9

29 12 0
                                    

Gözlerimi açtığımda odamın her yerinde güneş ışınları bir ahenkle dans ediyordu. Sıcak bir gündü. Umutlu bir gündü. Yatağımın içinden kalkıp,penceremi sonuna kadar açıp serin havanın odamın içine dolmasını hissettim. Hayat güzeldi,yaşamak güzeldi ve güzel olan her şeyde olduğu gibi zordu. Düşüncelerimi bir kenara bırakmamı sağlayan şey telefonumun zil sesiydi. Telefonu elime alınca arayanın Aylin olduğunu gördüm.

Aylin: Günaydın. Seni ben mi uyandırdım yoksa uyanık mıydın?

Melis: Günaydın papatyam. Yeni uyandım sayılır.

Aylin: Oo papatya evresine geçtiysen demek ki sinirlerinde geçmiştir.

Melis: Geçti hem en iyi sen beni tanıyorsun. Bir yükselip bir alçalıyorum.

Aylin: Haklısın ama ne bileyim dünki sinirlenmen biraz boştu.

Melis: Beni utandırma ama, düşünüyorum da gerçekten boş ve rezil bir durumdu.

Aylin: Haha,boşver kafana takma bir an sinirlerin boşalmıştır.

Melis: Sana katılıyorum papatyam. Sen beni ne için aramıştın?

Aylin: Ha doğru. Taksideyim sana geliyorum. Kemal de yolda bu arada.

Melis: Neden arabanla gelmiyorsun? Bir şey mi oldu?

Aylin: Dün o telaşla beni Kemal bıraktı. Neyse,kahvaltıyı hazırla bende simit aldım.

Melis: Canı ne yaptınız?

Aylin: Gelince anlatırım. Hadi seni öptüm.

Telefonu yüzüme kapatmıştı. Bu huyunu hiç sevmiyordum. Telefonu yatağa fırlatıp banyoya girdim. Banyodan çıktıktan sonra üstüme bol bir tişört ve siyah şortumu giydim,ayaklarıma ise sarı çoraplarımı ve beyaz spor ayakkabılarımı giydim. Aynaya baktığımda normal gözüküyordum, saçlarım hariç. Saçlarım çok düz olmasına rağmen tel tel olmuştu bu yüzden saçlarımı toplayıp siyah bir şapkayı kafama tersten taktım. Sprey boyayla duvarları boyayan tiplere benzemiştim ve bu hoşuma gitmisti. Hayatımda hiçbir zaman bir duvarı boyama cesareti göstermezdim ama öyle olmasını hayal etmeyi çok severdim. Hazırlanma olayını bitirince mutfağa indim. Basit bir kahvaltı hazırlayıp bahçeye çıktım. Bahçe huzur vericiydi. Çimleri,çiçekleri beton yığını evimden biraz olsun sıkılmamamı sağlıyordu. Yere uzanıp gökyüzünü seyre daldım. Gökyüzü, masmavi gökyüzü insanı dinlendiriyordu. Güneş ışınları ise insanın kalbini ağrıtıyordu. Yerde uzanırken zil çaldı. Bahçede olduğum için dış kapıya gidip, benim açmam lazımdı ama benden önce Bekir abi erken davranıp kapıyı açmıştı. Kapıda gördüğüm kişi ne Aylin ne de Kemaldi. Mavi doktor önlüğüyle, crocslarıyla, o aptal sırıtışıyla karşımda Can duruyordu. Gerçekten doktor olması beni şaşırtmıştı. Buraya neden gelmişti? Ben bir şey söyleyemeden o bana doğru yürümeye başladı. Karşımda,elleri ceplerinde duruyordu ve bir elini cebinden çıkarıp şapkamı çıkardı ve kocaman gülümsedi. Bu yaptığı saçma şeye hayretle bakıyordum.

Can: Bu ne böyle? Sen afacan olduğunu falan mı sanıyorsun?

Elindeki şapkayı almaya çalışıyordum ama o şapkayı vermeyip yukarıya kaldırıyordu. Güya benimle dalga geçiyordu. Sinirlerim iyice gerilmişti ve prensiplerimi bir kenara bırakıp karnına bir yumruk attım. Yumruk atmamla şapkayı yere düşürdü ve karnını tutup gülmeye başladı.

Can: Ne yapıyorsun sen?

Melis: Kör müsün? Sana yumruk attım çünkü bu yaptığın şey hiç hoş değil.

Can: Senin yaptığın şey çok mu hoş oldu? Neden bu kadar komiksin sen?

Melis: Sen neden bu kadar gıcıksın peki? Neden gülüyorsun? Komik bir şey mi var?

Yararsız HanımefendiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin