"Nasıl yani?"
"Her şeyi anlatıyorum... Ben daha genç bir Tanrıçayken, diğer dünya ona yetmemiş gibi görünen bir Tanrı yeni bir dünya kuruyordu, Dremin. Annem her zaman onun egoist olduğunu, kendi yarattığı Dremin isimli dünyaya başka Tanrı kabul etmediğini söylerdi. Muhtemelen doğruydu da, tabii babam itibarımızın artacağını söyleyip bizi birleştirmeye karar verene kadar. Biz evlenene kadar Drekius sırf kimse kendi yarattığı dünyaya karışmasın diye Tanrıçalarla bile görüşmemişti. Eh, sanırım bu yüzden Dremin'deki ders kitaplarında benim adım geçmez. Eğer derin bir araştırma yaparsan bulabilirsin ancak benim Drekius'un eşim olduğu bilgisini hiçbir yerde bulamazsın. İş böyle olunca, ben çok sinirlendim tabii. Bir gün büyük bir kavga ettik, evden çıktı, yıllarca gelmedi. Sanırım 4 yıl olmuştu o gideli, karşıma bir Tanrı elinde teklifle çıktı. Ben onun hâlâ neden yaptığını bilmediğim bir işine yarayacaktım, o da Drekius'tan intikam alacaktı. Ben de seve seve kabul ettim."
Söylediklerini mimiğim oynamadan dinlerken yüzünü sıvazlayışını ve derin bir nefes alışını izledim.
"Aylar sonra sen doğdun, birkaç gün sonra da Drekius geldi. Onun geldiğinden haberim yoktu, sen koltukta masum bir şekilde yatıyordun. Birileri ona seni anlatmış, sinir küpüne dönüşmüş bir şekilde seni aldığı gibi gitti, engel olamadım. Yıllarca sana ulaşmaya çalıştım. Sonra senin Dremin'de olduğunu duydum, sadece bir söylenti olsa da mantıksız değildi. Birkaç yılımı da Dremin'i arayarak harcadıktan sonra seni buldum. Çok duygulanmıştım, elim ayağıma dolaşmıştı, ne yapacağımı şaşırmıştım."
Yüzü hem merak, hem de heyecan dolu bir şekil aldığında en az yüzü kadar heyecanlı bir ses tonuyla konuştu.
"Sana gönderdiğim mesajımı almadın mı?"
Kaşlarımı çatarak düşünmeye başladım. Ne kadar düşünsem de aklıma bir mesaj gelmiyordu. Beklentili yüzü tam düşecekken kaşlarım havalandı.
"Ah, anne, eğer uyurken göndermeseydin ciddiye alıp sorgulayabilirdim, ama o zamanlar sıklıkla gördüğüm rüyalardan biri sanmıştım."
"Üzgünüm, pek güçlü bir Tanrıça olduğum söylenemez..."
Karşımda yıkılmış bir kadın duruyordu, bana gözyaşlarıyla gerçekleri anlatan annem duruyordu.
Şimdiye kadar nasıl tuttuğumu bilmediğim -belki de tutamadığım- gözyaşlarım akarken kalkıp anneme sımsıkı sarıldım. Anneme sarılmıştım, öz anneme. Hâlâ inanamıyordum.
Annemin anlattığı hikâyeyi tekrar bir gözden geçirirken kaşlarımı çattım.
"Bekle, senin anlaşma yaptığın Tanrı benim babam oluyor o zaman. Kiminle anlaşma yaptın anne?"
Annem buruk bir gülümsemeyle Poseidon'a dönerken hızla kafamı sallamaya başladım.
"Oh, hayır... Hayır, hayır, hayır!"
Ellerimi saçlarıma geçirip yerimde sallanarak saçlarımı çekiştirirken babam olduğunu öğrendiğim kişinin sesini duydum.
"Amacımın ne olduğunu sormayacak mısın?"
Hızla ayağa kalktım.
"Sormayacağım."
Son sözümü de söyleyip koşarak oradan uzaklaşırken karşımda dikilen Poseidon'la neye uğradığımı şaşırdım.
"Savaş için bir asker yaratıyordum."
"Efendim?"
"Bu dünyadaki neredeyse her Tanrı'dan ufak ufak güç çaldım. Bu güç aktarıldığında daha etkili olacağı için bir çocuğum olmalıydı."
Bir günde bu kadar şoku kaldıramayan bedenim sendelerken yanımdaki duvara tutunarak zorla ayakta kaldım.
"Sen buradaki herkesten daha güçlüsün, Seokjin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dremin | Namjin
FanfictionHerkesin bir gücü olan Dremin dünyasında, bir tek Seokjin'in gücü olmadığı düşünülüyordu. Ama kimse gerçeği bilmiyordu, Seokjin bile.