Hoşlanmak

3.8K 252 106
                                    

           DİANA

Sarı saçlı ufak tefek bir kız Jungkooku kaçırmıştı. Bu kız tek başına yavru bir köpeği bile kaçıramamalıydı ama olmuştu işte. Onu kurtarmak için yalnız başıma onu tuttukları depoya gelmiştim. Etraf karanlıktı. Geleceğimi biliyorlardı. Bu bir tuzak olabilirdi ama kooku kurtarmak için her türlü tuzağa balıklama atlardım. Işıklar aniden yandı. Karşımda elleri ve kolları sandalyeye bağlanmış,ağzında bir bez parçasıyla korkak tavşan vardı. İçimde bastıramadığım bir panik duygusu yükseldi. Onu yeterince iyi koruyamamıştım. Gözünün altı mosmordu. Boynunda çürükler vardı. Onu dövmüşler miydi? Bilmiyorlar mıydı? Tavşanlara vurulmazdı. Ona doğru koştum ama derin bir kız sesi duydum.
"Ona yaklaşırsan kafasına sıkarım." Kız saklandığı köşeden birkaç adamla çıktığında nefesimi tuttum. Kook dayak yememiş olsaydı bile bu kadar kalabalık bir grupla başa çıkamazdık.
"Bırak onu. Bu işi birlikte halledelim."
"Hahaha. Çok mu zekisin sen? O bana ait. Onu benden alamayacaksın." Kızın kahkaha sesi depoyu dolduruyordu. Bir anda hiç beklemediğim birşey oldu. Kız küçük ellerindeki silahı kookun kafasına dayadı ve tetiği çekti. Ağzımdan bir çığlık koptu.

"Hayır!"
Nefes nefese uyandım. Alnımdan ter damlıyordu. Ben nefesimi düzene sokmaya çalışırken odamı kapısı hızla açıldı. Kook ve Tae hızla içeri daldı. Kook yatağıma oturduğunda gözleri endişeli bir şekilde etrafı tarıyordu.
"İyi misin? Çığlık attığını duyduk?" Kafamı iki yana sallayıp ona sarıldım. Başta kaskatı kesilse de hemen kendini toparlayıp karşılık vermişti. Elleriyle etrafımı sarmış, beni kendine daha çok bastırmıştı. Bu güvende hissetmemi sağlamıştı. Başımı boyun girintisine dayayıp kokusunu içime çektim. Çok güzel kokuyordu. Mayışmıştım. Ona bu kadar yakınken nabzını duyuyordum. Kalbinin sesini dinlemek çok güzeldi. Yaşıyor olması da öyle.
"Sarışın kız, seni kaçırdı ve seni bulduğumda kafana bir silah dayayıp tetiği çekti ve hiçbirşey yapamadım. Koruyamadım özür dilerim ben gerçekt..."
"Şşştt. Buradayım. Kimse beni kaçırmadı." Sözümü kesip saçımı yavaş hareketlerle okşamaya başladığında bakışlarım Taeyi buldu. Doğrudan bize bakıyordu. Kook ve benim sarılan bedenlerimize. Bir dakika... NE?! Hızla ondan ayrılıp ellerimi kendime sardım. Cidden! Ona sarılırken ne düşünüyordum acaba?!
"Özür dilerim. Çok korkmuştum."
Başını anlayışla aşağı yukarı sallayıp ayağa kalktı.
"Sana su getireyim." O odadan çıkınca yerini Tae alıp ellerini omuzlarıma koyup beni kendine çekti. Beni sert göğsüne yasladığında şaşırmıştım ama sesimi çıkartmadım. Şu an sarılmaya ihtiyacım vardı.
"Bana sarılabilirsin. Korkmuşsun."
"Çok korkunçtu. Onu koruyamadım Tae." Beni daha çok kendine çekti. Sanki mümkünmüş gibi daha çok sıkıyordu. Kafamı kaldırıp o an ona baktım. Uykusundan yeni uyanmış olmalıydı. Yüzü şişmiş, gözleri yarı kapalıydı. Kook kapıdan girince kaşları çatıldı ama o da diğer yanıma oturup elindeki bardağı bana uzattı. Taeden ayrılıp suyu aldım ve titrek ellerimle içtim.
"Hyung. Bizi biraz yalnız bırakabilir misin?" Tae anlayışla başını sallayıp son bir kez saçımı okşayarak ayağa kalktı.
"Suho Hyung Hakkında konuştuğumuz için kabus gördün sadece. Bunu çok fazla düşünme Diana." Onu tutup tekrar kendime çektim. Ona yakın olmak zorundaydım. Yoksa elimden alınacak gibi hissediyordum. Ellerimi kollarının üstüne koydum.
"Çok gerçekçiydi. Üzgünüm. Sizi uyandırmak istememiştim.
"Sorun değil. Hadi biraz daha uyu. Saat henüz çok erken." Onu başımla onaylayıp ellerimi zorlanarak da olsa kollarından çektim. Yatağıma yattım. Kook üzerimi ürtüp odamdan çıktı. Cidden. Ona birşey oldu diye ödüm kopmuştu.

Uyandığımda saat ikiye geliyordu. Yataktan sürünerek kalkıp soğuk bir duş aldım. Üzerime koyu gri bir momjean ve siyah crop bir sweatshirt giydim. Saçlarımı salık bırakıp odamdan çıkarak aşağı indim. Kook, Tae ve jimin salonda oturuyordu. Onlardan uzak bir köşeye oturup ıslak saçlarımı elimle koltuğun arkasına attım.
"Günaydın. Daha iyisindir umarım? Dün gece duymadım. Çok derin uyumuşum." Jimin boncuk gözleriyle bana bakıp konuştuğunda gülümsedim. Gerçekten çok şirindi.
"İyiyim. Teşekkürler." O da bana gülümseyince Kook onun yanından kalkıp benim yanıma oturdu ve kolunu omzuma attı.
"Gerçekten iyi misin?" Onu da başımla onaylayıp biraz uzaklaştım. Dün gece ona sarılmamdan sonra bu kadar yakın olmak iyi gelmiyordu. Kalbim sanki maraton koşmuşum gibi bir hızla attığı için kalp krizi geçirebilirdim. Sert göğsü, ve güçlü kollarıyla beni sarışını aklımdan çıkartmam gerekiyordu. Bağımlısı olmam değil.
"Diğerleri nerede?" Tae de kalkıp öteki yanıma oturunca kaşlarımı çatmamak için kendimi tuttum.
"Yeni şarkımız için çalışıyorlar. Şirkete erken gittiler."

Şirkete geldiğimizde kayıt odasına girdiler. Ben de onları artık kafeteryada değil de kapının hemen önünde bekleyeceğim için kooku önce sürükleyerek kahve almaya götürdüm. Kahve komasına girmeden bekleyemiyordum. Bu yeni edindiğim kötü bir alışkanlıktı. Kapının önünde yere çöküp bağdaş kurdum. Annem olsa yere oturduğum için ağzıma sıçardı.
'Diana kalk oradan! Çocuğun olmayacak bak!' Diyip beni azarlamaması işten bile değildi. Gözlerimi devirsem de İngiltere'den beni göremeyeceği için yüz ifademi düzelttim. Çalışanlardan birinin taşıyamadığı kolilerle boğuştuğunu görünce kapıyı çalıp onlara çalışana yardıma gittiğimi, kooku gözlerinin önünden ayırmamalarını söylemiştim. Çalışana yardım edemeyip kapının önüne geri döndüğümde birini koli taşıması için yardıma çağıracaktım ama içeriden gelen tartışma seslerini işittim. Kapı dinlemek çok ayıptı. Bunu biliyordum. Ama kim Btsin konuşmasını dinlemek istemezdi ki?
"Hyung. Ondan uzak duracaksın."
"Asıl sen ondan uzak dur. İkimiz de ondan hoşlanıyoruz. Sadece sen değil." Kaşlarım havaya kalktı. Kook ve Tae aynı kişiden mi hoşlanıyordu? Peki kimdi o şanslı orospu çocuğu? Kalbim sızladı. Kooktan hoşlanıyordum. Onun da benden hoşlanmasını içten içe dilerken şimdi birinden hoşlandığını öğrenmem hiç iyi olmamıştı.
"Hyung. Son kez söylüyorum. Dianadan uzak duracaksın." NE?! Hoşlandıkları kişi ben miydim yani? Kapıyı aniden açtıklarında heyecandan içeri düştüm. Evet. Pat diye. Gözlerinin önünde ağzımın üstüne düştüm. Bakalım nasıl toparlayacaksın gerizekalı Diana? Onlar bana şaşkınca bakarken Jin kalkmama yardım etti.
"Diana, bizi mi dinliyordun?" Kaşlarımı çattım. Neyseki iyi bir oyuncuydum.
"Sizi niye dinleyeyim ki? Yaaa kapıları açmadan önce acaba biri kapıyı çalacak mı diye düşünsenize! Ağzımı kırıyordum az daha!" Tae ve Kook bariz bir şekilde rahatlarken yüzümü sinirli tutmaya devam etmeye çalıştım.
"Ne konuştuğumuzu duymadın mı yani?"
"Napayım sizin ne konuştuğunuzu? Hadi biriniz yardıma gelin. Kolileri taşıyamıyoruz." Jimin kaşlarını çatıp araya girdi
"Niye biz taşıyalım ki?"
"Ya! O kasları boşuna mı yaptın sen? İnsanlara biraz yardım etsen sönmezler öyle değil mi?" Onları peşime takıp çalışanın yanına döndüm. İki koliyi üst üste koyup taşımaya çalıştığım sırada önümü göremeyip duvara çarpınca sinirlendim.
"Kim koydu lan bu duvarı buraya?!" Kook kıkırdayıp kolileri elimden aldı.
"Daha önce taş ve meteor diyen olmuştu ama hiç duvara benzetilmemiştim." Omuz silkip diğer kolilere yöneleceğim sırada Taehyung kalanları alıp beni iterek geçti.
"Ben taşırım. Gücün yetmiyor zaten."

Eyyooo. Bu benim ikinci yazar notu şeysim. Biraz boş bir bölüm oldu gibi geldi ama umarım çok boş olmamıştır. Sizi seviyorum. Ayrıca bu kitaptan sonra özel olarak istediğiniz bir Bts üyesi varsa, onunla ilgili yazmak istiyorum. Eğer yoksa Yoongi ya da Jiminle devam edeceğim. Sizi seviyorum. Okumaya devam edin. Ve EvdeKalın.

Koruma|Jeon JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin