6•yeni bir başlangıç•

1.9K 146 7
                                    

Aşk bir seçim miydi?
Yoksa aşk, seçimlerimizin sonucundan doğan bir olgu muydu?
Seçtim, seçildim. Mecbur bıraktım, mecbur bırakıldım. Sonunda tam her şey bitti dediğimde yeniden ona mecbur kaldım.
İki gezegenden farksızdık. Birbirimizi hem itiyorduk hem de çekiyorduk. Kavuştuğumuzda ise dünyayı değiştiren durumlar yaratıyorduk. Biz Lisa ile hep var mıydık yoksa Lisa ile birleşince mi var olmuştuk?
...
“Bitti Jennie. Bitirdiniz.” diye mırıldandım. Kulaklığımı kulağımdan sertçe çekip ofisin kapısını ittirdim. Jisoo'ya hızlıca selam verip bilgisayarın başına geçtim. Çok çalışacaktım ve böylece Lisa'yı düşünmeyecektim. Evet, kafamdaki plan tam olarak buydu.
“Bay Song...” dedi Jisoo kısık sesle. O an dikkatim dağılmıştı. Hızla bize doğru gelen Bay Song'a başımla selam verdim.
“Evet, sorun nedir Jisoo?”
İşe o kadar dalmıştım ki bir sorun olduğundan bile haberim yoktu. Sandalyemi biraz sola çekip Bay Song için yer bıraktım. Elini omzuma koyup sıvazladı ve sorun değil der gibi bir bakış attı.
“Bizden istedikleri video formatı için şu gördüğünüz program gerekiyor. Bu programı kullanmakta çok iyi değilim ve bilgisayar bunu kaldıramayabilir. Tabii biraz eski bir bilgisayar...” Jisoo'nun kolunu susması için dürttüğümde Bay Song'un gülümsediğini gördüm.
“Jennie, sen ne dersin? Sen veya Chaeyoung bu sorunu çözemez misiniz?” Hayır anlamında kafamı salladım.
“Ben fotoğraf düzenlemede ve tasarım yapmakta daha iyiyim, biliyorsunuz. Chaeyoung ise daha yeni mezun sayılır. Bunun altından kalkabileceğini sanmam.”
“Harika.” diye mırıldandı Bay Song. Daha sonra bilgisayarlara sırtı dönük bir şekilde masaya yaslandı. Eli çenesindeyken bana doğru döndü.
“Jennie, bana bir kahve yaparsan içebilirim.” Bunu beni yanlarından göndermek için yaptığına emindim. Usulca kafamı sallayıp ayağa kalktım.
Bay Song ve Jisoo'nun gizli konuşmasını pek duyamasam da ortamda bir uğultu hakimdi. Şekersiz, az kahveli ve sütlü patron kahvesini hazırladıktan sonra ofisin mutfağından çıkarak masama yöneldim. Bay Song ve Jisoo bilgisayarın başında programı incelerken patron kahvesini Bay Song'un önüne bıraktım. Minnetle gülümsedi.
“Teşekkür ederim.” diye mırıldandı ve tekrardan bilgisayara döndü. Alnı kırışmış patronuma baktım. Sevimli biriydi, sosyal çevresinin çok geniş olduğuna emindim. Rowoon ile arkadaş olduğu aklıma gelince suratımı ekşittim.
“Haklısın galiba Jisoo.” Bay Song sandalyemden kalkıp yazıcının başında dikildi.
“Jennie, bize yardımcı olabilecek tanıdığın bir video editörü var mı?” Aklıma hemen Seulgi gelmişti. Üniversitede bizden bir dönem önce mezun olmuştu ve kurgu konusunda sertifikaları vardı.
“Benim yakın bir arkadaşım var ama kendisi büyük bir ajansta çalışıyor. Freelance olarak kabul edebilirse harika olur.” Bay Song elini omzuma koydu.
“Bu sorunu çözersen verdiğim freelance ücreti kadar bir ödenek de sana veririm.” Beni baskı altında bırakmış olsa da bu fikir kulağa iyi geliyordu. Belki de hayalini kurduğum o güzel botları alabilirdim.
“Ben arayayım o zaman.” diyerek telefonu elime aldım. Chaeyoung'un odasına doğru yürüdüm ve nazikçe kapıyı çaldım.
“Jen, hoş geldin. Nasıl gidiyor?”
“Gitmiyor aslında. Video düzenlemesinde ufak bir sorun çıktı. Bir telefon görüşmesi yapmam gerekiyor da burada konuşabilir miyim?” Nedense Chaeyoung'tan çekiniyordum. Onun farklı bir aurası vardı.
“Tabii ki bebeğim.” dedi istifini bozmadan. Camın kenarına geçtim ve bir tanecik arkadaşım Seulgi'yi aradım.
“Jenjen...” dedi sevimli ses tonuyla. “Nasılsın güzellik?”
“İyiyim bebeğim, sen nasılsın?”
“İyi ben de. Çalışıyorum, iş yerindeyim.” Konuya girmenin tam vakti diye düşünerek atak yaptım.
“Ben de seni o yüzden aramıştım aslında. Bizim bir video editöre ihtiyacımız var ve son yüz yılın en iyi video editörü sen olduğun için aklıma sen geldin. Freelance olarak yapabilir misin?” Seulgi hafifçe öksürüp  sesini düzeltti.
“Aslında çok iyi olurdu minik ayıcık ama ajansta işler o kadar yoğun ki eve bile iş götürüyorum.” Hüzünle başımı yere eğdim.
“Anladım bebeğim. Kolay gelsin o zaman sana.”
“Bir ara buluşalım ve hayatının önlenemez yükselişini konuşalım. Yoksa sen bize bir şey anlatmayacaksın.” Korkudan Seulgi'yi geçiştirip telefonu kapattım. Derin bir nefes alırken kafamda bizim sınıftan mezun olan kişileri geçiriyordum.
Kahretsin ki aklımın dönüp dolaşıp geldiği yer Lisa olmuştu. Birinci sınıfta bile yaptığı dehşet kurgularla üst sınıflar arasında konuşulur olmuştu. Sıkıntılı nefesimi dışarı üfledim, o sırada Chaeyoung yanıma geldi.
“Bir şey mi oldu Jennie?”
“İşle ilgili bir konuda mecbur kalsan eski sevgilini arar mısın?” Böyle bir soru beklemediği için afallamıştı. Yanıma bir sandalye çekip oturdu ve sol elini yanağına dayadı.
“Kötü ayrılmadıysak arardım. Bu iş sonuçta ve iş profesyonellik gerektirir.” Dediklerinde haklılık payı vardı aslında ama konu herhangi bir eski sevgili değildi, konu Lalisa Manoban’dı.
“Ara diyorsun yani...” dedim dudak bükerek. Hevesle kafasını salladı. Seulgi ve Sooyoung yaptıklarımı öğrenince kesinlikle kafamı duvara sürteceklerdi hatta beni tavana asacaklardı. Elime telefonu alıp tanıdık numarayı tuşladım. Her çalışta kalbim yerinden çıkacak gibi oluyordu. Sonunda açıldığında derin bir nefes aldım.
“Bensiz tek bir gün bile geçiremiyorsun Jennie Kim.” Şansın hep Lisa'dan yana olmasından nefret ediyordum.
“Sana da merhaba Lalisa.” Ses tonum iğneleyiciydi.
“Bir şey mi oldu?” dedi buz gibi bir sesle. Lisa'dan korkmaya alışık değildim.
“Freelance bir işimiz var. İlgilenir misin? Senin bütün programları iyi kullanabildiğini hatırlıyorum. Jisoo bu konuda biraz yetersiz ve bilgisayar programla pek uyumlu değil.”
Yaklaşık on saniye kadar ses gelmedi. Hızlı bir şekilde düşündükten sonra bana cevap vermeyi akıl edebildi.
“İlk önce uzaktan bağlanmayı deneyeceğim. Belki de bilgisayarda bir sorun yoktur.” Bu kadar garantici olmak zorunda mıydı?
Telefonu hızla Jisoo'ya götürdüm. Lisa'nın buzdan farksız tavrını görmemek için kendimi mutfağa attım. Kendime ve Jisoo'ya yeşil çay yaptıktan sonra sevimli, beyaz masamıza gittim. O sırada Lisa bilgisayara uzaktan bağlanmıştı. Bay Song ise Jisoo'nun hemen arkasına konumlanmış, olanı biteni izliyordu.
“Cidden dediğiniz kadar varmış. Bu bilgisayar hangi yüzyıldan kalma Tanrı aşkına?” Lisa'nın sesi hoparlöreydi ve Bay Song dediği her bir kelimeye şahit olmuştu.
“Lalisacığım, işimize mi odaklansak acaba?” Alttan alttan susmasını emrediyorum.
“Deniyorum Jennie. Ama sizin milattan önce kalma bilgisayarınız buna izin vermiyor.” Jisoo sırıtırken Bay Song'un yüz şekli değişmiş, sert hatlara bürünmüştü.
“Yarın kendi bilgisayarını alıp buraya gelirsen seviniriz Lalisa.”
Bay Song'un bu cümlesi benim sonum olmuştu.





twinge • jenlisaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin