"Sanki hiçbir şey uyaramaz
İçimizdeki sessizliği
Ne söz, ne kelime, ne hiçbir şey
Gözleri getirin gözleri. "-Edip Cansever
Sürekli tekrarlanan bir kısır döngünün içindeyiz. Tek yapabildiğimiz yarın yine aynı berbat bir güne uyanıp birbirleriyle mükemmeliyet savaşı veren bir avuç insanın içinde mükemmel rolü yapmak. Kendimizi rolümüze öylesine kaptırırız ki mükemmel olduğumuzu sanarız. Kusursuz bir dünyada kusursuz biri olduğumuza inandırırız kendimizi. Ama aslında olan tek şey paslanmış bir beden içinde sahte bir kişilik. Kısa bir süre sonra sahte insanlar için üzülür, ağlar ve sahte insanlar için pişmanlık duyup harabeye döneriz. Geçen her gün içimizdeki zavallı güçlü benliğimizi öldürürken yapabildiğimiz tek şey duygularımız ve kendimiz arasına kırmızı bir çizgi çizip kendi yarattığımız hiçlikte kaybolmak olur. Geçen her saniye insanlar yüzümüzdeki gerçek kişiliğimizi sakladığımız maskeye daha çok alışır. Dışarıya gülücük saçan benliğimizde en az bu dünya ve hayatımızdaki diğer insanlar kadar sahte, büyük yalanların arkasına sakladığımız gerçekler kadar acımasızdır. Ama benim yüzümdeki sahte gülücüğü bile lekeleyen bir hayatım var. Geçmişimin ve ailemin zehirlediği bir hayat.
Berbat hayatımın ne kadar berbat olduğunu konuşmak için bulunduğum, beyazın kapladığı küçük odanın içindeki büyük pencereden dışarıya bakıyordum. Pencere caddeye bakıyordu ama yine de manzaranın büyük kısmını caddenin karşısındaki ağaclar kaplıyordu. Sonbaharın soğuk rüzgarı cama değip geçerken caddeden geçen insanları pür dikkat izliyordum. Farkında olmasalarda herkes yaşam mücadelesi içerisinde. Yolda yürürken gördüğün her yabancı yüzün farklı hikayesi ve farklı dertleri vardır. kimisinin dertleri bizimkini oranla katlarken kimisinin derdi bizim için dönüp bakılmayacak kadar önemsizdir. Öyle yada böyle herkes kendi çapında bir yarış içinde.Bunu bilincinde olmadan yanından öylece geçip gidiyoruz.
"Bu gün ilk randevumuz olduğu için seni fazla sıkmayacağım,Almina. "
Psikoloğumun sesiyle dikkatimi caddede ki insanlardan alıp karşımdaki en fazla 32 yaşında olan adama verdim. Kumral tenine yakışan kumral saçlarıyla daha çok film yıldızlarına benziyordu. Genç olmasına rağmen işinde gerçekten iyi olmalıydı. Aksi olsa zaten annem asla buraya göndermezdi.
Önündeki deftere bir şeyler karalarken gözündeki gözlükleri tekrar yukarı kaydırdı. Gözlükleri ona daha olgun bir hava katıyordu. Genç psikoloğumun dediklerine cevap vermeden kafamı yine pencereye çevirdim.
"Bugün ilk hayatını etkileyen sorunların temiline inelim. Senin şuan karşımda olmana neden olan sorunlar."
Dediklerinden sonra bütün dikkatimi ona verdim. Bu işkenceyi bitirip bu beyazın sardığı klinikten biran önce gitmek istiyorum. Bu yüzden dolandırmadan direk anlatmaya başlamalıydım. Beyaz deri koltukta rahatsızca kıpırdandıktan sonra konuşmaya başladım.
"Sanırım bütün sorun çocukluğum. Ya da hala başkalarının gözünde çocuk olmam." dedim. Bu kelimeler benim için her şeyi açıklardı ama karşımda ki adamı tatmin etmemiş olmalı.
"Her insan için çocukluk mükemmel bir evredir."
"Kontrol manyağı bir anneye ve yüzünüze bile bakmayan umursamaz bir babaya sahipseniz o kadar da mükemmel değil." diye düzelttim söylediklerini.
"Yani sana göre çocukluğunu mahfeden ailen mi?"Burada olma sebebimi biliyordu ama benden duymak istiyordu. Ona istediğini verip konuşmaya başladım.
"Bana göre ortada yaşanmış bir çocukluk yok." üstü kapalı bir cevap verdiğimde konuşmam için bekledi. Bu adamın bu kadar inatçı olması beni yıldırmamalıydı ama konuşmaya devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİL
Roman pour Adolescents"Bana ölmeyi öğret bu gece adam. İlmiği boynuma değilde ruhuma geçireyim, bitsin bu ızdarap dolu yalnızlık." İçimde ruhum çığlık çığlığa yalvarırken dudaklarımdan dökülen acı dolu bir fısıltı oldu. Namluyu anlımdan çekerek kendi şakağına dayadı bu...