2•affetmeyi düşünmek•

3K 163 13
                                    

“Çok güzel oldun Jennie. Elbisene bayıldım. Rengi de sana çok yakıştı.”
Jisoo beni baştan aşağı süzüp tatminkâr bakışlar atıyordu. Son kez aynaya dönüp baktığımda ben de kendimden memnun olduğumu fark ettim.
“Ah, sevgililer gününde tanıştık. Belki de bu bir işarettir.” diye mırıldandım. Terleyen ellerimi birbirine bastırıp kendimi telkin etmeye çalıştım. Uzun zamandır biriyle buluşmadığım için kendimi gergin hissediyordum. Derin derin nefesler alıp vermeye başlamıştım. O sırada Jisoo yanıma gelip elini omzuma koydu.
“İyi geçecek Jennie. Endişe etme ve kendini beklentiye sokma. Akışına bırak.” Kafamı usulca sallayıp çantamı aldım ve ofisten çıktım. Asansöre doğru giderken ayaklarım geri geri gidiyordu sanki. Kendime cesaret vermeye devam ederken Jisoo'nun güven dolu bakışları beni rahatlatıyordu. Zemin kata indiğimizde telefonu bir daha elime alamam düşüncesiyle kızlara yazmak için konuşma grubuna girdim.
“Seulgi, Sooyoung... Yanına gidiyorum, bana şans dileyin.”
Mesajı atar atmaz cevaplarını beklemeden telefonu cebime attım. Dışarı çıktığımda arabasına yaslanmış, dünyanın en yakışıklı erkeği olduğundan bir haber şekilde beni bekliyordu. Özenle yaratılmış gibi duran bu adama karşı koymak imkânsızdı. Heykel gibiydi ama güldüğü zaman içinizde bir şeyler yer değiştiriyordu.
“Selam.” deyip yanağına ufak bir öpücük kondurdum. Bana selam vermeyi es geçti.
“Nasılsın Jennie? Biraz bekledim seni.” Ne diyeceğimi bilememiştim ama umursamadan konuşmaya devam ettim.
“Bekleyecek misin diye kontrol ettim diyelim.” dedim muzip bir tavırla.
“Ben kimseyi beklemem ama az önce seni yarım saat bekledim.” Dışarıdan değil içeriden de heykel gibi olduğu konusunda karar kılmıştım.
“Nereye gideceğiz?” diye sordu etrafına bakınarak. Elimle ilerideki Starbucks'ı işaret ettim.
“Burada otururuz diye düşündüm. Fazla uzağa gitmemize gerek yok. Zaman kazanmış oluruz.” Kafasını sallayıp yanımda yürümeye başladı.
“Gelmeyeceksin sandım. O kadar bekleyince...”
“Ben işten çıkmaya mecburum yani elbet gelecektim asıl sen gelmeyebilirdin.” dedim en sonunda.
“Üşüdüm. O yüzden böyle söylüyorum.” Gülmüştü. Gülünce güzeldi, heykelken değil.
“Arabanın içinde bekleseydin.” diye söylendim kapıyı ittirirken.
“Beni görmezsin diye düşündüm.” Yakınımda olduğu için kokusunu rahatlıkla alabiliyordum. Güzel bir parfüm kokusuydu. İstemsizce kendi ten kokusunu merak etmiştim.
“Ne içeceksin?” Öneri için sorduğunu düşünüp menüdeki tüm içeceklerin özelliğini sıraladıktan sonra kasiyere americano demesi sinirimi bozmuştu. Her zamanki kış favorim olan chai tea latteyi elime alarak yer seçtim ve böylece uzun bir sohbetin kapısını aralamış olduk.
...
Ertesi gün ofisin ağır kapısını itmek bile moralimi bozmamıştı. Mutluydum, gülüyordum. Sandığımın aksine buluşma iyi geçmişti. Jisoo, kahvesi elinde beni bekliyordu.
“Nasıl geçti?” Kahvesini masaya bırakıp sandalyesini yakınıma çekmişti. 
“Gayet iyi.” dedim gülerek. Kahkaha atıp elini omzuma vurdu.
“Yüzüne bir bak. Söylemesen de anlamıştım zaten. Sevindim.”
Jisoo ile benim halime gülerken Chaeyoung'un kapıyı ittirmesiyle o neşeli halimiz kaybolmuştu. Suratı tam anlamıyla bok gibiydi. Yarım ağızla günaydın dedikten sonra mutfağa uğradı. Sandalyemi ters çevirip Chaeyoung’a bakmaya başladım.
“Hala barışmadınız mı?” dedim sıkılgan bir tavırla.
“Ben yazmazsam hayatta yazmaz bana. Ama bu sefer ben de yazmayacağım, bitti.”
“Baya baya sevgililer gününde ayrıldınız yani. Çok garip.” diye mırıldandım. Çayını eline alıp odasına giderken onun için üzüldüğümü fark ettim. Değişik bir kızdı evet ama üzülmeyi hak etmiyordu, bunun bilincindeydim.
İşlerimiz şans eseri erken bittiğinde Jisoo ile kendimize birer kahve yapıp sohbet etmeye karar verdik. Kahvesini önüne koyarken bana kısa bir şekilde teşekkür edip bacak bacak üstüne attı.
“Jennie, ne olduğuna inanamazsın.”
“Siz buluşmuştunuz değil mi? Nasıl geçti?” dedim ilgili görünerek.
“Tam yemek yerken bir anda eski sevgilim aradı. Busan'dan bir arkadaşım, sonra ararım diye geçiştirdim ama o anki halimi görmen lazımdı.” Şokla karışık gülmeye başlayınca Jisoo da bana eşlik etti.
“Arayacak zamanı bulmuş.” diye söylendim. Kahvesinden bir yudum alıp konuşmaya devam etti.
“Aslında kötü bir şekilde ayrılmamıştık yani birbirimizi aramaya hala yüzümüz var. Hoş, onun biraz çekinmesi gerekir ama... Affedilmeyecek büyük sorunlar olmamıştı aramızda.”
Aniden aklıma kendi eski sevgilim gelmişti. Onun beni aramaya yüzü olamazdı. Beni iğrenç bir durumun ortasında bırakıp gitmeyi seçmişti.
“Benimki gibi bir hikâyen yok, ne güzel.” diye mırıldandım. Hala aklıma geldikçe içimde bir yerlerin oluk oluk kanadığını hissediyordum.
“Evet, sizinki kötü bir ayrılık olmuş.”
“Biliyor musun Jisoo? Onu affetmeyi çok isterdim çünkü affetmemek de benim için çok büyük bir yük şu an. Rowoon'un tavırlarını da bazen onunla kıyaslıyorum ve Rowoon'a haksızlık ediyormuşum gibi geliyor.” Alt göz kapağımda biriken yaşlarımı geriye itip titreyen sesimin düzelmesi için hafif bir şekilde öksürdüm.
“İnan bana, birini affetmiş olmanın rahatlığı hiçbir şeyde yok Jennie. Umarım onu bir gün affedebilirsin.”
Haklıydı. Lisa'yı affetmedikçe asla mutlu olamayacaktım. Lisa'yı bağışlamalıydım, hem de tüm riskleri göze alarak...

twinge • jenlisaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin