Niall
Yılın en sevdiğim zamanı Noel'di çünkü her sene kışın ortasında yaz tatili yapmaya giderdim. Jetlag yaşamak kötüydü tabii ama hayatım rutine döndüğünde bana kurtarıcı oluyordu. Şimdiyse bir haftadır Maidstone'da günlerimizi geçiriyorduk. Sakinin ötesinde sıkıcıydı.
Lova'nın bana hediye aldığı analog fotoğraf makinesiyle etrafta dolaşıyordum. Hava çok soğuktu ama fotoğraf çekmeye çalışıyordum. Arkamdan biri sarıldığında karnımdaki bez sarılı ellerden Lova olduğunu anladım. Ona döndüm. Burnu kıpkırmızı olmuştu.
"Yürüyüşe çıkalım mı?" diye sordu nefes nefese. İsveç'te bu havanın ortalama bir kış havası olduğunu ve alışık olduğunu iddia ettiği için bere veya atkı takmıyordu ama haline bakılırsa pek de alışık değildi. "Önce seni mi ısıtsak? Kısasın ya, çok çabuk soğumuşsundur sen." dediğimde sahte bir kahkaha attı. "İsveçli olduğumu unutuyorsun." dediğinde bana tekrar dalga konusu verdiğini son anda fark etmişti. "İsveç kadınlarının boy ortalaması normalde 1.68'miş ama sen İngiltere'ye taşınınca 1.70'e çıkmış. Ülkene bu şekilde hizmet etmen çok hoş." dedim. Gülmeye başlasa da omzuyla beni ittirmeyi ihmal etmedi.
Makineyi ona çevirip gülerken yüzünün yakın plandan fotoğrafını çektim. "Hayatım, bir şey önersem kızar mısın?" dedim makineyi indirip. "Söyle." dediğinde kolumu omzuna atıp yürümeye başladım. "Londra'ya dönsek mi? Stephen akşam ev partisi verecek zaten. Ona katılırız. Şimdi yola çıksak iki saate falan evde oluruz." diye planımı anlattım. Omuz silkti. "Senin ailenleyiz, neden benden izin istiyorsun ki? Onlara sor." dediğinde başımı iki yana salladım. "Onların hayır diyecek hali yok, on beş yaşında değilim sonuçta. Ben senin isteyip istemediğini merak ediyorum." dedim. Düşündü. "Çok mu sıkıldın?" dedi gülerek. Başımı salladım. "İyi madem."
Hemen çiftliğe döndük. Salona girip hızlı hızlı anneme ve babama gideceğimizi söyleyince babam "Çok şükür!" diye tepki verdi. Şaşırdım. Annem "Yılbaşını ihtiyarlarla geçirseydiniz içinizin çürüdüğünü ve yaşlandığınızı düşünecektik." diye açıkladı gülerek. "Anne, siz tam olarak farkına varamamış olabilirsiniz ama ben birkaç ay önce otuz yaşına girdim." dediğimde annem kahkaha attı bu sefer. "Otuzun yaşlı olduğunu sanıyor zavallı oğlum." dedi. Yanına gidip yanağını öptüm.
Odaya çıkıp eşyaları toplarken Lova ellerinden dolayı pek bir şey yapamıyordu. "İsviçre'ye gidemediğimiz için üzgün müsün?" diye sordu ben bavullarımızı toparlarken. "Pek sayılmaz. Daha önce de gittim, güzel bir yer. Daha sonra gidebiliriz." diye cevapladım.
Doğrusu üzülmüştüm. Çünkü bu tatile ikimizin de ihtiyacı olduğunu hissediyordum. Ailemle geçirdiğimiz altı gün çok sıkıcıydı. Ama zaten İsviçre'ye gitseydik de Lova ellerini kullanamadığı için pek keyifli bir tatil olmazdı.
O gece geçirdiği ataktan sonra benden ve ailemden özür dileyip durmuştu. Kimse onu suçlamıyordu, ters bir söz etmiyordu. Hatta Greg bile ılımlı davranmaya başlamıştı. Ellerini kullanamadığı için hiçbir şey yapamıyordu, çatal kaşık tutmak bile dikişleri arasından kan sızmasına sebep olmuştu. Bundan dolayı da kendini problem olarak hissediyor olmalıydı.
Çiftlikten ayrılıp yola çıkarken Lova düşünceliydi. Elimi dizine koyduğumda bana döndü. "Her şey yolunda mı?" diye sordum. "Sayılır." dedi ve uzanıp yanağımı öptü. Keyifle "İşte böyle!" dedim ve yolun boş olmasını fırsat bilerek ben de onu öptüm.
Tahmin ettiğim gibi iki saate yakın süren yolculuğumuzu şarkı söyleyerek ve sitcom izleyerek geçirmiştik. Evin kapısı açılırken derin bir nefes verdim, yorulmuştum. Arabayı park edip eve girdiğimizde Stephen şaşırmamıştı. "Biliyordum!" dedi ve yerinde zıpladı. Birkaç arkadaşımız erken olmasına rağmen gelmişti. Herkesle selamlaşıp odamıza çıktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Girl With The Snake Tattoo
FanfictionNiall bir hırsız değildi. Takip ettiği yalnız kadınların evine gecenin bir yarısında giren bir sapık hiç olamazdı. Lova ise sadece uyuyordu. Tek suçu ona çok sıcak gelen Londra havasında kliması bozulduğu için evinin tüm camlarını açmaktı. Ve bazen...