18• bir ruhun mutlak sonu•

1.1K 93 110
                                    

Bugün sensiz geçen ilk haftanın sonuna geldik Lisa. Oysaki bir hafta önce, beni almak için gelirken ne büyük hayallerin vardı. Sen bu bir haftada neler yaptın, neler hissettin veya rüyanda beni gördün mü bilmiyorum ama ben bu bir haftada seni her zamankinden daha çok özledim. Benim için siyaha boyattığın saçlarına bile dokunamamıştım henüz. Ama hiç boş durmadım ve sen çıktıktan sonra gideceğimiz yerleri plânladım. Seni uzun bir tatil bekliyor Lalisa Manoban. Hadi uyan artık, düğünümüzden önceki son zamanları hasta olarak geçirmek sana hiç yakışmıyor.
Günlüğümün sayfasına günün tarihini atarak usulca kapattım. Güzel, sarı kapaklı defterimi çantama koyacağım sıra arasından düşen fotoğraf dikkatimi dağıtmıştı. Hemen yere eğilip fotoğrafı elime aldım. Lisa'nın doğum gününün ertesi sabahı çekilmiş bir polaroid fotoğraftı. Alması için bizzat ısrar ettiğim, bembeyaz nevresim takımıyla bezenmiş demir karyolanın içinde dudaklarımız birbirine bastırılmış haldeydik. Kocaman gülümsedim ve fotoğraftaki Lisa'ya bir öpücük kondurdum. Fotoğraf tekrar defterimin arasındaki yerini bulurken hızla olduğum yerden kalkıp bir haftadır mesken tuttuğum yoğun bakım ünitesinin önüne geldim. Son birkaç gündür annemin ve arkadaşlarımın ısrarıyla geceleri evde kalıyordum ama asla uyuyamıyordum. İnsan ruhundan ayrı uyuyabilir miydi hiç?
Rowoon hangi ara gelmişti ve hangi ara içeri girmişti fark etmemiştim bile. Sanırım ben gelmeden önce gelmişti çünkü son bir saattir kapının önünde bekliyordum.
“Sen ne zaman geldin?” dedim sorar gözlerle.
“Oldu biraz. Doktorla konuşuyordum. Lisa'nın ailesi de içeride. Birazdan çıkarlar. Gel, dışarıda bekleyelim.” Beni kolumdan tutup çekiştirirken elini itip yüzüne baktım.
“Lisa nasıl? Ciddi bir şey mi var?” Bana aldırmayarak kolumdan tutup sürüklemeye devam etti. Hastanenin kapısından çıkıp açık otoparka doğru yürüdü ve ben de onu takip ettim.
“Sen iyi misin?” Beni sürüklemesine sinirlenmiştim. Saçlarımı geriye atıp gözünün içine baktım.
“Lisa'nın durumu ciddileşiyor Jennie. Tedavi için bir cihaz getirmeleri gerekiyormuş.” Dedikleri nefesimi kesmeye yetmişti. Hazırda bekleyen gözyaşlarım düşmeye başlarken ben de düşmemek adına sırtımı duvara yaslamıştım.
“Endişe etme. Cihaz alınacak, ödemesini ben yapacağım. Lisa'nın ailesinin buna gücü yetmeyecektir.” Ondan duyduğum umut kokan cümleler gözlerimin parlamasına yetmişti.
“Bunu gerçekten yapacak mısın?” Sesim coşkulu çıkıyordu.
“Evet, ama bir şartla Jennie.” Kaşlarım çatılmıştı.
“Benimle evleneceksin.” O an bir haftadır yapmadığım bir şeyi yapıp kahkaha attım. Artık delirmeme ramak kalmıştı.
“Sen kafayı mı yedin? Hayal dünyan çok geniş herhalde.” Yüzünde tek bir mimiğin bile oynamaması bende anksiyeteye sebep olmuştu.
“Ben ciddiyim Jennie.” Bağladığım kollarımı açıp üzerine yürüdüm.
“Sen beni delirtmek mi istiyorsun? Benimle evleneceksin ne demek? Çok mu film izliyorsun sen? Ruh hastası mısın ya?” Sorularım onun en az çelik kadar sağlam olan imajını bozmayı bırakın sarsmıyordu bile.
“Karar senin. Ya benimle evlenirsin ya da Lisa'nın mezarını ziyaret edersin.” Onu var gücümle itip göğsünü yumruklamaya başladım.
“İğrençsin. Duydun mu beni? İğrenç! Neden bana bunu yapıyorsun? Ben sana hiçbir şey yapmadım!” Yere çöküp ağlamaya başladığımda beni sakinleştirmek için omzuma dokunmaya çalıştı. Eline olağanca hırsımla vurduktan sonra hıçkırıklarımın arasında konuşmaya çalıştım.
“Bunu yapmak zorundayım. İleride bana teşekkür edeceksin, seni koruduğum için.” Hızla ayağa kalkıp kendinden gram ödün vermeyen Rowoon'un koluna yumruk attım.
“Beni korumana ihtiyacım yok! Neden sadece bizi rahat bırakmıyorsun?” O sırada arabalardan birine yaslanıp bana ufak bir bakış attı.
“Lisa için saniyeler bile değerli Jennie. Hatırlatmak istedim.” Saçlarımı çekiştirip kalan son gücümle yere çöktüm.
