Açıkçası geri dönmek iyi geldi. Bu bölümü yarıda bırakıp 2 ay boyunca yok olmuştum. Bu süre zarfında ne kadar okuyucu kaybettim bilmiyorum ama bu sefer doğru düzgün bir geri dönüş yapacağım söz veriyorum. Sizleri seviyorum iyi okumalar ;)
Geçen haftanın geri kalan kısmında, her gece. Üst üste terler içinde uyandık. Yani daha doğrusu Kahra uyandı. Peşinden irkilmelerle ben de ona katıldım. Ne gördüğünü inat kesilip anlatmasa da kesik kesik kelimelerden bir hikaye oluşturmaya çalışıyordum. Kötü anılarının içinde kayboluyor gibiydi. Henüz öyle olduğunu düşünüyorum. Benimle derin konuşmalar yapmayı kesin bir şekilde reddediyordu. Bu haftaya girdiğimizde, evde tam anlamıyla köşe kapmaca oynamaya başladık. Geçen haftaya göre daha konuşkandı ama işe yarar derecede değil. Arada umursamaz tavırlarını bırakıp öfkeyle keskin laflar edip gidiyordu. Beni önemsemiyor gibi görmezden geliyor gibi davranıyor. Ama dediğim her bir cümleyi ciddiye alıp üzerinde düşünüyordu. Arada sıra evin avlusunda dolanırkenki konuşmalarımızda bazen kendiyle alakalı şeylerden bahsetti. Az da olsa...
En büyük problem ise gözümün önünde acı çekiyor olması. Acı çekmesi gerçekten katlanılmaz bir hal almaya başladı. Belki de ben çok duygusal düşünüyordum. İlk defa böyle bir hastayla yakından ilgileniyordum. Bu süreç, haliyle onun kadar beni de yoruyordu.
Ama onunla ilgilenmeyi, zaman geçirmeyi günlük rutinlerimden biri yapmıştım artık. Arada duygu değişimleri yaşayıp başka bir insana dönüşmelerine de yavaş yavaş alışıyordum. Ve bir şekilde kabuslarını kısa sürede güzel rüyalara dönüştüreceğime emindim. Buna dair içimde büyük bir umut vardı.
Güneş tam batmadan evin bahçesindeydik. Saat altıya yirmi vardı sanırsam. Bu sefer gezmek yerine, sonbaharın etkisiyle beraber kuruyup dökülen yapraklarla kaplı çimlerin üstünde oturduk. Sessizce gökyüzünü izleyen Kahra'ya baktım. Güneş, ela gözlerini kendine benzetmek istercesine onları ele geçirmiş ve harika bir renge dönüştürerek iyice ortaya çıkarmıştı. Pürüzsüz yüzünü çerçeveleyen keskin çene hatları, başını sağa sola çevirdikçe daha çok belli oluyordu. Kemersiz dümdüz bir burnu vardı. Çenesinin aşağısına kadar uzanan koyu kahve saçlarını asla bilmediğim bir nedenden dolayı bağlamayı sevmiyordu.
Bugün normalden daha geç bir saatte buradaydım. Anlaşmaya göre şu an çoktan evde ulaşmış olmam gerekirdi. Zaten evime dönmeme bir kaç dakika falan kalmıştı. Aklımın Kahra'da kalacağından adım gibi emindim. O uyusa da ben onu düşünmekten uyuyamacaktım.
"Bensiz uyuyabilir misin?" Sorduğum sorunun gereksizliği ve garipliğiyle içten içe kendime sövmeye başlamıştım bile.
Bana döndü ve küçümser ama mutlu bir tavırla güldü.
"Senden önce uyuyabiliyordum Adal, evine gittiğinde için rahat olabilir."
Gülümsedim. Kısa süren sessizliğin ardından Kahra tekrar konuşmaya başladı;
"Yani anlıyorum ki bana alıştın ve devam edeceğiz, öyle mi?"
Başımla onu onayladıktan sonra ufak bir kahkaha attım,"Her hafta bugün bu soruyu soracak mısın gerçekten."
Tebessüm etti, "son defa teyit etmek istedim."
"Peki."
Kısa bakışmamızdan sonra ilk günkü gibi elini uzattı, ben de sıktım. Güneşin göz alıcı parlaklığı yavaştan yok olmaya başlamıştı. Dakikalar saatleri kovalarken hava iyice soğudu ve mavi gök, kendisini gri bir renge bıraktı. Ayağa kalktım ve elinden tutup Kahra'nın da kalkmasına yardım ettim. Üstümüzü elimizle temizledikten sonra eve girdik. Odama çıktım ve çantamı alıp aşağı indim. Kapının önünde beni bekliyordu. Beni yolcu ettikten sonra yine şoförle beraberdim. Arabaya bindiğim anda dikiz aynasında göz göze geldik. Daha çok evime gelip bana teklifi sunan ikiliyle beraber gidip gelmiştim ama bu seferki adam başka biriydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüler Diyarı Kralı | +18
Teen FictionO tüm ihtişamıyla kalbimi tamamıyla ele geçiren cehennem, Ben ise her şeyden habersiz onu büyüleyen vazgeçilmez cennet. Aldığımız alevin ortasında ya yanıp kül olacaktık ya da o alevin ta kendisi. Peki ya ikimiz de çıkışı olmayan bir kuyuya sürükle...