Niall
Lova'ya açılmamın üstünden geçen bir ayda uzun bir zamandan sonra yaşadığımı hissetmeye başlamıştım. İkimiz de bir kez açtığımız yaraların üstüne gitmeden devamlı eğlenmeye çalışıyorduk. Ofistekiler sevgili olduğumuzu anlamıştı ama kimse sesini çıkarmıyordu. Annem ve babam kötü tecrübemden sonra benim güvenimi kazanan kadını merak ediyordu ama Lova çekindiği için onları bir araya getirmekten kaçınıyordum.
Güzeldi hayatımız yani.
Cuma akşamı, yani bu akşam için güzel planlarımız vardı, o yüzden biraz erken çıkacaktık. Lova'nın işi bana bağlıydı, istediğim an çıkardık. Ama o hafta başına yoğun başlamak istemediği için işini bitirmek istiyordu.
Odamda Lova'nın işinin bitmesini beklerken sitcom izliyordum. Dahili telefon çalınca diziyi durdurup telefona baktım. "Bayan Horan seni görmek istiyor. Göndersinler mi?" dedi Lova. "Hangi Bayan Horan? Annem mi?" diye sordum şaşkınlıkla. "Bilmiyorum, canım, bana bu şekilde ilettiler." Gelmesini söyleyip telefonu kapattım. Annem bana haber vermeden gelmezdi. Belki sürpriz yapmak istemiştir.
Birkaç dakika sonra danışmada duran kadın kapıyı çalıp kafasını uzattı. "Bayan Horan geldiler efendim." dedi. İçeri girmesini söyleyip ayağa kalktım. İçeri giren annem değildi. Audrina. Yüzümdeki kanın çekildiğini hissettim. İki yıl sonra ilk defa gördüğüm bu yüzün ardındaki safi kötülük, her hücreme işleyen gizli hüznün kaynağıydı. Onunla konuşmak istemiyordum. Onun İngiltere'de olduğu haberinden sonra bile hüzne düşmüştüm. Onun beni ittiği boşluğu yeni yeni doldururken karşıma çıkması dengemi bozmak için yeterliydi.
Dahili telefonu aldım elime hemen. Lova'nın numarasını tuşlayıp sabırsızlıkla açmasını bekledim. "Odama gel. Hemen." dedim tedirgin bir şekilde. Audrina bana gülümseyerek bakarken savunmasızdım. Ona bir şey söylememi bekliyordu ama bunu istemiyordum. Yumruklarımı sıkmış bir şekilde Lova'yı bekledim. Biraz sonra Lova kapıyı çalıp odaya girdi. Audrina'yı süzdü. Sonra benim yumruklarıma baktı. Yanıma gelip ellerimi kaldırdı. Ellerimi açmaya çalışırken bir yandan da Audrina'ya bakıyordu. "Eve gidelim." dedim Lova'ya. Başını salladı. "Sakin ol. Gidecek." dedi. Kim olduğunu anlamıştı.
"Niall." Audrina adımı seslendiğinde ellerimi Lova'dan ayırdım. Öfkeyle "Defol!" diye bağırdım. Masamın arkasından çıktım. "Hangi hakla buraya geliyorsun sen? Ne sanıyorsun kendini? Sana dava açmadığım için müteşekkir olman gerekirken hâlâ ne arıyorsun etrafımda?" diye bağırmaya devam ettim. Lova gelip omuzlarımdan tutarak beni Audrina'dan uzaklaştırdı. Bana güç vermesi için onu yanıma çağırmıştım ve bunu başarmıştım.
"Niall, ben sadece konuşmak istiyorum. Sana yaşattıklarım için çok pişmanım. Beni affetmeni beklemiyorum ama biraz merhamet göstermene ihtiyacım var." dedi Audrina. Bu ses tonuna yumuşadığımı sanıyor olmalıydı ama bu mümkün değildi." Ben hiçbir şey konuşmak istemiyorum. Seninle aynı şehirde olmak bile yeterince rahatsız ediciyken seninle konuşmak çok fazla." dedim ve derin bir nefes aldım. Lova'ya dönüp "Hayatım, bu akşamki planı yarın yapalım. Gidip evde uyuyalım, olur mu?" dedim odada eski eşim yokmuş gibi. Lova başını salladı.
Audrina masaya bir kağıt bıraktı. "Evim, numaram, iş yerim burada yazıyor. Olur da bir gün konuşmak istersen umarım bu adreslerden birinde olurum. Ama şunu bil, Niall, ben seni üzmek istemedim. Bunu yapmak zorundaydım. Hoşça kal." dedi ve odadan çıktı.
Lova'ya sarıldım. Saçlarımı okşamaya başladı. "Konuşmak istiyorsan ve benden çekiniyorsan sorun yok. Ona söylemek istediğin şeyler vardır." dedi. Başımı iki yana salladım. "Ona söylemek istediğim çok şey var ama o bunları duymayı bile hak etmiyor. Ayrıca doğruyu söylemek gerekirse sen hayatıma girdiğinden beri onunla ilgili şeyler pek acıtmıyor. Hayatımda onu istemiyorum." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Girl With The Snake Tattoo
FanfictionNiall bir hırsız değildi. Takip ettiği yalnız kadınların evine gecenin bir yarısında giren bir sapık hiç olamazdı. Lova ise sadece uyuyordu. Tek suçu ona çok sıcak gelen Londra havasında kliması bozulduğu için evinin tüm camlarını açmaktı. Ve bazen...