“Parayı vereceğini nereden bileceğim?” Rowoon cebindeki cüzdanını çıkarıp bana bir kart uzattı. Elime aldığımda yüksek limitli bir kart olduğunu görmüştüm.
“Şifresi 5472. Benimle evlendikten sonra hastaneye gelip ödeme yapabilirsin, sende kalsın.” Kartı elime alıp hastanenin içine en hızlı kaç dakikada koşarım diye düşünürken Rowoon kolumu tutup beni kendine çekti.
“Aklından bile geçirme Jennie. Her şeyi ayarlamam bir saatimi bile almaz. Arabada otur ve beni bekle yoksa kartı elinden almam zor olmaz.” Kartı sıkıca tutarken arkamdan gelen seslere kafamı çevirdim. Lisa'nın annesi ağlıyordu, Rowoon belli ki ciddiydi. Ruhum cidden son demlerini yaşıyor olabilirdi. Karta bakıp iç çektim.
“Seni kurtarmaya geleceğim ruhum.”
...
Rowoon’un her şeyi bu kadar kısa sürede halletmesine hem şaşırmış hem de sevinmiştim. Lisa’nın bir an önce kurtulması için yaptığım şeyler beni bile korkutmaya başlamıştı. Ne kadar garipti, insanın aşık olduğu kişi için yapamayacağı hiçbir şey yoktu. Belki daha önceleri önüne sunulan senaryoların hepsini saçma bulurken şimdi onları yaşamak bir kabusta gibi hissettiriyordu.
“Sen kazandın.” dedim arabadan inmeden önce.
“Kazanmak için yapmadım Jennie. Bundan emin olabilirsin.” Onun bu garip tavrı kafamı karıştırsa da Lisa'dan başka bir konu üzerinde iki dakikadan fazla kalamıyordum.
“Sen evrakları imzalarken haber verdiler, Lisa'yı görebilirmişsin.” Duyduklarım karşısında ağzım kulaklarıma varırken hemen kapıyı açıp günlerdir kapısında volta attığım yoğun bakım ünitesinin önüne geldim. Kapıda duran telefonla içeriyi aradım, çok geçmeden kapı açılmıştı. Hemşirenin beni giydirmesinin ardından Lisa'yı görmek için hazırdım ama hızla atan kalbim neredeyse beni öldürecekti. Onu o kadar çok özlemiştim ki bunu herhangi bir şeyler karşılaştırabileceğimi sanmıyordum.
Yavaşça, açılan otomatik kapıdan içeri girdim. Benim bebek kokan kızım orada yatıyordu. Kenarlarından bal damlayan dudakları solmuştu, siyaha yakın parlak gözleri eskisi gibi bakmıyordu. Lisa yorgun bir savaşçıydı. Hemen yanına gidip elini tuttum, buz gibiydi.
“Lisa, benim bebeğim. Nasılsın?” Lisa bana buruk bir gülümseme verdi. Burnuna takılı olan ince hava maskesi onu rahatsız ediyor olmalıydı.
“İyiyim. Seni görmek iyi geldi.” Sağ elini iki avucumun arasına alıp sevmeye başladım. İnce parmakları bu sefer güçsüz bir şekilde elime dolandı.
“Seni çok özledim.” Gözlerimden akan yaşlar bana hiç yardımcı olmuyordu. Lisa'nın da moralini bozmak istemiyordum ama elimden daha iyisi gelmiyordu.
“Benim kadar özlemiş olamazsın.” Sesi net çıkmıyordu, belki de susamıştı. Acaba boğazı mı ağrıyordu yoksa sadece yorgun muydu?
“Sen benim bebeğimsin ve benim bebeğim çok güçlü. Bunu da atlatacaksın Lisa, biliyorum.” Lisa'nın gözünden düşen bir damla hızla yastığına kavuşurken içimin ezildiğini hissettim. Hayatımda bundan daha zor bir an yaşamamıştım.
“Neden burada olduğumu biliyorum. Ben sana bunları yapmamalıydım. Şimdi cezamı çekiyorum işte Jennie.” Daha ne kadar kahrolabilirdim? Resmen Lisa'nın dediği cümle kalbimi söküp atmıştı. O kadar çok canım yanıyordu ki... Sadece ağlamaya devam ettim.
“Böyle söyleme! Sen bunları hak etmiyorsun, asla da hak etmeyeceksin. Geçip gidecek.” Lisa'nın inatla ağlamasına dayanamıyordum. Başının ucunda duran peçeteden bir parça alıp bana her zaman aşkla bakan gözlerini kuruladım.
“Bana şarkı söyler misin Jennie?”
“Lisa, beni korkutma. Gidecekmişsin gibi davranıyorsun.” İnce parmakları bu sefer elimi güçlü bir şekilde kavradı.
“Hadi söyle Jennie, lütfen. Bana evdeyken dinlettiğin o şarkıyı söyle.” Burnumu hızla çektim ve peçeteyle gözlerimi kuruladım. Ellerim tekrar Lisa'nın elini bulurken gözlerinin içine bakarak o çok sevdiğim şarkıyı söylemeye başladım.
seni arıyorum
her gün
her gece
gözlerimi kapatıyorum
korkudan
ışıktan
kafam karışık bir şekilde caddeyi dolaşırken
sanırım deneyeceğim ve zorla gülümseyeceğim

bir pazar günü pembe limonatamı yudumluyorum
çiftler geçitte el ele dolaşıyor
benim dünyam parçalanırken onlar bir resme poz veriyor
kaldırımda yalnız gölge
sadece uğruna ölünecek biri istiyor
benim dünyam parçalanırken güneş ışığı harika bir günde yaşıyor
sadece uğruna ölünecek biri istiyorum
Lisa memnun bir şekilde gülümsedi. Onun gülüşü bana koca bir hayatı vadediyordu. Çoğu zaman benim sırtımı yasladığım bir duvar, herkesten kaçtığımda gelip saklandığım bir sığınaktı. Benim bu hayattaki varoluş amacımdı, hayallerim, umutlarım ve geleceğimdi. Lisa sadece gülümsediğini sanırken ben biliyordum, onun gülüşünde hayat saklıydı.
“Beni yaptığım ve yapacağım her şey için affet Jennie. Seni bu dünyada sahip olduğum her şeyden çok seviyorum.”
O an hiç yazmak istemediğim satırlara şahitlik etti gözlerim. Ruhumun bana hayat veren gülüşü soldu, parlak gözleri kapandı. Beynimin içinde bir sürü ses yankılandı, kalbim görevini sonlandırdı. Lisa beni yaşayan bir ölü yapmak için ilk adımını atmıştı, ruhum mutlak sonuna kavuşmuştu.

AĞLAYANLAR BU CÜMLEDEKİ YORUMLARDA BULUŞUYOR

twinge • jenlisaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin