[18.Bölüm] : Kor

16K 1.3K 911
                                    

Kulağıma ulaşan uğultular yavaş yavaş anlamlı birer cümle halini almaya başladığında bedenimin uzun zaman sonra ilk kez yaşam belirtisi gösterdiğini hissettim. Parmak ucum hafifçe kıpırdanıp yanı başımdaki varlığın sıcaklığına dokunma ihtiyacı duyarken gözlerim usulca aralandı.
Korkunç bir anı zihnime sinsice saldırdı.
Güvende miydim?

"Yardım..."

İçime çektiğim nefes, kaburgama saplanan felaket bir sancı ile kesildiğinde öksürmeye başladım. Cümlem yarıda kalmıştı ancak gözlerimi hala aralayamadığım için canım delice yansa da konuşmaya çalıştım.

"Ya..yardım..."

Korkunun buram buram yayıldığı sesim neredeyse ağlarcasına titriyordu. Bedenim sözlerimi tamamlamama izin vermedi, gözlerimi açamadım, karanlıktan kurtulamadım, etimi paramparça eden yaralar tenimi öyle yaktılar ki dudaklarımdan yalnızca çaresiz iniltiler döküldü. Yakarışım içimde hapsoldu. Bir kez daha öksürük nöbetine girdiğimde hırıltılar göğsümden boğulurcasına duyulmaya başladı. Parmaklarım, soluklarımı sıkıştıran göğüs kafesime dokunup acımı biraz olsun dindirmek için medet umarken sıcak bir el, elimi kendi avuçlarına hapsetti. Kendime zarar vermeme engel oldu, yırtıcı parmaklarımı durdurdu. O nazik parmaklar benimkilerin üzerine örtüldüğünde öksürük nöbetim dindi, yavaş yavaş düzenli soluklar almaya başladım. Biraz sonra baş ucumdaki sıcaklığı tamamen tenimde hissedebilir hale geldiğimde zihnim korkunç karmaşadan kurtuldu. Yalnız değildim. Beni kimse hırpalamıyordu, bir yerlere fırlatılmıyorum, nefret dolu bir ses kulağımı okşamıyordu, kimse boğazıma yapışmıyordu...
Ben öldürülmüyordum.
Sıcak göz yaşları karşı koyamadığım bir şekilde akmaya başladıklarında şakaklarımdan süzülüp yastığa damlamaya başladılar. Kirpiklerimi yavaşça araladığımda dünyam bir an için aydınlanamadı, hiçbir şey net değildi. Bulanık görüşümden beni çekip kurtaran yine o sıcak parmaklar oldu, gözyaşlarımı onlar daha akamadan sildi, şakaklarıma dokundu, oradan usul usul saçlarımı okşadı.

"Şş... Buradayım," diye fısıldadı. "Buradayım Rüzgar."

İçimde çığ gibi büyüyen korku aniden bastırıldığında gözlerimin önünde her yer kararmadan evvel son gördüğüm yüz olan Tuna'nın yüzü duruyordu. Kahve gözleri tıpkı benimkiler gibi buğulanmıştı, yavaş yavaş kendime gelirken bir an için bunun nedenini sorguladım. Yoksa gözlerim yaşlarla buğulandığı için onun kahvelerini de mi böyle görüyordum?
Zira kahve gözler bana hiç böyle bakmazdı. Sıcacık olurlardı ancak bu sevgidendi. Bazen anlam veremediğim bir sebepten parlarlardı, bazen daha dingin bakarlardı.
Ancak çehreme hiç böyle kederle bakmazlardı. Orada gördüğüm tek şey yıkılmışlıktı. Sanki benim içim kadar onun güzel gözleri de paramparçaydı.
Parmaklarım onun avuç içinde ürkekçe hareket ettiğinde bir kez daha burada olduğunu ispat etmek istermiş gibi tenini tenime temas ettirdi, eli bileğimi usul usul okşadı. Öyle derin bir dokunuştu ki ancak dakikalar sonra artık kimsenin yardımına muhtaç olmadığımı fark edebildim, sesimi kimseye duyurmak zorunda değildim, bağırmak, yalvarmak, çığlıklar atmak zorunda değildim. Ben sığınağımı bulmuştum.

"Tuna..." dedim göğsüm bir kez daha aldığım nefesi bana haram edermişçesine sızlarken. Yüzüm bu katlanılmaz acıyla buruştu, dudaklarımı birbirine bastırdım. Karşımdaki adam ellerimi daha sıkı tutup, "Dokunma," diye mırıldandı. Gözleri kaburgalarıma indi. "Yaran var... Acıtır."

Yattığım yerde doğrulamayacak kadar kötü bir durumda olduğumu fark ettiğimde dudaklarım titredi. "Çok... Çok kötü mü?" diye çaresizce sordum.
Ellerimi hala sıcak avuçlarına hapsetmeye devam ederken dokunuşunda uyarıcı bir şeyler vardı, beni kendimden korumak istermiş gibi engelliyordu.

RÜZGARA DOKUNMAK (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin