"Poseidon?"
İlk şokla söylediğim sözlerin üzerine pişmanlıkla gözlerimi daha da çok açtım. Önünde saygıyla eğilerek hızla konuşmaya başladım.
"Çok üzgünüm efendim. Şaşırdığım için edepsizlik ettim. Affedin."
"Sorun yok, kalk."
Belimi tekrar dikleştirdim otoriter sesini duyduğumda. Kızmamasını umarak merakımı gidermeye çalıştım.
"Bu şerefi neye borçluyum efendim?"
Bir insana benzeyen ama ara ara pullar olan bir bedeni vardı. Denizkızı masallarına benzemeyen vücudunun aksine beni şaşırtacak derecede iyi görünümlü bir yüzü vardı. Uzun siyah saçları, hiçbir mavinin tonuyla tarif edemeyeceğim gözleri, istediği an balık kuyruğuna dönüşebilen bacakları...
"Yakında öğreneceksin. Yarın, güneş batarken, gücünü kullanmadan buraya gel."
Sözlerinin bittiğini vurgusundan anladığımda tekrar eğilerek onayladım. Bir süre sonra kafamı hafifçe kaldırdığımda kaybolduğunu görmüştüm. Olayın şokunu atlatmayı sonraya bırakıp muhtemelen merak etmiş olan Namjoon ve Taehyung'un yanına gitmek için tekrar yüzmeye başladım. Onlarca balığın yanından geçip yüzeye çıktığımda denize girdiğimde yaptığımın aynısını yapıp nefes almaya odaklandım. En sonunda gücümü geri çekmeyi başardığımda ağzımdan ciğerlerimi yakan derin bir nefes alıp öksürmeye başladım. Aynı bıraktığım yerde oturmuş onlar da rahatlayarak derin bir nefes almışlardı. Denizden çıkıp ben de onlar gibi oturup derin nefesler alıp vermeye devam ettim. Kalbim hafiften sızlamaya başlamıştı.
"Seokjin, çok merak ettik seni!"
"Kendini bu kadar zorlamamalısın. Gücün yeni zaten, zarar vereceksin kendine."
Onları daha fazla endişelendirmemek adına gülümseyerek ortalarına oturup ellerimi omuzlarına attım.
"Merak etmeyin, iyiyim ben. Yarın da geldikten sonra uzun bir mola veririm."
Namjoon biraz saçlarımı okşadıktan sonra kaşlarını çattı.
"Yarın da mı geleceksin? Hayatta olmaz."
"Namjoon, kaçıp geleceğimi sen de biliyorsun." Sıkıntılı bir nefes verdikten sonra kısık bir sesle ekledim. "Sanırım size aşağıda ne olduğunu anlatırsam bir sorun çıkmaz."
Anlatırken şekilden şekile giren yüzlerine normalde olsa gülerdim, ama sanki anlattıkça çekilen ten rengim gibi duygularım da çekilmeye başlıyordu.
"Normalde inanmazdım ama konu sen olunca ve bu kadar geç kalınca itiraz edemiyorum..."
Taehyung şaşkın bir sesle konuşurken yüzüne dümdüz bakarak "İsabet olur." dedim.
Gittikçe artan ama görmezden geldiğim ağrım artık görmezden gelinemeyecek hâle gelince iki büklüm olup elimi kalbime götürdüm. Dudaklarından bana seslendiklerini anladım, hiçbir şey duymuyordum. Bilincimi kaybetmek üzereydim, gözlerimi yumduğum an hayal gücüm bana Poseidon'u görüyordum. Dış dünyayı duyamayan kulaklarım, Poseidon'un sözlerini tekrarlayıp duruyordu. Bilincimi kaybedip yığılmadan önce farkına vardığım şey, yarına kadar baygın kalıp hemen buraya gelme isteği uyandırıyordu.
Tanrılar Diyarı ve Dremin arasındaki boyutun en ince olduğu zaman, gün batımıydı.
******
Uyandığım an saate değil de güneşe bakmış, henüz batmadığını görmüştüm. Derin bir nefes verdikten sonra tarihe bakmış, gece boyu baygın kaldığımı anlamıştım. Gün, bugündü.
Şimdi ise aramızdaki gergin sessizlikle beraber üçümüz kumlarda oturmuş zamanın gelmesini bekliyorduk. Güneş iyice denize yaklaşmaya başlamıştı, gökyüzü turuncu olup denizin üstüne güneşin yansıması düştüğü an suya dalacaktım.
Saatlerce orada tek kelime etmeden oturduk. Sonunda gökyüzü turuncunun sanki en gergin rengini almıştı. Ayağa kalkmamla onlarda kalktılar, kısa bir süre bakıştık. Sonrasında zaman kaybetmemek adına Taehyung'a sarıldım. Gözleri dolu bir şekilde sarılmama karşılık verirken yutkundum. Poseidon'un amacı hakkında hiçbir fikrimiz yoktu, ondandı bu kadar korkumuz.
Taehyung'dan ayrılıp yavaşça sevdiğim adama döndüğümde onun da çoktan ağlamaya başlamış olduğunu gördüm. Bu manzara karşısında benim de gözlerimden yaşlar aktığında onun yüzünden olduğunu anlamış olacak ki ağlamamak için çabalamaya başladı. Başarılı da olmuştu aslında. Dudaklarına uzun, veda olmamasını umduğum ama oldukça vedaya benzeyen bir öpücük kondurduğumda iradesini kaybedip tekrar ağlamaya başlayarak sımsıkı sarıldı. İkimiz de yavaş yavaş kokumuzu solurken tekrar gökyüzüne bakarak mecburen ayrıldım.
Arkama bakmadan -ki bakarsam gidemeyeceğimi adım gibi biliyordum- denize doğru yürüdüm. Balıklama atladığımda az kalsın gücümü kullanıyordum ki sözleri aklıma geldi. Gücünü kullanmadan gel.
Yüzeye geri çıkıp derin bir nefes aldıktan sonra geri dalıp dün gördüğüm parıltıyı aramaya başladım. Biraz ilerledikten sonra gördüğümde nefesim tükenmeye başladığı için hızlıca yüzdüm. Karşımdaki Tanrı'nın karşısına dikilip beklemeye başladığımda hafifçe gülümsedi.
"Evine dönüp savaşmaya hazır mısın?"
Çattığım kaşlarımı bir onay olarak kabul etmiş olacak ki üç uçlu mızrağını bana doğrultup bir şeyler mırıldandığında, mızrağın ucundan çıkan parıltıya ters olarak gözlerim kararmaya başladığında tek düşündüğüm 'evin' sözcüğüydü.
işler öyle bir karışacak ki:Dd
erken olduğunu biliyorum ama final yaklaşıyor arkadaşlar ¯\_(ツ)_/¯
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dremin | Namjin
FanficHerkesin bir gücü olan Dremin dünyasında, bir tek Seokjin'in gücü olmadığı düşünülüyordu. Ama kimse gerçeği bilmiyordu, Seokjin bile.