudaklarımızı birleştirmişti yine. Bu gece uzun geçeceğe benziyordu.
***
DREMIN 4,4K????????
bir kısacık bölümü daha geride bıraktık aferin bize.
bu arada... o smutumsu yeri utancımdan dolayı kookminlovs'a yazdırdım bEN YAZMADIM YANİ
hadi asırlar sonra görüşürüz.
*415 kelime*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dremin | Namjin
FanfictionHerkesin bir gücü olan Dremin dünyasında, bir tek Seokjin'in gücü olmadığı düşünülüyordu. Ama kimse gerçeği bilmiyordu, Seokjin bile.