Lisa'yla çıkarken en büyük hayalimiz kendi işimizi kurmaktı. Ufak da olsa bir ajans veya kurs açmayı hayal ederdik hep. Ve şu an, az sonra yanımda oturacak ve birlikte çalışacak olma fikri bile beni terletiyordu. Teknik olarak benimle çalışmayacaktı, Jisoo ile çalışacaktı ama aramızda oturacak olmasının bilinci bile göğsümün alevlenmesine sebep oluyordu.
“Jennie, iyi misin sen? Suratın kıpkırmızı olmuş.” Jisoo'ya durumu daha geniş bir vakitte anlatmak istediğim için sorusunu geçiştirdim. En iyisi tuvalete gitmek diye düşünerek ayağa kalktım. Koşar adım tuvaletin kapısına ulaştığımda ateşimin çıktığını hissettim. Hemen elime biraz su alarak boynumu ıslattım. Üzerime giydiğim dar ve ince bluz hafif ıslandığında göğüslerim daha da ortaya çıkmıştı. Kendime lanet okuyup ıslanan yerlerimi kuruladım ve tuvaletten çıktım.
Koridorda yürürken ellerimi gerginlikle kavuşturdum. Derin nefesler alarak koridoru bitirdiğimde gördüğüm manzara bir saniyeliğine başımın dönmesine sebep oldu. Bay Song, Lisa'nın elini sıkmak için nazikçe eğilmişti. Lisa'nın üzerinde dar ve siyah bir kumaş pantolon, üst kısmında ise beyaz ince bir bluz ve siyah geçişleri olan gri bir ceket vardı. Gri ve kahverengi arasında gidip gelen saçlarına ek saç takmıştı ve tepeden bir at kuyruğu yapmıştı. Altındaki ince topuklu ayakkabıları görmezden gelmeye çalışarak Lisa'yı gözlerimle yemeyi sonlandırdım. Masama doğru geçip bilgisayar çantasını masanın üzerine, motor kaskını ise sandalyeme koymuştu. Birbirinden güzel yüzüklerle kaplı geniş elleri saçına gitti. Önce at kuyruğunu biraz sıktı. Daha sonra kaküllerini düzeltti ve gözü benim olduğum yöne kaydı. Bana bakınca altımda bir sızlama hissettim. Öyle görünüyordu ki ıslanan sadece göğüslerim olmamıştı.
“Gelsene Jennie.” Bunu Jisoo'nun söylediğini idrak edebiliyordum ama beynim hareket etmeme izin vermiyordu. Ah Tanrım, yanımda böyle bir varlık dururken nasıl çalışabilirdim ki?
Yavaş adımlarla masaya gittiğimde Bay Song'un bizi yalnız bıraktığını anladım. Lisa aramızdaki sandalyede otururken kendi sandalyemi çektim ve sol elimle Lisa'yı dürttüm.
“Kaskını alır mısın?” Aslında kaba veya sert olmak istememiştim ama gergin olduğum için sesimi kontrol edemiyordum. Lisa ellerini dizlerine koyarak kendinden destek aldı ve kolayca ayağa kalktı. Benden uzundu, topuklularla daha da uzun olmuştu. Ayrıca koyu renk gözleri beni bir böcek gibi eziyordu, ondan ciddi anlamda korkuyordum.
Kaskı olabildiğince yavaş bir şekilde, ya da ben öyle zannediyordum, aldıktan sonra hemen arkamızda duran çekmecenin üstüne koydu. Bunu yaparken sağ kolu sağ koluma değiyor, uzun saçları açıkta kalan boynumu yakıyordu. O kadar yakındık ki kalbim patlayacaktı. Onun soğuk imajı altında resmen hiçbir şeydim.
