1

105 14 2
                                    

Yataktan dışarı bir adım atmak dahi istemiyorum. Bu kadar mı zor olur böyle güneşli ve güzel bir güne başlamak . Zorda olsada yatağımın solunda duran komodinin üstünden telefonumu aldım. Saat 06:41'i takvim ise 04 haziran 2018'i gösteriyordu. Yatağımın solunda duran camdan odamın her yerine güneş ışınları vuruyordu. Çok naif bir manzaraydı. Bu naif güneş ışınları adına yatağımda doğruldum. Güzelce bir esnedim ve yatağımdan kalkıp banyoya gittim. Akranlarım gibi yüzüme milyonlarca şey sürmeden sadece yüzümü yıkadım. Aynaya bakmak istemiyordum. Yüzümle karşılaşmak istemiyordum ama yaptım işte. Aynaya baktım. Hiçbir farklılığı olmayan kahverengi gözlerim, ince dudaklarım, güzel olan tek şey ;küçük ve kavisli burnum. Düz, kızıl, uzun ,ince saçlarım. İnce ince,turuncu turuncu kaşlarım. 1.64 boyum,beyaz tenim. Güzeldim. Süprizi olmayan bir güzellik. Bir şey eksikti yüzümde ya da fazlaydı. Yüzümde eksik ya da fazla olan o şeyi düşünmekten sıkılıp, aynanın yanındaki çekmeceden dudak parlatıcısını alıp dudaklarıma sürdüm. İnce dudaklarıma tek yakışan şeydi. Parlatıcıyı tekrar çekmeceye koydum. Saçlarımı ellerimle düzelttim,şekil veremeyecek kadar sıkılgan bir ruha sahiptim. Banyodan çıkıp odama girdim. Saat daha 07:11 di . Üstümden pijamamı çıkarmak istemiyordum. Rahatımı seviyordum ama yirmi iki yaşında olan bir birey gibi davranmam gerekliydi. Pijamamı bir çırpıda üzerimden çıkarıp çalışma masamin üzerinde duran sarı renkli,boyu dizlerime gelen,kolları balonlu elbisemi giydim. Yerden pijamamı alıp dolaba koydum , dolaptan bir çift beyaz çorap alıp giydim. Saat 07:28 di. Kahvaltı yapmak istemiyordum ama bugün babamla kahvaltı etmem lazımdı. Düşünmek istemiyordum. Kendimi üzmemek için düşünmek istemiyordum ama düşündüm. Yirmi iki yaşında olup hâlâ babamla aynı evde yaşamak sinirlerime dokunuyordu. Hâlâ baba parası yemek,babaya hesap vermek beni deli ediyordu. Düşünmeyi, Kendimi azar azar öldürmeyi bırakıp mutfağa indim. Nefis kokular gelmiyordu. Evimizde nadir yemek pişerdi ama bugün yemek pişmesi,nefis kokular gelmesi lazımdı. Mutfağa tam anlamıyla girdiğimde sebebini anladım. Nihal abla geç kalmıştı. Tatlı bir kadındı. 1.55 boylarında, balık etli,pembe yanaklı,40 yaşlarında bir kadındı. Ha, en önemlisini unuttum masmavi gözlü bir kadındı. Mutfakta acele acele bir şeyler yapıyordu. Beni gördü. Mahçup bir gülümseme attı sonra ise kocaman bir gülümseme. Bana doğru yürüdü ve yanıma gelince ellerimi tuttu. O kalın dudakları aralandı.

Nihal: Günaydın benim tatlı kuzum.

Melis: Günaydın Nihal abla. Ne bu acele. Geç mi kaldın? Bir sorun yoktur umarım.

Nihal: Ah ,sorma sorma. Benim büyük kız yok mu, bu aralar çok asabi. Sabah sabah beni delirtti ,tartıştık o sebeple geç kaldım. Bugün öyle güzel şeyler hazırlayamayacağım. Kusuruma bakma kızım . Börekleri akşamdan yapmıştım şimdi fırına attım. Yumurta kızartacağım. Patates ve kabak kızartmasıda yapmak gerek. Ah, tabi senin en sevdiğin çikolatalı meyve olmazsa olmaz.

Hızlı konuşuyordu,fazlaca. Hızlı konuşması beni rahatsız etmiyordu. Belki de masum bir kadın olduğu içindir. Masum olduğunu nerden biliyorum ki. Belki de maske takmış bir canavardır

Melis: Önemli bir şey değilmiş. Sen telaş yapma Nihal abla. Bugün hava çok güzel, kahvaltıyı bahçeye kur. Ben de kargolarımı alayım.

Birkaç kitap sipariş etmiştim. Severim kitapları,fazlasıyla.

Nihal: Ah, evet evet hava çok güzel. Sen git kargolarını al, kuzum. Bekir Bey söyleniyordu " Bu kargoları nereye koyacağım." diye.

Bekir abi 60 yaşlarında esmer,koyu esmer bekçimizdi. Aslında birçok şeyimiz. Bahçıvan,bekçi bazen de dede. Evet,bazen dede. Ölen annemin babası gibi gördüğü bir adammış.

Melis: Neyse. Sana kolay gelsin. Babam bir saate aşağıya iner.

Nihal: Tamam kuzum.

Mutfağın kapısından bahçeye çıktım. Bekir abinin yanına gitmek istemedim. Mutfağın göremeyeceği bahçe tarafına gidip uzandım. Hava ılıktı. Çok güzeldi. İçim hayat doldu. Yaşamak istedim. Gerçekten yaşamak. Kendi ayaklarımın üstünde durmak istedim. Gözlerimi kapadım. Yavaş yavaş bütün hücrelerimi kapadım. Uyumuşum. Uyanmamı sağlayan sesle ve omzumdaki dürtüyle uyumuş olduğumu anladım.

Kemal: Melis Hanım uyanın. Babanız sizi görmek istiyor.

Gözlerimi araladım. Karşımda 25-30 yaşlarında gösteren, iri, yanık tenli, koyu kahve gözlü bir adam vardı. Başucumda eğilmiş tek eliyle omzumu dürtüyordu. Gözleri şaşkın ve utangaç karışımı bakıyordu. Bu adamı ilk defa görüyordum.

Melis: Sen kimsin?

Korkmuş rolü yapmalıydım. Yaptım. Korkmuyordum,babamın adamlarından biri olduğu belliydi ama neden babam bu adamı benim yanıma göndermişti?

Kemal: Beni mahçup görün. Kendimi takdim etmedim. Adım Kemal. Babanızın yeni çalışanıyım.

Yattığım yerden doğruldum,ayağa kalktım. Adının Kemal olduğunu ögrendigim adama baktım.

Melis: Tanıştığıma memnun oldum Kemal Bey. Size adımı ilk ben söylemek isterdim ama benden önce birileri erken davranmış .

Güldü. Ben de güldüm. Mahçup bir gülüştü.

Kemal: Murat Bey sizi yanınıza çağırmam için beni görevlendirdi. Mutfaktaki hanım ise Bekir Beye gitmemi söyledi . Bekir Bey de " Burada yok bahçededir." dedi . Yerde uzananın siz olduğunuzdan şüpheliydim.

Melis: Sizi çok uğraştırmışım anlaşılan. Babamı daha fazla bekletmeyelim isterseniz.

Kemal: Buyrun, önden yürüyün hanımefendi.

Garip bir adamdı. Hanımefendi ne öyle. Kaçıncı yüzyıldaydık? O arkada ben önde bahçedeki masaya kadar yürüdük. Garipti. Kalbimin bu kadar hızlı atması çok garipti.

Yararsız HanımefendiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin