🤍
🤍
Uçurumun kenarına ayaklarımı sarkıtarak oturmuş, gözlerim kapalı bir halde rüzgarı dinliyordum. Şalımın uçları ve feracem esen rüzgarla dalgalanıyordu.
Tek gözüm kapalı güneşin arkasına saklanmaya çalıştığı bulutlara ellerimle ulaşmaya çalışıyordum. Burası benim en mahrem yerim olduğu için içimde çok garip bir huzur vardı. Hani bir film karesindeymişsiniz gibi hissettiğiniz anlar olurdu ya? İşte tam o anlardan birinde gibiydim.
Hatta bu anı kavanoza koyup saklamak istiyordum. Sanki tüm dertlerimi rüzgar alıp götürmüştü de kuş kadar hafif kalmıştım.
Zaten ortamıyla bile iç ferahlatıyordu. Yemyeşil ve yer yer neredeyse dize kadar gelen otlarla kapalıydı Koca Tepe. İçerisinde endemik bitkilerin de bulunduğu, çeşit çeşit ağaçlarla donatılmış ormanlık bir alanda bulunuyordu.
Burası bize annemin babasından miras kalmıştı. İlk başta kırık dökük, harabe bir avcı kulübesi olsa da babamın isteğiyle yıkılmıştı.
Onun yerine Hakan ormanın atmosferine uygun çok güzel bir dağ evi tasarlamıştı. Babam buranın yapımını titizlikle takip etmişti ve en sonunda ise ailemize uygun olarak üç odalı şirin ahşap evimiz tamamlanmıştı.
Aslında durumumuz çok iyi değildi o zamanlar çünkü hastane masraflarım babamın kazancının yarısından fazlasını alıp götürüyordu. Babam dişinden tırnağından arttırıp burayı babasının ölümüyle fazlasıyla sarsılan anneme hediye etmişti.
İnsanmış kalabalıkmış falan pek sevmezdim. Ben doğa insanıydım. Burayla en son tanışan ben olmuştum ama en çok seven de ben olmuştum.
Etrafta yaşam alanı bile yoktu burada. Ayrıca mevsimsel olarak geyikler ta avlumuza kadar geliyordu. Hatta bir kere onları beslediğimiz için alışkanlık haline getirmişlerdi.
Hastaneden çıkıp çıkıp buraya gelmek istiyordum ve durumum iyiye gitmeye başlayınca doktorumun izniyle kısa bir süreliğine gelip görmüştüm. Zorlu kalp ameliyatı sürecimden sonra taburcu olup burada stresten uzak bir iyileşme süreci geçirmiştim tabi arkadaşımın vefatına kadar.
Hatırladığım anılarla kalbim sızlarken elimi gökyüzünden indirdim ve ayaklarımı sarkıttığım uçurumdan çekerek yavaşça ayağa kalktım. Ağabeyimle henüz konuşmamıştık. Çünkü benden kaçıyordu. Zaten o kahverengi gözlü adamla kafam allak bullak olmuştu. Burada ne işi vardı onun.
Keyfim iyice kaçmaya başlamıştı çünkü uzun zamandır içeridelerdi. Hayır yani ben de ne aptaldım! Bula bula ağabeyimin arkadaşını mı bulmuştum? Şaka gibiydi gerçekten!
Ağabeyim düştüğüm zaman direkt benim telaşıma düştüğü için ve adama sırtı dönük olduğu için de yüzünü görmemişti doğal olarak. E ben de ağabeyimin arkadaşlarını tanımıyordum sadece birkaçının ismini biliyordum onlar da küçüklükten beri yakın olan iki üç arkadaşını. Onlar da küçükken arada bir ağabeyimle beraber hastaneye ziyaretime geldikleri içindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEN ASİYE
RomanceKaşlarım şaşkınlıkla havaya kalkarken "Abla bu ne?" diyebildim sadece. Meryem abla ise yüzünde küçük bir tebessümle "Aç içini anlarsın. Ömer "Evlenme teklifi ettim ama yüzük alamadım içimde kaldı, bunu bari son anda yetiştir." dedi. Ben de getirdim...