''Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan, bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım. Kelimeler... Kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor." - Oğuz Atay
Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Aynı işlemi defalarca tekrarladım. Ciğerlerime giden hava boğazımı yakmaya başladığında gözlerimi açtım. Siyah gözlerdeki parıltılar beni olduğum yere hapsetmişti. Verdiğim kararın ne kadar doğru olduğu umrumda değildi. Ben sadece yaşamak istiyorum ve karşımdaki adam bana toprağın altından çıkmam için teklifte bulunmuştu. Çaresizliğim her tarafımı sararken daha fazla oksijene ihtiyaç duydum. Tekrardan derin bir nefes aldım."Ne teklifinden bahsediyorsun Almina?" dedikleri karşısında kaşlarımı çattım.
"Ne demek ne teklifi ? Bana bugün depoda sunduğun tekliften bahsediyorum." dedim sabırsızca. Deponun kapısına kısa bir bakış attım. Sanki az sonra polisler gelip beni götürecekmiş gibi hissediyordum. Tedirgindim." Oyun oynamıyoruz Savaş." dedim. Savaş bana bilmiş bir şekilde baktıktan sonra konuşmaya başladı.
"O teklifi sundum ve sen reddettin. Şimdi geçerli olduğunuda nerden çıkardın? " dedi ukala bir tavırla. Gözlerim dolmaya başlamıştı ve yanaklarım ısınıyordu. İçimde patlamaya hazır bir volkan varmış gibi hissediyordum. İçimdeki siniri her hücremde hissediyordum.
"Bu bir oyun mu? Senin yüzünden düştüğüm durumu görmüyor musun? Beni arkanda öylece bırakıp gidebileceğini düşünüyorsan yanılıyorsun. Beni bu duruma sen düşürdün ve sen çıkaracaksın" dedim bütün sinirimi kelimelerle kusarken. Boğazım yanarken daha fazla konuşamadım sustum. O da sustu. Gözlerinin rengi daha fazla koyulaşırken sadece onu izliyordum. çenesi kasılmıştı. Ani bir hareketle belinden bir silah çıkarıp bana doğrulttu. O an kendi tükürüğümde boğulduğumu sandım.
"Bencede arkamda bir tanık bırakıp gidemem. Ne dersin seni bu durumdan hemen şimdi çıkarmamı ister misin?" dedi silahı anlıma dayarken. Nefesimi tuttum ve sadece gözlerine baktım. Sanki başka bir tarafa baksam hiç düşünmeden silahı ateşleyecekmiş gibi bakıyordu. Sustum ve Ona yine sessizlikle zafer kazandırdım. Silah anlımdayken titrek bir nefes aldım. Soğuk demir anlıma yaslıyken bedenim buz kesti. Bu sabah olanlar tekrardan gözlerimin önünden geçti. Beni vuracaktı. Bunu yaparken bir an bile tereddüt etmeyeceğini biliyordum ama kendime bu kadar çabuk pes etmeyi yediremiyordum. Yinede sustum.
"Eğer ortada bir oyun varsa Almina bana karşı oynayacak durumda değilsin.Bu benim oyunum." dedi beni bakışlarıyla küçümseyerek. Sözlerinin altında ezilirken alnımdaki baskı her saniye daha fazla artıyordu. Kendi hayatım için elimdeki bütün kozları ortaya koymalıydım ama şuan değersiz bir piyondan farkım yoktu.
"O halde bende seninle oynarım bu oyunu." dedim sesimi yeniden bulduğumda. Cümlelerimi tartarak konuşuyordum. "Yeni bir anlaşma yapalım.Senin oyununda. Senin kurallarınla." dedim. Ona kendi hayatım için yalvardığımı hatırlatıyorum kendime.Böylesi daha az gurur kırıcı oluyordu.Uzun bir sürece gözlerime baktı. Bakışları o kadar keskindi ki alnıma dayalı bu silahı unutturuyordu. Bakışları elinde tuttuğu demirden daha soğuktu.
"İşlemediğim bir suç için hapishane köşelerinde çürüyemem. Buna bana yapamazsın. Hiç bir günahım yokken bana bunları yapmaya hakkın yok." sustu. Konuşmuyordu. Daha fazla yalvarmamı mı bekliyordu? Diz çöküp ağlamamı mı bekliyordu ?
"Ailem bile sırtını döndü bana. Tek başıma kaçamam. Bana yardım et. Başıma bu belayı sarmış olabilirsin ama kurtulmam için senden başka kimsem yok." Anlımdaki baskı ortadan kalktığında ne zaman tuttuğumu bilmediğim nefesimi verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİL
Teen Fiction"Bana ölmeyi öğret bu gece adam. İlmiği boynuma değilde ruhuma geçireyim, bitsin bu ızdarap dolu yalnızlık." İçimde ruhum çığlık çığlığa yalvarırken dudaklarımdan dökülen acı dolu bir fısıltı oldu. Namluyu anlımdan çekerek kendi şakağına dayadı bu...