Diana Oyuna Katılıyor Mu?

2.8K 198 171
                                    

JUNGKOOK

Onu ağlarken görmemin üzerinden üç gün geçmişti. Üç gün boyunca benimle beni koruması gereken saatler hariç karşılaşmamıştı bile. Yemeğe inmiyor, odasından çıkmıyordu. Gün geçtikçe aramızın daha çok açıldığını, buzdan duvarlar örüldüğünü görüyordum. İçimden buna bir son vermek geliyordu. Çünkü çok seviyordum. Onu kendi hayatımdan çok seviyordum. Gözlerindeki yaşı görmek içimdeki birşeyi öldürmüştü. Dayanamayıp ben de ağlamıştım. Hiçbir zaman kolay ağlayan biri olmadım ama Diananın insanlar üzerinde böyle bir etkisi vardı. O gün, o sözleri söylerken Annie bizi sırf o duysun diye oraya götürmüştü. Biliyordum. Ciddi ciddi o döndüğünden beri mesaj gelmemişti. Yani mesajları atanın o olmasından şüphelenmemek İmkansızdı. Ona oynadığım oyunun sonunda herşeyi babasına anlatacak, kurtulacaktım. Ama gidip anlatamazdım. Aralarında hastalıklı bir sevgi vardı ve asla bana inanmazdı. Kanıt sunmadığım sürece. Pratik odasına bıraktığım sahte günlüğü okuduğunu görünce dudaklarım yukarı kıvrıldı. Balık oltaya geliyordu. Yavaşça kapıyı aralayıp içeri girdim.
"Başkalarının günlüğü okunmaz Annie." Yerinde zıplayarak bana döndü. Yüzünde korkmuş bir ifade vardı. Hala biraz saygısı kaldığını görmek güzeldi. Tabii buna saygı diyebilirsek.
"Günlüğün olduğunu fark edemedim." Yalan söylediğini anlamak için dahi olmaya gerek yoktu. Planladığı yalanlar konusunda mükemmeldi ama anlık olarak söylemeyi beceremezdi. Bir zamanlar aşık olduğum yüzüne baktım. Cidden. O kadar güzel değildi. Suratı boya küpüydü ve sahte sarışın olduğunu hepimiz biliyorduk. Kişiliğiyse daha beterdi. Bunu anlamak için çok geç kalmıştım ama şu an biliyordum işte. Diananın yanına bile yaklaşamazdı. Diana doğaldı. Makyaj yaptığında bile doğallığından birşey kaybetmiyordu. Civcivli pijamalarla mükemmel görünüyordu. Ve iyi bir kalbi vardı. Ona baktığınız an anlayabilirdiniz. Aklıma Diananın gelmesiyle annieyi yolcu edip şirket koridoruna çıktım. Beni koruması gerekmiyor muydu? Neredeydi? Koridorda Nam-shinle konuştuğunu görünce dişlerimi sıktım. Orospu çocuğu ona her yaklaştığında içimde fırtınalar kopuyordu. Dianaya aşıktım. Eğer ona zarar gelmeyeceğini bilseydim yanında bir saniye bile ayrılmayacak kadar aşıktım. Onu hiçbir şekilde Shin'e vermeyecektim. Gülerek konuşurlarken ona eğilip birşey söylediğini gördüm. Diananın kaşları anında çatılmış, kafasını iki yana sallayarak gitmek için arkasını dönmüştü ama stajyer onun kolunu tutup gitmesine izin vermemişti. Diana çatık kaşlarla kolunu kendine çekmeye çalışmıştı ama kurtulamamıştı. Nasıl benim olana bu şekilde davranabilirdi? Hareket ederek yanlarına ilerlediğim sırada Diananın onu tehdit ettiğini duyunca gülümsememe engel olamadım.

"Kolumu bırak yoksa elini kırarım." Shin alayla gülmüştü. Dianaysa ona öldürecek gibi bakıyordu. Yanlarına ulaştım.
"Sana kolumu bırak dedi." Bana dönüp Dianayı kendine çekmeye çalıştığında Dianayla gözgöze geldik. Gözlerinden ateşler çıktığı için ne söylemiş olduğunu merak ettim ama düşünmekle oyalanamazdım. Oğlanın kolunu tuttuğu elinin parmakları beyazlamıştı. Çok sıkı tutuyor olmalıydı. Sevdiğim kadının canını yakıyordu.
"Sizi ilgilendirmez Sunbae. Bu bizim aramızda." Sinirle güldüm.
"Siz diye birşey yok." Aynı şekilde karşılık verdiğinde Diana kolunu çekiştirdi.
"Shin-ah bırak kolumu dedim." Kafasını iki yana salladığında kendimi tutamayıp ona bir yumruk savurdum. Sağ tarafa savrulurken Dianayı elimden kurtarıp kendime çektim. Diana çok şaşırmıştı ama yaptığıma sesini çıkartmadığına göre ona kötü birşey demiş olmalıydı öyle değil mi.
"Bir daha onun çevresinde görmeyeceğim seni. Beni anladın mı?" Shin çenesini tutarken güldü.
"Yoksa çıkış yapmamı mı engellersin?" Dianayı kolumun altına alırken pratik odasına doğru yöneldim.
"Hayır. Ağzını burnunu kırarım."

Pratik odasına girip kapıyı arkamızdan kapattığımda Yoongi hyungu burada tek başına otururken görmeyi beklemiyordum. Ama herşeye şahit olduğu gibi buna da olması sorun değildi.
"Sana ne söyledi?" Alaycı bir bakış atıp Yoonginin yanına oturdu.
"Ne söyledi dedim?!" Cevap vermedi. Kollarını göğsünde birleştirip bana meydan okuyan bir bakış attı.
"Sana ne?" Gözlerimi devirdim. O gün de bana sarılmış,sonrasında siktirip gitmemi söylemişti. Şimdi onu kurtarmama izin verip onu neden kurtardığımı söylemiyordu. Psikolojisi bozulmuş olmalıydı.
"Diana. Lütfen." Oflayıp bacak bacak üstüne attı. Mini eteği anında yukarı kıvrılmış,güzel bacaklarını gözler önüne sermişti.
"Annienin ne kadar güzel olduğunu ve senin yanında güzelliğinin harcanacağını söyledi." Bunda birşey yok der gibi ona baktım.
"Sonra da onun yanında asla harcanmayacağımı, onu kabul ettiğim takdirde mükemmel günler ve geceler geçireceğimizi söyledi." Geceler kısmının üstüne bastığı için ne demek istediğini anlamıştım.
"Orospu çocuğu!" Yoongi Hyung beni başıyla onaylayarak küfrüme katıldığını belirtti.
"Onu sikeceğim." Ayaklandığı sırada ben de kapıya dönünce Diana kollarını omuzlarımıza atıp bizi durdurdu.
"Napıyorsunuz siz?" Bunu yapmak için parmak uçlarında yükselmesi gerekmişti ve bize tutunmasaydı büyük ihtimalle dengesini kaybedip düşerdi. Onun çok sevimli olduğunu düşündüm. Ama düşünmem gereken daha ciddi bir konu vardı. Sevdiğim kadını taciz etmişti o orospu çocuğu!
"Gidip ağzını burnunu kıracağız."
"Onu öldüreceğim." Bizi çekiştirip koltuğa oturttu ve kendisi kapıya yaslandı.
"Hayır hiçbirşey yapmayacaksınız." Kaşlarımı çatıp ona baktım.
"Bir, bunu yaparsanız kendini koruyamayan biri konumuna düşerim. İki,siktiğimin Jeon'u bunu yapmak sana düşmez."
"Ne demek bana düşmez sonuçta sen benim..." devamını getiremeden sustum. Ne diyecektim? Sevgilim mi? Sevdiğim kadın mı? Her türlü oyun oynadığımı ona söylemek zorunda kalırdım ve o da gidip Annienin karşısına çıkar hayatını tehlikeye atardı. Derin bir nefes aldım.
"Ben senin ne, Jungkook?" Başımı yere eğdim. Yaklaşıp çenemi tutarak ona bakmamı sağladı. Tenim dokunuşunun özlemiyle yanarken ona ciddi bir şekilde bakmakta zorlandım.
"Sana neyin olduğumu söyleyeyim, güzelim." Güzelim mi? Bunu benim ona söylemem gerekirdi. Ama midemde uçuşan kelebekleri susturmaya çalışıyordum.
"Hiçbirşeyim. Benim için beni eski sevgilisini gördüğü ilk anda aklından çıkarıp, ayrıldığımız gün ona koşan ve korumam gereken bir veletten başkası değilsin." Sözleri karşısında kalbim tekledi. Öyle değil demek istedim. Ama onun açısından görünen aynen buydu. Onun için endişelenmeseydim onu bırakır mıydım? Onu çok seviyordum. Çok seviyordum. Kalbim parçalanırcasına seviyordum. Ama o artık benden nefret ediyordu öyle değil mi? Sonra ellerini farkettim. Parmakları kırmızıydı, yara olmuştu. Bu ne zaman olmuştu lan? Elini tutup baktım.
"Bu nasıl oldu?" Omuz silkti.
"Seni ilgilendirmez." Beni delirtecekti cidden. Kapıdan çıkıp giderken onu durduramadım çünkü Hyung beni yerime oturttu.
"Sen yaptın."
"Ne?"
"Elini o hale sen getirdin." Hiçbirşey yapmamıştım.
"Hyung, saçmalama. Ona dokunur muyum?" Kafasını iki yana salladı.
"O gece sen gittikten sonra duvarı yumrukladı. Sikeyim. Ona çok zarar veriyorsun. Ona oyunu söyle ve sana yardım etmesine izin ver." Onu başımla reddettim. Tehlike altında olmasını istemiyordum. zaten bunu kabul etmezdi.
"Senin onu sevdiğine inanırsa, oyuna devam etmene izin verecektir."

Koruma|Jeon JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin