Ömer Sayar
"Öhöm öhöm, Ömer bey?" İçeri giren asistanla daldığım çizimden kafamı kaldırdım. Bu kız kapıyı çalmış mıydı? "Söyle Sema." Sema bugüne kadar değiştirdiğim üçüncü Asistanımdı. Eğer o da diğerleri gibi laubali ve sürekli dibimde dolananlardan olsaydı şuan burda olmazdı.
Usturuplu giyimi ve işindeki ehilliği ile iki senedir mimarlık büromda asistanlığımı yapıyordu.Sema masama biraz daha yaklaşıp "Ömer Bey, anneniz aradı. Size ulaşamamış. Ben burda olduğunuzu ve çalıştığınızı söyledim. Kendisini aramanızı söyleyip kapattı efendim" dedi. Sema'dan bakışlarımı çekip 'Allah Allah annem bu saatte beni aramazdı hayırdır inşallah' diye geçirdim içimden. Benden bir cevap bekleyen asistanıma "tamam sen çıkabilirsin" dedim ve şarjı çoktan bitmiş olan telefonumu L seklindeki masamın bitişiğindeki prize taktım ve açma düğmesine basıp açılmasını bekledim.
Telefon açılırken sabahtan beri kafamı çizimime gömdüğüm için tutulan boynumu sağ sol yaparak kütlettim ve biraz rahatlamayı umdum. Sonunda telefon açılırken hemen rehbere girip annemi aradım. İkinci çalışta telefon açılırken "oğlum kaç saattir sana ulaşmaya çalışıyorum, neredesin?" Diyen annemle biraz daha şaşırdım. Benim pamuk annem neden kızmıştı ki şimdi?
"Hayırdır Seniha Sultan? Ne bu telaş? Kimseye bir şey olmadı değil mi? Bak korkutma beni."
Annem biraz soluklanıp devam etti. "Hayır benim unutkan oğlum. Ben sana iki gün önce ne dedim? Bugün çocukluk arkadaşım, eski dostum merhume Züleyha'nın kızı evleniyor, nasıl unutursun? Evden de erken çıkmışsın biz daha kalkmadan, konuşamadık.." Benim kafama daha yeni dank ediyordu söyledikleri. Doğru ya, bugün düğün vardı! Hemen sonra da çok önemli bir toplantının bugüne ertelendiği ve bir saat sonra başlayacağı da aklıma gelince herşey çorba oldu bende. Annem benden ses gelmeyince "oğlum, Ömer'im orda mısın?" Diye seslendi. Hemen kafamı toplayıp "buradayım anneciğim" deyip seslice bir soluk verdim. Annem "ne oldu bir tanem iyi misin?" Dedi. Gülümsedim.Nerede bana az önce kızan kadın, nerede şimdi endişelenen kadın? Benim annem böyleydi işte, onu bu yüzden çok seviyordum. Hayatta kimseyi sevemeyeceğim kadar çok... "Annem iyiyim ama birşey söylemem lazım sana. Benim bugün önemli bir toplantım var, bensiz gitseniz? Şeyma ile beraber taksiyle gider gelirsiniz olmaz mı?"
"Oğlum Şeyma da gelemiyor ki! Selim biraz hasta gibi, daha da kötü olmasın diye evde kalalım dedi. Sen de gelemeyeceksen ben tek başıma gideceğim maalesef. Yapacak bir şey yok, madem toplantın var ne yapalım?" dedi sultanım. Biraz da benim unutkanlığım hakkında söylendi tabii... Kıvrılan dudaklarımla dinlediğim annemi sonunda Allah'a emanet edip telefonu kapattım.
Aslında iyi olmuştu bu toplantı işi, ben ne yapacaktım tanımadığım insanların düğününde Allah aşkına? Tamam annemin dostu ahiretliği olan kadına saygım sonsuz ama yinede sevmiyordum böyle düğün olaylarını. Mesela ben evlensem, ki böyle birşeyi uzun bir süre düşünmüyordum, sade bir nikahla bitirirdim işi. Aman bana ne ya? Biran önce toparlanıp toplantıya gitmem lazımdı. Bu İstanbul trafiğinde zaten anca yarım saate varırdım.
Hemen eşyalarımı toplayıp çizimlerimi de klasörüme yerleştirdikten sonra ceketimi alıp odadan çıktım. Sema'ya da öğle yemeğine gitmesini ve en fazla üç saat sonra döneceğimi söyleyip çıktım.***
Rabia Özsoy
Talha abimi evden uğurladıktan sonra hemen hazırlıklara başladık. Tabii ki ben başlayamadım; çünkü teyzemle kuzenim el birliğiyle beni odama kovdular. Daha kendim için hazırlanmamın erken olduğunu söylesem de dinlemediler. Zaten bir haftadır dip bucak temizlik yaptığımızdan ve dün de börekleri, dolmaları, sarmaları ve tatlıları hazırladığımızdan yapacak pek birşey kalmamıştı ama benim sevgili süt annem muhakkak yapacak birşeyler bulurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RABİA "Aşk-ı LaL" [✔️]
Spiritualİslâmi bir aşk romanı, tamamlandı. Genç yaşta ailesini kaybeden Rabia, zorlu bir hayat geçirip, sonunda rahata kavuşacağını düşündüğü sırada, başına gelenler yüzünden kendini bambaşka bir kaderin içinde bulur. Kaçtığını sandığı kaderin, ona çizdiği...