Giriş

12.4K 422 197
                                    

Çalan alarmıma küfürler ederek yataktan kalktım. Sanırım uzun zamandır ilk kez bu kadar erken uyanıyordum. Komodinin üstünde duran telefonumu alıp mesajlarımı kontrol ettim. Eric Hyung bana bir iş bulmuştu ve 1,5 saat içinde görev başında olmam gerekiyordu. Dolabımdan lacivert crop sweatshirt ve açık renk yüksek bel bir mom jean alıp üzerimi değiştirdim. Bana kalırsa pijama ya da eşofman tercih ederdim ama ayıcıklı pijamaları olan bir korumayı kimse ciddiye almazdı öyle değil mi? Gerçi 1,60 boyundaki bir korumayı da ciddiye alan yoktu. Sanki ailem yıllar öncesinden narin bir yapıda olacağımı anlamış gibi bana Diana ismini vermişti. Bir prensesin ismini taşıyor olmama rağmen boyum haricinde bir prensesle uzaktan yakından alakam olamazdı. Bu da seçtiğim meslekten belli oluyordu sanırım.

Şu sıralar gece mavisine boyadığım saçlarımı tepeden at kuyruğu yapıp dolgun dudaklarımı nemlendirdikten sonra hazırdım. Korumalar makyaj yapmazdı. Bunun hepsinin erkek olmasıyla büyük bir ilgisi vardı ama bu konunun üzerinde fazla durunca sinirleniyordum. Büyük, lacivert gözlerim ve uzun kıvrık kirpiklerim yüzünden zaten makyajsızken de makyajlı gibi görünüyordum. Sinirlendiğimde ya da uyandığımda pancar moruna dönen yanaklarımınsa hiç yardımı olmuyordu.

Telefonumu ve küçük sırt çantamı elime alıp odamdan çıktım. Kahvaltı yapmayı pek sevmediğim için her sabah bir elma yiyerek güne başlıyordum. Bugün de böyle olmasında bir sorun yoktu. Elmamı ısırırken hyungun attığı konuma ve korumalığını yapacağım kişinin bilgilerine biraz göz gezdirdim. Jeon Jungkook. Hani şu dünyaca ünlü Bts grubunun maknaesi olan. Bütün dünyadaki neredeyse her bir genç kızın kalbini tir tir titreten mükemmel sesli Jeon Jungkook. En yakın arkadaşım onun koruması olacağımı duysaydı bugünden itibaren kuyruğum gibi gezmeye başlar, hatta ne istersem anında yapardı. Neyse ki bu gizli kalması gereken bir işti ve ben tam bir profesyonel olduğum için ona söylememiştim. Ona söylemememin  nedeni kesinlikle deli ısrarlarını tahmin edebiliyor olmam değildi. Elmamı bitirdikten sonra beyaz nikelarımı ayağıma geçirip evden çıktım. Şimdiyse BigHit'e gidene kadar bir sürü toplu taşıma aracına binip kaybolmamam gerekiyordu. Umarım başarabilirdim.

Şirketin önüne geldiğimde Eric Hyung'a mesaj attım. Beni gelip almazsa korumaların beni içeri alacağını hiç sanmıyordum. Buraya her an girmeye çalışan binlerce genç kız vardı ve onlardan biri olmadığımı söylesem de inandırabileceğimi sanmıyordum. Kapının önünde hyungun civciv sarısı saçlarını gördüğümde yüzümde oluşan tebessümü gizlemeye gerek duymadım. Onu çocukluğumdan beri tanıyordum ve bu bana bulduğu yedinci işti. Ve şu ana kadar bulduğu en ciddi iş. Daha öncekilerde koruyacağım insanlarla asla anlaşamayıp onları neredeyse kendim dövecek raddeye geldiğim için onu çok mahçup etmiştim. Eğer ödemem gereken bir kiram olmasaydı bana bu işi bulmayacağına emindim. Ama yalnızca beş yaşındaki bir kız çocuğun atabileceği sevimli bakışlarım ve neredeyse ayaklarına kapanıp yalvarmam sayesinde bana parası mükemmel olan bu işi bulmuştu. Gülümseyerek bana doğru gelip kollarını iki yana açtığında düşüncelerimden sıyrılıp kollarının arasına girdim. Hyungu kendi babammış gibi seviyordum ve o da beni küçük kızı Mi Cha'dan ayırmıyordu.
"Geç kalacaksın diye çok korktum. Hadi içeri geçelim." Onu başımla onaylayıp beni yönlendirmesine izin verdim. Büyük cam kapıdan içeri girerken etraftaki insanlara baktım. Her biri çok şık giyimli birkaç kadın bütün kıyafetlerimin toplamından pahalı olduğunu tahmin ettiğim topuklu ayakkabılarına zarar gelmesinden korkmadan koşuşturuyordu. Şayet o kadar pahalı ayakkabılarım olsaydı onları ellerime giyer, her türlü şeyden korumak isterdim. Büyük ihtimalle o yüzden bu kadar pahalı ayakkabılarım yoktu. Hyung beni bir odaya çekiştirirken hafifçe fısıldadı.
"Diana, bu seferki çok ciddi. Lütfen bunu mahvetme. Bu benim de kovulmama sebep olur." Küçük gözlerine güven verici olduğunu düşündüğüm bir bakış attım. Benden şüphelenmekte haklıydı. Ama bu beni yine de birazcık kırmıştı.
"Merak etme Hyung. Bu işi mahvetmemeye çalışacağım." Bana son kez gülümseyip kapıyı çaldı ve cevabı beklemeden beni de arkasında sürükleyerek içeri girdi.

Masada oturan 7 idol ve arkalarında ayakta duran diğer idolleri gördüğümde yüzümü sabit tutmaya çalışsam da başarılı olup olamadığımı bilmiyordum. Çünkü an itibariyle Bts ve Exoyla aynı odadaydım. Bts için zaten hazırlıklıydım ama Exo burada ne arıyordu?
"Size bahsettiğim tanıdığım.Tanıştırayım,Diana.Bts. Çocuklar, Diana Jungkook'un  kişisel korumalığını yapacak." Jungkook ve diğer herkes beni dikkatle süzerken arkalardan bir kahkaha sesi duymamla başını Exo'nun maknaesi Oh Mükemmel Sehun'a çevirdim. Gerçekte daha yakışıklı olduğuna yemin edebilirdim.
"Ne? Bu ufak tefek kız mı Kook'un koruması olacak yani hahahahahahahahaa. Hyung. Hahahahahaha." Söylediklerini duymamla kaşlarım havalandı. Evet. Yine aşağılanıyordum. Bu sefer Oh Sehun tarafından. Hani şu mükemmel olduğunu düşündüğüm. Konuşmamak için dudaklarımı birbirine bastırıp ona boş bakışlar attım. Ne düşündüğümü anlamaması gerekiyordu.
"Ufak tefek olması seni aldatmasın Sehun-ah. Diana işinde çok iyidir." Eric Hyungun sözleri üzerine gözlerimden kalpler çıkmıştı. Oh artık eskisi kadar mükemmel bulmadığım Sehun ellerini karnına koyup gülmeye devam etti. O hariç kimse gülmüyordu.
"Hyung. Şakayı bırak da gerçek korumayı çağır. Hahaha çok güldüm gerçekten." Evet. Sabrım tükenmişti. Durduğum yerde dikleşerek gözlerimi üstüne diktim. Pek sabırlı biri değildim ve az sonra bunu herkes öğrenecekti.
"Sehun-ah. Şaka yapmıyorum. Çocuklar, Jungkook. Onunla tanışın." Bts üyeleri tek tek yanıma gelip benimle tokalaşırken onlara biraz gülümsemiştim. Daha fazlasını yapmak isterdim ama sinirliydim. Jungkook gülümseyerek bana bakıp konuştuğunda biraz şaşırsam da bozuntuya vermedim.
"Nice to meet you Diana."
"Nice to meet you MR. Jeon." Yabancı olduğumu bildiği için benimle İngilizce konuşması büyük bir kibarlıkta ama zaten ana dilim gibi Korece konuşuyordum. Tabii bunu bir süre Oh Sehun'un bilmemesi işime gelirdi. Çünkü hakkımda ileri geri konuşurken onu anlamadığımı sanmış olmalıydı ve anladığımı yüzüne vurmak gerçekten çok hoşuma gidecekti. Hyungun işaret ettiği koltuğa oturup sessizce bana verilen dosyayı inceledim. Jeon Jungkook üç aydık o kadar fazla ölüm tehditi alıyordu ki artık korkmaya başlamıştı. Çünkü ona ölüm tehditleri yağdıran kişi her zaman nerede ve ne yapıyor olduğundan bir şekilde haberdar oluyordu. Yurtları böcek ya da gizli kameralara karşı on kez aranmıştı. Şirkette neredeyse herkes sorguya çekilmişti ama bunu yapanı bir türlü bulamıyorlardı. Benim görevim bu sorun çözülene kadar olası bir saldırıda ona kalkan olmaktı. Ona ateş edilirse kurşunun önüne atlayacak, bıçak çekilirse onun yerine bıçaklanacaktım. Olası bir kavgada olan herşey bana olacaktı ve böylece yetenekli maknae sapasağlam bir şekilde ödülden ödüle koşacaktı. Sürekli yanında olacağımdan Armylerin beni parçalamaması için menajerlerinin asistanı gibi davranacaktım. Buraya kadar herşeyi anlıyor ve kabul ediyordum ama onlarla aynı yurtta kalmak beni pek memnun edeceğe benzemiyordu. Yanlış anlamayın, hepsi çok yakışıklıydı ama benim kalbim vardı canım. Bunu hyungumla yalnızken konuşmak iyi olacaktı.
"Herşey anlaşıldıysa artık dağılıp pratiğe başlayabilirsiniz." Hyungun  konuşmasıyla hepimiz ayaklandık. Odadan çıkıp kapımın önünde bekleyeceğim sırada tekrar Oh Sehunun konuştuğunu duydum.
"Seni koruyabilir mi bilmiyorum Kook ama dolgun dudaklarının tadına bakmak isterdim." Hışımla onlara doğru dönüp ellerim masanın üstünden onun iki yanına koyup eğildim. Gözlerinin içine bakarken tısladım.

"Eğer biraz daha konuşursan kesinlikle tadına bakacaksın." Suratında beliren çapkın gülümseyişe aldırmadan ekledim.
"Yumruğumun." Kapıyı arkamdan kapatarak onu şaşkınlığıyla başabaş bıraktım. İçeriden gülüşme sesleri geldiğini duyduğumda dudağımın kenarı alayla yukarı kıvrıldı. Şimdi sana gülüyorlar Oh Embesil Sehun.

Koruma|Jeon JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin