Jungkook mu Tae mi?

3.7K 250 115
                                    

Dün duyduğum şeylerden beri hem endişeli hem mutluydum. Kook'un benden hoşlanıyor olduğunu öğrenmek içimde tarifsiz bir heyecana neden olmuştu. Ama Taehyung'un hislerine karışılık vermeyeceğim ve üzüleceği için bu buruk bir heyecandı. İyi biriydi. Hepsi iyilerdi. İçlerinden herhangi birini incitmek hayatımda en son istediğim şeylerin başında geliyordu. Yakalandığımda onları duymadığıma zor inanmışlardı. Neyse ki anneme okula gitmemek için hasta numaraları yaparken oyunculuğumu geliştirmiştim. Kusmam gerekiyorsa o saniye kusar, ağlamak istiyorsam hüngür hüngür ağlardım. Oscarı hak ediyordum. Acaba koruma olarak harcanıyor muydum? Neyse. Çok yükselmeyelim. Annem oyunculuğumu ona numara yaparken geliştirdiğimi duysa beni 7. Kattan aşağı atar, inip ölmüş müyüm diye bakar, ölmediysem tekrar atardı.

Kapıda dikilip kahvemden büyük bir yudum aldım. Boğazımı yakacak kadar sıcaktı ama iyi gelmişti. Çocuklar yine şarkı kaydediyorlardı ve ben kapıda ağaç olmaya mahkumdum. Bir stajyer çekingen hareketlerle yanıma gelip selam verdi. Koyu kahverengi saçları elmacık kemiklerine gelecek kadar uzun ve dalgalıydı. Keskin yüz hatları, hafifçe dolgun dudakları ve sanırım 1,80 küsürlük boyuyla bana tepeden bakıyordu. Başımla selamını alıp ona döndüm.
"Seni hep kapıda beklerken görüyorum. Menajer asistanlığı yapmak yorucu değil mi?" Suratımı astım. Yalan söyleme vaktiydi. Pek tercih etmesem de iyi bir yalancıydım. Yoksa koruma olamazdınız zaten.
"Öyle ama eğleniyorum. Menajer Sunbaenim iyi biri." Gülümsedi. Sol dudak kenarında küçük bir Gamze belirmişti. Hoş biriydi.
"Adım Nam Shin. Senin?"
"Diana. Memnun oldum."

Nam Shinle yarım saattir muhabbet ediyorduk. Komik bir çocuktu. Öyle ki ağzını açtığı gibi insanları güldürebiliyordu. Çocukları beklerken gerçekten muhabbeti çok iyi gelmişti. Belki de yapacağım daha iyi birşey olmadığı içindi ama eğleniyordum işte. Biz yine kahkaha atarken arkamızdaki kapı açıldı ve ben kapıya yaslanmış olduğum için geri düştüm. Gözlerimi kapatıp kendimi gelecek acıya hazırlamıştım ama beklediğim kadar sert bir zemine çarpmayınca gözlerimi açtım. Taehyung beni yakalamıştı.
"Her gün yere mi düşeceksin böyle?"
"Tuttuğun için teşekkür ederim. Kapıyı bir anda açmasaydınız düşmezdim." O ve kookun gözleri yanımdaki oğlana kaydığında tanıştırmalı mıyım? Diye düşünsem de karışmadım. Belki de tanışıyorlardı. Sonuçta Shin-ah da şirkettendi. Çocukların delici bakışlarından rahatsız olduğunu tahmin ettiğim yeni arkadaşım duruşunu dikleştirdi ve elini sıkmam için bana uzattı. Taenin hala kollarında olduğumu yeni fark ederek doğruldum ve ben de uzattım.
"Sonra görüşürüz o halde?"
Gülümsedim.
"Görüşürüz." O uzaklaşırken çocuklara döndüm.
"Nasıl geçti? Şarkılar hazır mı?" Kook bana kızgın bir bakış attı ve kolumdan çekerek diğerlerinden uzaklaştırdı.
"Onunla ne zamandan beri tanışıyorsun?" Gözlerim şaşkınlıkla açıldı.
"Yarım saat oldu." Gözlerini devirdi.
"Onunla görüşmeni istemiyorum. O iyi biri değil." Gayet iyi biriydi. Kibar ve komikti. Ayrıca yakışıklı ve uzun boyluydu. Neden öyle söylemişti ki?
"Gayet kibar biri neden görüşmeyecekmişim?"
"Çünkü ben öyle istiyorum." Ona kınayan bir bakış attım. Diğerlerinin yanına giderken sırıttım.
"Kimle görüşeceğime senin isteklerin değil, benimkiler karar veriyor. Şansına küs maknae." Ondan hoşlanıyor olabilirdim. O da benden hoşlandığı için bu mükemmel birşey olabilirdi ama kimle görüşeceğime ben karar verirdim. Hoseok oppanın koluna girip onu kafeteryaya çekiştirdim. Adımlarını hemen bana uydurdu ve diğerlerine el salladı.

Onu masalardan birine oturtup karşısına oturdum. Sessizce kahvelerimizi içtik. Hoseok cidden mükemmel biriydi. Konuşmadan anlaşabiliyorduk. Etrafını kolaçan edip bana biraz yaklaşınca önemli birşey söyleyeceğini anladım.
"Diana, dün bizi duyduğunu biliyorum." Yüzümü sabit tutmaya çalışarak yerimde kıpırdandım. Sandığım kadar iyi oynayamamış mıydım?
"Geldiğimde tam kap..."
"Diana, bunu ben hariç kimse anlamadı ama grupta seni en iyi tanıyan kişi benim." Başımı yere eğip kucağımdaki ellerimle oynadım. Utanmıştım.
"Kimseye söylemeyeceğim." Hemen kafamı kaldırıp ona baktım.
"Bir şartla."
"Şartın ne?" Yüzünde sinsi bir gülümseyiş peydahlandı. Sıçtığımı hissediyordum?
"Hangisinden hoşlandığını bana söyleyeceksin. Aramızda sonsuza kadar sır olacağına söz veriyorum. Ama ötekini senden vazgeçirmeye çalışmalıyım. Çünkü kardeşlerimin üzülmesini istemiyorum." İtiraz etmek için ağzımı açmıştım ama tekrar kapattım. Hoseok söylemeyeceğini söylüyorsa söylemezdi. Ona baktım.
"Hangisini istediğim belli değil mi Oppa?" Gülümsedi. Kolumu sıvazladı ve gözlerimin içine baktı.
"Taehyung değil mi?" Kafamı anında iki yana salladım. Taehyungtan hoşlanıyor gibi mi görünüyordum? Aman Tanrım! Ona nasıl davranıyorsam buna hemen bir son vermem gerekiyordu.
"Hayır Oppa. Kook." Başını anladım dercesine salladı.
"Emin misin?" Onu başımla onayladım. Emindim. Hem de hayatımda hiç olmadığım kadar. Vücudumda ondan başka birini isteyen tek bir hücre bile yoktu. Ama bunu söylemesem daha iyi olurdu değil mi? Çünkü ikisi de oppanın kardeşi gibiydi.
"O halde Taehyungla arana mesafe koy ve ben de çalışmalara başlayayım."
"Oppa, sence Jungkook benden gerçekten hoşlanıyor mu? Yoksa Tae de hoşlanıyor diye bir oyuna mı çevirdi?" Sorduğum soru onu güldürdü.
"İkisi o kadar yakın ki böyle birşeyi yapmayacaklarına eminim. Kook eğer senden gerçekten hoşlanmasaydı hyunguna bırakırdı. Çekilirdi. Daha önce bir kadını bu kadar sahiplendiğine şahit olmamıştım." Gülümsedim. Oppa ne diyorsa öyle olmalıydı. İkisini de çok iyi tanıyordu. İçime dolan mutluluk büyürken Kook ve Tae gelip yanımıza oturdu. Şimdi ikisinin arasında oturuyordum.
"Ne konuştunuz? Sen neden bu kadar mutlu görünüyorsun?" Taenin sorusuyla kaşlarımı çattım.
"Yaaa! Mutlu görünmek de mi suç? Üzüleyim mi istiyorsun?!" Sert çıkışım karşısında afallasa da başını iki yana sallayıp gülümsedi.
"Hayır. Üzülmeni istemiyorum. Sadece merak ettim. Bu suç mu?" Omuz silkip arkama yaslandım.
"Tae yanıma gel." Hoseok Oppa yanını patpatladığında Tae ikiletmeden yanına oturdu.
"Şuradaki kız sana bakıyor." Kook ve Taenin bakışları aynı anda kıza dönünce Oppa bana güz kırptı. Güzel plandı. Beni unutması için dikkatini başka yöne çeviriyordu. Kook da baktığı için sinirlenip onu dürttüm. Şaşkın bakışlarla bana döndüğünde kulağına fısıldadım.
"Ya! Kız Taeyi kesiyor seni değil. Ona bakıp kıza hedefini şaşırttırma!" Gülümsedi. Ah. Ne güzel gülümsüyordu be. Şu an yanağındaki gamzeyi öpmek istiyor olmam normal miydi? O kadar güzel görünüyordu ki gamzesinin içinde yaşayabilirdim.
"Sen beni mi kıskandın?" Yüzünde alaycı bir ifade belirdiğinde koluna vurdum.
"Neden kıskanayım seni? Kafan mı güzel?" Yüzünü acı çekiyormuş gibi buruşturup vurduğum yeri ovuşturdu.
"Elin de amma ağırmış. Ne vuruyorsun? Acıdı." Gülümseyip tek kaşımı havaya kaldırdım.
"Canın çok tatlıymış senin. Biraz erkek olsana. Sadece azıcık dokundum." Yüzü ciddi bir ifade alıp kolunu omzuma attı.
"Ne kadar erkek olduğumu kanıtlamamı ister misin?" Kulağıma fısıldadığı kelimeler utanmama sebep oldu. Şu an kesin mosmordum.
"N-ne?" Heyecandan kekeleyerek konuşmuştum. Siktir ya. Şimdi etkilendiğimi anlayacaktı öyle değil mi? Başını geriye atıp güçlü bir kahkaha patlattı. Boynu çok güzeldi. Uzun, ince ve başını geriye attığında damarları çıkıyordu. Hayır Diana! Başka yere bak.

Eyyo.

Koruma|Jeon JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin