Niall
Stephen oflayıp yeniden "Artık evde çıplak dolaşamıyor muyum yani?" diye sordu. Lova gülüyordu. "Evde sadece ikimiz varken de bunu yapmamalıydın zaten!" diye isyan ettiğimde Stephen da güldü. "Yazık oldu." diye alayla hayıflanınca başımı iki yana salladım.
"Sen otur, canım, ben hallederim gerisini." dedi ve ayağa kalktı Lova. Ben de peşinden kalktım. "Dinlendim, yeter bu." dediğimde uzanıp yanağımı öptü. Üst kata çıkıp eşyaları yerleştirmeye devam ettik. Çok eğlenceli bir iş sayılmazdı ama nihayetinde her güne Lova'yla başlamak ayrıcalıklı bir histi ve birkaç angarya iş yapmak devede kulaktı.
Lova kıyafetlerini kendi düzenine göre dizerken ben de boş durmamak için banyo ürünlerini yerleştirmeye başladım. Saç ürünleri, kremleri ve bornozunu yerleştirdikten sonra en klişe sevgili muhabbeti olan diş fırçası koymayı kendimce küçük bir törenle gerçekleştirdim. Her ne kadar bu evi eski karımla da paylaşmış olsam da şimdiki heyecanım daha farklıydı.
En sona ilaçları kalmıştı. Karaciğeri için olan iki ilaç vardı, onları tanıyordum ama yanında bir ilaç kutusu daha vardı. Karaciğer ilaçlarını mutfağa götürmek üzere ayırıp diğer kutuya baktım. Adını bilmiyordum. Açıp baktığımda sadece iki tane içildiğini gördüm. Prospektüsünü çıkardım ve okumaya başladım. Doğum kontrol hapıydı, ofladım. Greg'in ileri geri konuşmasından sonra gidip ilaç almış olmalıydı. Bunu yapmasına gerek yoktu çünkü korunma yöntemimiz konusunda anlaşmıştık, beklenmedik gelişen herhangi bir durumun sorumlusu bendim.
Elimde ilaç kutusuyla banyodan çıkıp giyinme odasına girdim. Lova yerde oturmuş kıyafetlerini katlıyordu. "Hayatım, bir saniye bakar mısın?" dediğimde bana döndü. Kutuyu görünce o da ofladı. Ayağa kalktı. "İlaç kullanmana gerek yok. Ayrıca kullanmamalısın da, doktor siroz sınırında olduğunu ve dikkat etmen gerektiğini söylemişti. Hiçbir şey senin sağlığından önemli değil." dedim, omuz silkti. "Senin kafana estiğinde, sadece canın istediğinde korunduğunun farkındayım. Belki baba olmak için yapıyorsun, belki sadece öyle istediğin için yapıyorsun; bilmiyorum. Ama gebe kalmam durumunda nasıl bir tepkiyle karşılaşacağımın fragmanını geçen akşam izledim. Bunu yaşamak istemiyorum. İleride planlı bir gebelik yaşamayı düşünürsek ilacı bırakırım." diye karşı çıktı.
Yanına oturdum ve elini tuttum. "Haklısın, korunma yöntemlerimiz benim keyfime göre değişiklik göstermemeli. Bundan sonra daha dikkatli olacağım. Ama sen de bu hapları kullanmayacaksın." dediğimde başını eğdi. Kararsız kalmıştı. "Hayatım, sana hatırlatmak istemiyorum, amacım bu değil. Ama senin de baban gibi hasta olduğunu görmek istemiyorum. Eğer ilaç içmemek seni bu hastalıktan koruyacaksa ilaç içmeni istemiyorum." Başını kaldırıp bana baktı. Babasının bahsi geçince yüzü düşmüştü ama bozuntuya vermemeye çalıştı. "Kızının cinsel hayatı konuşulurken hastalığından söz edildiğini bilseydi ne düşünürdü acaba?" dedi gülerek. Ona eşlik ettim.
Kıyafetlerin büyük çoğunluğunu yerleştirdikten sonra ofisten Niamh aradı ve babamın geldiğini söyledi. Lova'ya "Şunları hemen halledelim, ofise gidip babamla konuşalım. Olur mu, hayatım?" diye sorduğumda hemen ayağa kalktı. "Giyinmem lazım o zaman. İş görüşmesi olacak en nihayetinde." dedi ve hemen ayağa kalktı. Güldüm. "Bebeğim, bazen kendini çok kaptırıyorsun sıradan çalışan olma meselesine. Ama sözde iş görüşmesine gittiğin şirketin vârisinin dolabına kıyafetlerini yerleştirdiğinin farkında değilsin bence." diye sahte bir küstahlıkla konuştum. O da sahte bir acımayla dudaklarını büzüp "İş iştir, Bay Horan." dedi. Normale dönüp "Hangi pozisyona koyacak baban beni? Konuştu mu seninle?" diye sordu. "Benim sevgilim hangi pozisyonu istiyormuş?" dediğimde gülüp hırsla "CEO!" dedi. "İstiyorsan neden olmasın?" dedim ama gülerek başını iki yana salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Girl With The Snake Tattoo
FanfictionNiall bir hırsız değildi. Takip ettiği yalnız kadınların evine gecenin bir yarısında giren bir sapık hiç olamazdı. Lova ise sadece uyuyordu. Tek suçu ona çok sıcak gelen Londra havasında kliması bozulduğu için evinin tüm camlarını açmaktı. Ve bazen...