Hayatta gerçekliğini sorguladığınız bazı anlarda var olursunuz. Bu var oluş ani ve kaçınılmazdır, neyin ortasında bulunduğunuzu kendiniz dahi ayırt edemeyecek kadar şaşkınsınızdır. Zihninizde beliren tek şey böyle olmaması gerektiği ile ilgilidir.
İşte tam da o aptal anlardan birine sürüklendiğimi hissediyordum.
Kahve gözler, gizlemeye tenezzül etmediği ince bir alayla beni süzüyordu. Normal bir zamanda belki bunun anlamsızlığı hakkında bir şeyler söylenebilirdi, işin kötüsü kesinlikle normal bir anda olmayışımızdı. Kirpiklerini her kırpıştırdığında etrafa beyaz tozlara benzeyen un tanecikleri uçuşuyordu. Bedenimin bu tuhaf an karşısında gerildiğini, karşımdaki adama kılıçlarını kuşanmış bir halde savunmaya geçmeye hazır olduğunu hissediyordum. Kendime gelebildiğim ilk an boğazımı temizledim.
''Burada ne arıyorsun?'' diye çıkıştım, istediğimden daha yüksek çıkan bir sesle. Aldırmadım.
Bana sırıttı. ''Seni değil.''
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes verdim. Kendimi yüksek ısıya maruz kalmış, kabarmak ve hatta yanmak üzere olan zavallı bir kek gibi hissediyordum. Una bulanmış olmamın bununla kesinlikle doğrudan ilgisi vardı. Saçlarımdan gelen koku yüzümü buruşturmama sebep oldu.
''Peşimden gelme cüretini nasıl gösterebildiğini sorabilir miyim?'' dedim hiddetle. İşaret parmağım benden izinsiz yavaşça havalandı, ona doğru tehditkar bir şekilde salladım. ''Derhal evimin önünü terk etmezsen birazdan...''
''Yok artık!''
Öyle yüksek sesle bağırmıştı ki olduğum yerde irkildim. Dudaklarım haddini bildirmek için aralanırken o telaşla sözümü kesti. ''Yoksa o gudubet alt komşum sen miydin?''
Kelimenin çirkinliğiyle bir an afalladım. ''Gudubet mi?''
Derin bir iç çekti. ''Komşu kısmı daha üzücüydü oysa.''
''Sen ne saçmalıyorsun?'' dedim tahmin ettiğim şeyin doğru olmamasını umarak. Yanlış anlıyor olmalıydım. Hayır, bu gerçekten mümkün olamazdı. Karanlıkta aşağı sarkan dağınık kahve saçlar, bu moral bozucu ses... Sinir kat sayımın yükseldiğini hissediyordum. Dişlerimi sıktım. ''Yoksa sen geçen gece...''
''Evet, sağanak yağmur olarak yağmıştım.''
Avuç içimi sinirle sıktığımda elimdeki kağıt parçası büzüldü. Karşımdaki arsız adamın suratına fırlattım. ''Biraz bile utanman yok, değil mi? Hödük!''
Suratına çarpan kağıt yere düşünce başını iki yana sallayıp merdivenleri çıkmaya devam etti. Pişkin bir şekilde önümden geçip giderken, ''Şiddete meyilli olman beni ürkütüyor, gece kapımı kilitleyeceğim,'' dedi. ''Böyle bir komşu hayal etmemiştim. Keşke önce çevre araştırması yapmış olsaydım.''
''Sen benim hayallerimdeki insandın oysa, ne yazık!'' dedim alayla. Sinirle anahtarlarımı çıkarıp kapımı açmaya yeltendim. Altıncı denemede zar zor açabildim. Sanki dünyam başıma yıkılmıştı. Yetmezmiş gibi arsız adam üst kattan hala konuşuyordu.
''Çoğu insanın hayallerini süslerim.''
''Evine gir!'' diye bağırdım.
''Anahtarım poşetin içine düşmüş, un yüzünden göremiyorum,'' diye seslendi. Onu göremiyordum ancak boğazına yapışmamak için hiçbir sebebim yoktu. İçimde dalgalanan hararetle tekrar yanıt vermeye yeltenmiştim ki başka bir kapının açıldığını duydum. Öyle çok gürültü çıkarmıştık ki insanların bizi yaka paça buradan atmak istemeleri şaşırtıcı olmazdı, kaçarcasına daireme girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGARA DOKUNMAK (Kitap Oldu)
RomantizmGenç kadın, yalnızlığın hüküm sürdüğü yoğun hayat temposunda bir gece hastane nöbetinden yorgun bedenini sürükleyerek evine döndüğünde kapısının önünde gizemli notlar bulana dek hayatını çizdiği kurallarıyla, disipliniyle yöneten, tuttuğunu koparan...