Paramparça bir kalp

2.7K 204 66
                                    

İki gündür Kook hiçbir şekilde benimle konuşmuyordu. Annie şirkete gelip gidiyordu ve ona karşı da mesafeliydi. Dün akşam kookun pratik odasına bir defter bıraktığını görmüştüm. Ardından Annienin odaya girip onu eline aldığını gördüğümde ona haber vermek istemiştim ama benimle iletişime geçmemişti. Sadece defteri Annienin bulmasının işine geleceğini söylemişti. İkisi arasında olduğu için bir daha karışmamıştım. Şimdiyse süslü sarışın bizdeydi. Eğer aşağı inip onunla aynı ortamda bulunmazsam büyük ihtimalle yenilgiyi kabul etmiş olacaktım. O yüzden üzerime eşofmanlarımı geçirip saçımı tepeden toplayıp aşağı indim. O süslü diye onunla aşık atacak değildim. Ben böyle biriydim. Kook beni bir zamanlar böyle beğenmişti. Tabii eğer gerçekse. Yüzümde hiçbir mimik olmamasına dikkat ederek salona girdim. Ona yaklaşmaya çalışan Annieyle arasına biraz mesafe koymuş bir Jungkook görmeyi beklemiyordum. Onun ona yakın olmasından rahatsız gibi görünüyordu. Odaya girip Yoonginin yanına oturduğumda Annie ona daha çok sokulmaya çalışmıştı. Bir çeşit bölgesini işaretleme şekliydi. Bu sefer Kook onu durdurmadı. Gözlerimin içine bakarak onu kendine çekti. Yüzümde alaycı bir gülümseme belirmesine mani olmadım. Canımı yakmak istiyorduysa yakabilirdi. Ben alışıktım. Ayrıca bugüne dek onun için tek gözyaşı bile dökmemiştim. Ağlamak benim için hep zor olmuştu. Öyle dolmalıydım ki acım artık içime sığamayıp taşma derecesine gelmeliydi. Onlar sevgilerini öylesine ulu orta sergilerken başka tepki vermedim. Mutfağa su almak için gittiğimde onların da bahçeye çıktığını gördüm. Sürahiyi alıp bardağa suyu dökerken konuşmalarını duymak istemesem de birazına şahit olmuş bulunmuştum. O yüzden devamını da duyabilirdim.
"Onun sana bakışlarından rahatsız oluyorum. Artık mesaj gelmiyor. Eminim gelmeyecektir de. Kov onu." Benden bahsettiğini anlamamak için gerizekalı olmam gerekirdi. Kapıya biraz daha yaklaştığımda Kook kaşlarını çatmış ama onu kollarının arasına almıştı. Birkaç gün önce beni aldığı kollarının arasına. Mutfağa kaçamak bir bakış attığında gözgöze geldik. Yerimde kalmayı tercih ettim. Artık yakalanmıştım zaten. Korkunun ecele bir faydası olmayacaktı.
"Mesaj gelmeyecek mi? Nasıl emin olabilirsin?" Annienin yüzünü göremiyordum ama yüzünde hain bir gülümseme olduğuna yemin edebilirdim.
"Senin benimle olduğunu fark ettiği için korkar tatlı Kookie. O yüzden kov onu." Kook bana bakarak onu göğsüne yasladı. Kalbim acımaya başlamıştı. Biraz daha durursam benim için iyi olmayacaktı. O yüzdem mutfaktan çıkmak üzereyken sesini yükselterek konuşmasını duymamı sağladı.
"Ben seni seviyorum. Öyle diyorsan gerekeni yapacağım." Daha önce hissetmediğim bir his göğüs kafesimi doldurmuştu şimdi. Son bir kez dönüp onlara bakmadım. Beni ağlarken görmeyecekti. Koşarak odama çıkarken adımı seslenmişlerdi ama umursamadım. Şu an kimseyle uğraşmayacaktım. Kapımı kapatıp arkasına yaslandım. İlk gözyaşlarımın tadını karanlıkta almaya başladığımda yenildiğimi hissettim. Beni yenmişti. Beni onun için kovacaktı. Yalnızca o istediği için. O benden tamamen vazgeçmişti ve ben hala bir ezik gibi onu seviyordum. Elimi kalbime koydum. Canınız hiç ölüyormuş gibi yandı mı? Burnunuz tıkandığı için değil, acıdan nefes alamadığınız oldu mu? İşte böyle hissediyordum. Bacaklarım artık beni taşıyacak güçte olmadığı için kapıdan kayarak yere düştüm. Yaptıklarını görüyor, yine de onu sevmeden edemiyordum. Hıçkırıklarım odayı doldururken istediğim tek şey o an hissetmemekti. Hiçbirşey hissetmemek istiyordum. Hissedememek istiyordum. Öylesine yanmıştı ki canım, bir daha kimseyi sevmemeyi diledim. O gece, kalbim milyonlarca küçük parçaya ayrılırken Tanrı'ya dua ettim. Lütfen içimdeki bu acıyı al Tanrım! Dayanamıyorum. Bunları bilerek duymamı istemişti. Bilerek beni öldürmek istemişti. İstediğini almıştı. Dökmeyeceğimi söylediğim gözyaşları yanağımı yakıyordu. Sanki bir asit gibi tenimden kayarken herşeyimin eridiğini hissediyordum. Ellerimi yüzüme kapattım. Hıçkırıklarım duyulmayacak gibi değildi. Biraz olsun sesi bastırmaya çalıştım. Kapım çaldığında sessizce çalan kişinin gitmesini beklemiştim ama tekrar çalıp adımı seslendiğinde gözyaşlarımı elimin tersiyle silip ayağa kalktım.
"Yalnız kalmak istiyorum. Lütfen sonra gel."
"Yalnız ağlamana izin vermeyeceğim. Kapıyı aç." Yoonginin sesi kulaklarıma dolduğunda kapıyı yavaşça aralayıp onu içeri aldım. İçeri geçtiğinde kapıyı kapatıp ona baktım. Gözlerim büyük ihtimalle şişip kıpkırmızı olmuştu. Burnum da kızarmış olmalıydı. Şu an bok gibi göründüğüme adım kadar emindim. Hiçbirşey söylemedi. Beni teselli etmeye çalışmadı,ya da Ümit vermedi. sadece bana sarılıp omzuna yaslanmama izin verdi. Tek ihtiyacım olanın bu olduğunu biliyor gibiydi. Ona sarılırken bedenim şiddetle sarsılmaya başladı. O usulca saçlarımı koşarken acım daha da artmış gibi kendimi tutamadım. Ellerimi yine ağzıma kapatıp inlememi kimsenin duymaması için dua ettim.
"Ağzını kapatma. Annie gitti." Ağlamamı duymasını istemediğim kişi Jungkooktu. Annie umrumda bile değildi. Ama bunu ona söylemek yerine ona duyduklarımı anlattım. Yüzünde sinirli bir ifade belirirken bana daha sıkı sarıldı. Kapı tekrar çalındığında kafamı onun boynuna gömdüm. Kimseyi görmek istemiyordum.
"Sonra gel. Dianayla işimiz var."
"Hyung. Kapıyı aç." Taeyi duyduğumda Yoongi soran bakışlarını bana yöneltti. Onu başımla onayladığımda beni yatağıma oturtup kapıyı açtı. Görmeyi beklediğim Tae yerine Kook odaya girdiğinde arkamı döndüm. Beni böyle görmesine izin vermeyecektim. Şu an güçsüz olabilirdim, ama aciz değildim.
"Diana." Ona cevap vermedim. Onun yerine Yoongiyle konuştum.
"Gitsin buradan." Sesimin titrek çıkmasına engel olamadığım için adım seslerini işittim. Sikeyim. Görecekti şimdi. Arkadan bedenime dolanan ellerin ona ait olduğunu anladığımda beni bırakması için debelendim. Önce yaralar açıp, sonra da sarmaya çalışmasına izin veremezdim.
"B-bana dok-dokunma." Kekelemekten hiçbir zaman hoşlanmazdım. Ama şu an engel olmam mümkün değildi. Onu itmeye çalıştıkça bana daha sıkı sarılması da durumu kolaylaştırmıyordu.
"Ağlama. Orada olduğunu biliyordu. Öyle söylemek zorundaydım. Lütfen ağlama." Ona döndüm. Onunla dalga geçmek için ona baktım. Kollarını biraz gevşeterek bunu yapmama izin verdiğinde gözlerinin dökülmemiş yaşlarla parlamasını görmek beklediğim son şey bile değildi. Onu öyle görmek canımı mümkünmüş gibi daha da yakmıştı.
"Git buradan." Söylediklerimi duymamış gibi beni göğsüne yasladığında onu yumruklamaya başladım. Deli gibi vuruyordum ama hareket etmiyordu.
"Gitmeyeceğim. Beni dinlemelisin."
"Dinlemek istemiyorum. Git dedim." Beni kendinden uzaklaştırıp gözlerime baktı. Gözlerinden yaşlar düşüyordu. Uzanıp elimle birini yakalayıp silmek istemiştim ama kendimi tuttum. Zaten kolumu kaldıracak gücümü az önce tüketmiştim.
"Seni seviyorum. Sadece seni. Hayatımda yalnızca seni sevdim. Sadece buna İnan. Ama böyle olmak zorunda. Ben herşeyi halledene kadar böyle olmak zorundayız civcivim. Lütfen ağlama. Ağlaman beni öldürür." Birşey söyleyemedim. Söylediği hiçbirşeye inanmıyordum. İnanmayacaktım da. Ama öyle masum bakıyordu ki ölüyor gibiydim. Benim gibi ağladığı için burnu kızarmıştı. Belki sonra yaptığıma pişman olacaktım ama, bunu bana borçluydu. Ve borcunu şimdi ödeyecekti. Ellerimi yanaklarına çıkarıp gözyaşlarını sildim. Şaşkın bakışları o kadar güzeldi ki,nefes almayı unuttuğumu anlamamıştım. Kollarımı boynuna dolayıp ona sarıldım. Kokusunu özlemiştim. Şimdi kendi kokusuna karışmış o kaltağın kokusu da vardı ama daha çok o olduğu için buna katlanabilirdim. Sarılışıma anında karşılık verirken ben kafamı onun boynuna gömmüştüm. Canımı acıtan zaten o olsada kollarında avunmaktan başka çarem yoktu. Yeteri kadar sarıldığımızı düşününce ondan ayrılıp gözlerine baktım. Gözyaşlarımı silip onu kolundan tutarak kapının dışına çıkartırken Yoongi yapacağım şeyi şaşkınlıkla izliyordu.
"Siktir git şimdi." Bunu söylememi ikisi de beklemiyordu ama söylemeseydim aciz biri olurdum öyle değil mi? Yüzünde buruk bir gülümsemeyle odasına gittiğinde sesimi duymaması için yumruklarımı ısırıyordum. Birşeylere zarar verme isteğim hiç bu kadar çok olmamıştı. Birşeyleri parçalamam, canımı kalbimin acısından daha çok acıtmam gerekiyordu. Ben de bütün gücümle duvara bir yumruk attım. Yeteri kadar olmayınca bir tane daha ve bir tane daha. Yoongi beni durdurana kadar defalarca duvarı yumrukladım. Duvarın yerinde Jungkook varmış gibi, Annie varmış gibi, ben varmışım gibi. Ellerimin acısı dayanılmaz bir hal alınca gülümsedim. Galiba kafayı yiyordum.

Koruma|Jeon JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin