🤍
🤍
İç açan bembeyaz odada gözlerimi gezdirdim tekrardan. Arkasında 'Ben en iyisiyim!' dercesine haykıran çerçevelerce diplomasının asılı olduğu doktorumla göz göze geldik tekrar. Az önce artık ömrümün sonunda olduğumu açıkça söylemişti. Ne yapacağımı bilmiyordum.
"Belki bir gün, belki üç ay, belki bir yıl daha yaşarsın, bunu ben bilemem ama raporlara göre böyle giderse çok yaşayamazsın Asiyeciğim. Vücudun çok yıpranmış. Bir ameliyat daha yapılırsa masada kalma ihtimalin %98. Değil ben, bu sorumluluğu kimse almaz. Bu saatten sonra tek yapabileceğin stresten uzak durmak. Bir an önce kalp nakli listesine adını yazdır." demişti.
Küçükken zaten bu kız en fazla yirmi yıl yaşar denilmişti ve şu an yirmi dört yaşımdaydım. Onları yanıltmayı çok isterdim ama bir nevi haklı çıkmışlardı.
Hatta bir doktorum yaklaşık altı yıl önce aileme 'Bu kalple bu yaşa gelmiş olması bile bir mucize.' demişti. Yani demek istediğim şu an hiç şaşırdığım bir sonuç değildi ama yine de insanın içinde her zaman bir umut oluyordu iyiye dair ve az önce benim o küçük umudumun ışığı biraz daha sönmüştü sessizce.
Hastaneden çıktığımda sessizce bir banka oturdum. Eee ne yapacaktım şimdi? Ailem ne olacaktı? Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken çalan telefonumla dikkatim oraya kaydı.
Annem arıyordu. Bu sesle konuşsam hemen anlayacağı için meşgule attım ve duygularımı yok sayıp, az önce öleceğimin haberini almamışım gibi gayet rahat bir şekilde hastaneden çıktım. Evimize yakın olan hastaneden kısa bir yürüyüşler eve vardığımda kapıyı çaldım.
İçerideki koşuşturmanın arasından birinin beni duymuş olmasını umarak bekliyordum. Bir anahtarım yoktu ve daha önce de hiç ihtiyacım olmamıştı hatta bana anahtar yaptırmak istediklerinde onlara bunun gerekli olmadığını ifade etmiştim, belki de o zamanlar hissetmiştim burada fazla kalıcı olmadığımı.
Beklemelerimin sonunda kapıyı ağabeyim açtığında biraz şaşırarak "Ağabey? Hayırdır ne bu hal?" deyip gülerek içeri girdim. Onun tarzı genelde bol, eski, rengi solmuş tişörtler ve dizi çıkmış, eski eşofmandan oluşuyordu.
Şu an gördüğüm kadarıyla üzerinde siyah bir takım elbise vardı ve işin tuhaf tarafı çok yakışıklı olmuştu. Kara saçlı, kara gözlü, kirli sakallı ve yirmi altı yaşında genç bir erkek olmasına rağmen bazen saçı sakalı ağarmış dedeler gibi davranıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEN ASİYE
RomanceKaşlarım şaşkınlıkla havaya kalkarken "Abla bu ne?" diyebildim sadece. Meryem abla ise yüzünde küçük bir tebessümle "Aç içini anlarsın. Ömer "Evlenme teklifi ettim ama yüzük alamadım içimde kaldı, bunu bari son anda yetiştir." dedi. Ben de getirdim...