Lisa yerine geçtikten sonra yanına oturacak kadar iyi olmadığımı fark edip masanın arka tarafında kalan mutfağa yöneldim ve içeri girdikten sonra açık olan sürgülü kapıyı hızla kapattım. Ellerimi tezgaha dayayıp az önceki sahneyi unutmaya çalıştım ama Lisa'nın bu soğuk tavrı beni her seferinde daha fazla tahrik ediyordu. O sırada beklemediğim bir şekilde mutfağın kapısı açıldı ve içeri Chaeyoung girdi. Kendine kahve yapacağını anlayıp kenara çekildim ve buzdolabına yaslandım. Buzdolaplarıyla yaşamaya alışmam lazımdı, neticede birazdan Lalisa Manoban isimli buzdolabıyla bir gün geçirecektim.
“Eski sevgilin seksi kızmış.” dedi Chaeyoung öğütülmüş kahveyi makineye koyarken.
“Anlamışsın hemen.”
Makine hala çalışırken tezgaha yaslanıp suratıma baktı.
“Seni bu kadar dağıtan ondan başkası olamaz diye düşündüm. Hoş, Lisa'nın da senden pek farkı yok. Tanışmak için yanlarına gittiğimde bile gözünün ucuyla mutfak kapısına bakıyordu.”
Söyledikleri beni şaşırtmamıştı aslında. Lisa böyleydi, her şeyi içinde yaşamaya alışmıştı. Kalbim, Lisa'nın bana soğuk davranırken bile içinin acıdığını hissetse de beynim bunu düşünmeme izin vermiyordu. Beni terk eden oydu, laflarıma alınmaması gerekirdi. Seni özledim deyince hemen koşup sarılmamı beklememeliydi, bu aptallık olurdu.
Chaeyoung kahvesini alıp gittikten sonra Jisoo ve kendim için yeşil çay, Lisa için ise filtre kahve yapmıştım. Az sütlü sevdiğini bildiğim için biraz da süt koyup her şeyi tepsiye dizdim. Sürgülü kapıyı açtıktan sonra tepsiyi elime aldım ve dikkatli adımlarla masaya doğru yürüdüm. Jisoo'ya yeşil çayını verdikten sonra Lisa'nın kahvesini nazikçe önüne bıraktım. Kafasını mahcup bir şekilde eğerek teşekkür etti ve bilgisayarına bakmaya devam etti. Onlar çalışırken ben de kendi bilgisayarımı açıp yapılacaklar listeme baktım. Kendimi işe vererek yanımdaki buzdolabını düşünmemeye çalışıyordum, daha iyisi elimden gelmiyordu.
...
“Bugün yemek söylemeyelim. Lisa bizi Tay yemeği yemeye götürür belki! Ne dersin Lisa?” Jisoo heyecanla şakırken onun bu tavrına gülümsedim. Lisa’ya, onun yeteneklerine ve iş ahlakına tav olduğuna emindim. İçimden Lisa'nın bir numaralı hayranıyla iş arkadaşı olduğum fikri gelince kendime güldüm. Ben gülünce sırtı dönük Lisa göz ucuyla bana baktı. Sol dirseğim masadan güç alırken elimi kafamın altına yerleştirmiş yorgunluğumu atmayı bekliyordum. Beynim o kadar yorgundu ki Lisa'nın bana bakması bile durduğum rahat pozisyonu değiştirmeme izin vermiyordu. Elimle ‘bir şey yok, devam edin siz’ tarzı bir hareket yaptıktan sonra Lisa gözlerini benden ayırmadan dik dik bakmaya devam etti. Kaşları kalkarken gözleriyle bir yeri işaret ettiğini gördüm. Burası doğrudan göğsümü işaret ediyordu. Baktığı yere bakınca biraz açıldığını gördüm ama giydiğim kıyafete göre alınabilecek bir riskti zaten. Yapabileceğim en iyi hareketi yapıp boşta kalan elimle Lisa'nın sandalyesini tamamen Jisoo'nun olduğu yöne çevirdim.
“Tabii, isterseniz sizi bildiğim güzel bir restorana götürebilirim.” Lisa bunu söylerken elini, Jisoo'nun fark edemeyeceği bir açıdan getirerek bacağıma koymuştu. İleri geri hareket ederken bir yerde durup hafifçe bacağımı sıktı. Uzun zamandır kimseyle fiziksel bir yakınlığım olmadığı için beynim garip emirler verip sırtımı dikleştirdi. Bunu yapmamla beraber dekoltem biraz da olsa kapanmıştı, Lisa memnun bir şekilde bana baktı. Kazanmıştı.
“Hadi gidelim o zaman!” dedi Jisoo hevesle. Jisoo ve benim montum Chaeyoung'un odasında olduğu için ayağa kalkıp koridorda yürümeye başladım. Montları almadan önce tuvalete girme ihtiyacı hissettiğim için yol üzerindeki tuvalete uğradım ve işimi halledip hemen dışarı çıkmaya çalıştım ama ne vardı ki kapının önünde Lisa'nın olduğundan bir haberdim.
“Tuvalete mi gireceksin?” dedim dünyanın en saçma sorusunu sorarak.
“Girmeyeyim mi?” Lisa'nın gülüşü tek bir tarafa toplandığında benimle eğlendiğini anlamıştım. Lisa ilişkimiz boyunca baskın taraf olmamıştı, şimdi nasıl böyle davranıyordu anlamıyordum.
Lisa yüzünden kapıyı fazla açamadığım için aşırı yakındık. Elimi kapının kolundan çekerken göğsümü göğsüne sürttüm. Dışarıdan bakınca bilerek olduğu belli olmuyordu. Zaten Lisa şu an bunu kavrayacak yetiye de sahip değildi, dağılmıştı.
“Girebilirsin.” dedim arkamı döndükten sonra.
İçimden zafer naraları atarak montları aldım ve masamıza geri döndüm. Jisoo'ya montunu uzattım ve bana havada bir öpücük atıp konuşmaya başladı.
“Lisa harika biriymiş gerçekten. Neden ondan daha önce hiç bahsetmedin?”
“Bilmediğin şeyler var Kim Jisoo.” Jisoo tam ağzını açacakken Lisa'nın gelmesiyle açılan minik ağzını kapattı.
“Chaeyoung ve Bay Song gelmiyor mu?” dedi Lisa haklı olarak.
“Onların diyetlerine uygun gelen bir paket servis abonelikleri var. Pek dışarıda yemezler.” diye açıkladım. Dudağını büküp, kafasını anladığını belirtir bir şekilde salladı. Lisa önde, biz arkada ofisten çıktık. Hava soğuk olduğu için Jisoo'nun koluna girip ondan güç almaya çalıştım. Çok geçmeden Lisa bizi harika kokan bir yere getirmişti. Buraya daha önce Lisa'yla geldiğimi hatırlayınca buruk bir şekilde gülümsedim.
Üzerimdeki montu kenara koyup menüye baktım ama neredeyse hiçbir şeyi bilmiyordum. Lisa kibarlık edip bizim için bir şeyler söyledi ve beklemeye başladık.
“Ee anlatın bakalım. Siz nasıl tanıştınız?” Jisoo'yu kafamda hangi şekilde öldürsem daha acılı olur diye düşünürken kendimi bu fikirden soyutlayıp bezmiş bir ifadeyle suratına baktım. O sırada Lisa konuşmak için hazırlanıyordu.
“Okulda tanıştık, sigara içerken.” Jisoo kahkahayı bastığında ikimiz de şaşırmıştık.
“Kusura bakma Lisa ama Jennie gibi bir prensesin sigara içtiğine hayatta inanmam.”
“Jennie'nin dumanı burundan çekme numarası bile vardı.” Göz ucuyla bana baktığında gülümsedim. Lisa'ya gülümsemeyi bile özlemiştim.
“İşe başladığımda bıraktım.” diye açıkladım Jisoo'ya. Kafasını anladığını belirtir bir şekilde salladı. O sırada sevimli, liseli olduğunu tahmin ettiğim bir çocuk bize servis açtı. Başımı eğerek teşekkür ettikten kısa bir süre sonra yemeklerimiz gelmişti. Lisa ortaya bir şeyler söylemiş olmalıydı ve itiraf etmeliydim ki hepsi leziz görünüyordu. Herkese afiyet olsun dedikten sonra daha önce yediğime emin olduğum çorbadan bir kaşık almak için uzandım. Tam ağzıma götüreceğim sırada Lisa elindeki metal çubukla kaşığımı geri itti.
“O çok acı. Midene dokunacak. Hassassın.” Lisa’nın benim hakkımda çok fazla bilgiye sahip olduğunu fark edince suratım düştü.
“En azından tadına bakayım.” diyerek izin istedim. Kafasını hafifçe öne eğdi ve böylece çorbanın tadına bakabildim.
Yemeğin geneli güzel geçmişti. Jisoo, Lisa'ya karşı tam bir liseli aşık gibi davranıp durmaksızın sohbet etmişti. Lisa da ona eşlik edince masada sessiz kalıp onları dinleyen ben olmuştum. Zaten aç olduğum için şikâyet etmemiştim ve onların sohbetini dinlerken sıkılmadan yemeğimi yemiştim. Ofise döndüğümüzde Lisa ve Jisoo kafalarını kaldırmadan çalışmaya devam etmişlerdi. Jisoo bir ara tuvalete gittiğinde Lisa bana döndü.
“Sigara nerede içiliyor?”
Elime telefonu alıp Jisoo'ya, binanın içindeki sigara odasına gideceğimiz hakkında bir mesaj attıktan sonra ayağa kalktım.
“Ben seni götürürüm, gel.” Lisa itiraz etmeden ayağa kalktı ve beni takip etmeye başladı. Onu sigara odasına getirdiğimde memnun bir şekilde gülümsedi.
“Alır mısın?” dedi bir dal sigara uzatarak. Kafamı hayır anlamında salladım. Kendisi sigarasını karizmatik bir şekilde yaktıktan sonra içine çekmeye başladı.
“Neden bıraktın sigarayı?”
“Çok fazla öksürük yapıyordu ve kokusuna dayanamamaya başladım. Zaten bir boka yaradığı da yok.” Çok doğal bir şekilde konuşmuştum, tıpkı eski günlerdeki gibiydim. Sabahtan beri Lisa'nın yanında kasılıyordum ama şu an gerçekten eski günlerdeki gibiydik. O karşımdaydı, yine sigara odasındaydık ve etraf duman altıydı.
“Gelsene.” dedi sol kolunu havaya kaldırarak. Eskiden olduğu gibi sigara içerken kolunun altına girmemi istiyordu. Sanki yıllardır bu anı bekliyormuş gibi hemen kaldırdığı kolunun altına girdim. Sağ kolumu ince beline dolarken gelen tanıdıklık hissi beni yerle bir etmeye yetiyordu. Sol eli saçlarımda gezinirken ara sıra parmakları yumuşak yanaklarıma değiyordu. Önüme gelen saçları geriye atıp boynumu açıkta bıraktı. O sırada eline takılan kolyenin zinciriyle oynamaya başladı.
“Benim aldığım kolyeyi de böyle devamlı takardın. Sahi, attın mı onu?” Kafamı evet anlamında salladım. Sigarasından son dumanı da çekerek söndürdü ve elini yavaşça omzumdan çekti.
Ofise geri döndüğümüzde Jisoo hala ortalıkta yoktu. Mutfakta olabileceğini düşünüp orayı da kontrol etmiştim ama onu bulamamıştım. En son çareyi onu aramakta buldum ama telefonunun sesi hemen yanımda çınlayınca suratımı ekşitip telefonu kapattım.
Koridordan sesler duyunca kafamı oraya çevirdim. Lisa da eş zamanlı ayağa kalkıp yanıma geldi.
“Ah, Jennie. Arkadaşın seni ziyarete gelmiş. Bavulunu Chaeyoung'un odasına koyuyorduk da...” Gelen kişiye baktığımda vücudumdan geçen elektrik akımıyla sarsıldım.
“Ryujin...” dedim sorar gibi. Şaşkınlığımı gizleyemiyordum.
“Merhaba Jennie.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
twinge • jenlisa
FanfictionLisa büyük bir hata yaptı. Jennie onu affetmek istedi. Evrenin ise onlar için büyük bir sürprizi vardı. başlangıç•05.04.2020• bitiş•30.05.2020•