10 - Watch

95 7 2
                                    

Lova

Malmö'den dönmemizin üstünden geçen bir haftada hiçbir şey olmamış gibi davranmayı öğrenebilmiştim. Hayatıma olumlu etkisi olmamış birinin ölümüne sırf beni dünyaya getirdiği için uzun süre üzülmek istemiyordum. Ama o uykuya dalışım aklımdan çıkmıyordu. Babamın kalp atışlarını ilk defa duymuştum, saçlarımı okşarken onun yanımdan hiç ayrılmamasını dilemiştim. Uykuya daldığımda huzurluydum. Niall beni yataktan kaldırıp odadan çıkardığında kalbimde çok soğuk rüzgarlar esmeye başlamıştı ve hâlâ esiyordu. Love'nin halini düşündükçe aklımı yitiriyordum.

Arkadaşım yoktu, Niall'ı da sıkmak istemiyordum. Stephen Niall'la yaşadığı için onunla sık sık bir araya geliyorduk ve o bana arkadaşlık etmeye çalışıyordu. Bu hoştu, ona minnettardım. Ama karmaşık hislerimi anlatacağım hala kimse yoktu.

Ofiste tembellik yapıyordum. Yapacak işim kalmamıştı ama olsaydı da sanırım patronun sevgilim olması beni biraz rahatlatıyordu. İş çıkışım için Niall'ın işinin bitmesini bekliyordum. Limanlarla ilgileniyordu ve en sevmediği kısım buydu, angaryaydı çünkü. Eve yalnız dönecektim genelde yaptığımın aksine. Niall arkadaşlarıyla olacaktı, davet edilmiştim ama gitmek istemiyordum.

Dahili telefon çaldı. "Hayatım, işin bittiyse çıkabilirsin." dedi Niall. Camekandan ona baktım. "Yardıma ihtiyacın varsa gelebilirim." diye önerdim. "Yok, canım, eve git ve dinlen. Ama önce öpücüğümü istiyorum." dediğinde telefonu kapatıp ona dil çıkardım, o da karşılık verdi. Eşyalarımı toparlayıp Niall'ın odasına geçtim ve ona veda ettim.

Asansöre binip giriş kata indim. Metro istasyonuna yürürken düşünceliydim. Yarın Niall'ın ailesi ile yemek yiyecektik. Bay Horan'la bir kez şirkette karşılaşmıştık ama selam vermekten fazlası değildi. Beni tanımak istiyorlardı. Eski gelinleri gibi servet avcısı olup olmadığımı ölçeceklerdi muhtemelen. Niall da bazen beni gözlemliyordu bu açıdan, fark ediyordum. Güvenememeleri normaldi, yargılamıyordum. Ama bazen kalbimi kırıyordu bu, sorun olduğumu düşündürüyordu. Alışmam gerekecekti nihayetinde.

Trene bindiğimde müzik dinlemeye başladım. Kısa süre sonra ineceğim istasyona vardım ve dışarı çıktım. Eve yürüdüm. İçeri girince duş alıp yatağıma girdim hemen. Kendimi hatırlamamak için uyumam gerekiyordu.

Sabah her zamanki gibi erkenden kalktım ama bugün cumartesiydi. O yüzden yatağımda oyalanabilirdim. Telefonumu aldığımda Niall'dan birkaç cevapsız arama olduğunu gördüm. Onu aradım ama cevap vermedi, uyuyor olmalıydı. Sosyal medyada vakit geçirirken zaman çok hızlı geçti, neredeyse öğlen olmuştu.

Yataktan kalkarken Niall aradı. "Günaydın, hayatım." dedi uykulu bir sesle. "Günaydın. Gece aramışsın ama erken uyudum, duymamışım." dedim. "Çocuklarla oyun oynuyorduk, seni aramamı söylediler." dedi gülerek. Ben de güldüm. "Umarım bu oyun birinin evine girmeli bir oyun değildir." dediğimde kahkaha attı. "Yok, canım, erken döndük eve zaten. Ee, sen hazır mısın akşam için?" diye sordu. "Henüz yataktayım, birazdan kalkacağım. Kaçta hazır olayım?" dediğimde "7'de hazır ol, hayatım."

Konuşmamız bittiğinde mutfağa gidip bir şeyler atıştırdım. Sonra haftalık alışverişimi yapmak üzere üstümü giyinip evden çıktım. Yağmur yağıyordu, şemsiyem yoktu. Markete koşarak gittim bu yüzden. Sepetimi alıp hızlıca alışveriş yaptım. Alacaklarımı alıp poşetledikten sonra yine koşarak eve döndüm. Apartmana vardığımda sırılsıklamdım. Daireme girince hemen üstümü değiştirdim. Aldıklarımı yerleştirip hafta içi için yemek yapmaya koyuldum. Yemekler pişerken de evi temizledim.

İşlerim bittiğinde saat 5 olmuştu, biraz da oyalanmıştım tabii. Hızlıca duş alıp saçlarımı kuruttum. Havlularımı sarınıp dolabımın karşısına geçtim. Aynada kendimi havluyla görünce gülmeye başladım ve aynadan kendimi çekip Niall'a gönderdim. "Siktir, ne giyeceğim şimdi?" yazdım. Birkaç saattir çevrim içi olmamıştı, o yüzden cevap vermesini beklemeden telefonumu yatağa fırlattım.

The Girl With The Snake TattooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin