*Satır arası yorumlarınız beni aşırı heyecanlandırıyor! Lütfen yorumlarınızı esirgemeyin. Keyifli okumalar.*
Ryujin’in benimle beraber olduğu şu son üç günde, ona çok fazla alıştığımı hissediyordum. O gerçekten yönsüz biriydi ve pusula olarak beni seçmişti. Bunun ağırlığı altında ufacık kalsam dahi kendimde ona yön verecek gücün var olduğunu çok iyi biliyordum.
Daha birbirimize tam anlamıyla iyi gelmeye başlamamıştık bile ama o Incheon'a dönmek konusunda kararlıydı. Valizine aldığımız hediyelikleri sıkıştırmaya çalışırken onun gitmesini istemediğimi fark ettim.
“Jennie, neredeyse ağlayacaksın. Beni bu kadar çok sevdiğini bilmiyordum.” Ona kocaman sarıldım. Tek elimle sırtını sıvazlayıp titreyen sesimle konuşmaya başladım.
“Eğer fikirlerime biraz önem veriyorsan Yeji ile aranı düzelt. O seni gerçekten çok seviyor.” Mavi saçlarından önüne düşen bir tutamı kulağının arkasına attı.
“Her ne kadar senin yanında olamasam da buraya geldiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Sana o zaman da söylemiştim, söylediğin çoğu şeyde haklısın Jennie. Sen hep doğru düşünürsün zaten. Ama beni bilirsin, genç ve asiyim. Buraya geldim ve seni doğal ortamında gördüm. Gerçekten iyisin, göstermelik bir iyilik değilmiş bu. Ve seni dinleyeceğim. Yeji ile konuşup aramı düzelteceğim. Sen de biraz beni önemsiyorsan Lisa ile aranı açma. Sizin aranızdaki bağ çok başkaymış. Sen onu affetmenin bir yolunu bulursun zaten.”
Dediklerini daha sonra düşünmek üzere beynimin derinliklerine ittim ve valizi kapıya taşımasına yardım ettim. Ryujin salona girmişti ve muhtemelen şu an annemle vedalaşıyordu. Kapının önüne geri geldiğinde yanında Soobin de vardı.
“Ablana iyi bak kanka!” diyerek Soobin'in omzuna vurdu Ryujin. Soobin buna karşılık Ryujin'in kısa saçlarını karıştırdı ve aralarında ufak bir sürtüşme oldu. Daha sonra gülerek sarıldılar ve evden ayrıldık.
Onu tren istasyonuna getirmiştim. Valizini güçlükle çekmeye çalışan Ryujin’i durdurup son bir kez sarıldım.
“En kısa zamanda Incheon'a geleceğim.” O anki yakınlığımızdan faydalanıp yanağıma masum bir öpücük kondurdu.
“Beklerim Jennie Kim, her zaman.” Bana göz kırpıp tren istasyonuna girdi. Arkasını dönüp bana baktığı sırada hevesle el salladım. O iyi olmayı hak ediyordu, umarım hep iyi olurdu.
...
Ryujin gittiğinde içimden birkaç şeyi de sırt çantasına atıp götürmüş gibiydi. Birincisi acıma duygusuydu. Ona acımak yerine anlamayı tercih etmiştim. Artık ona gereksiz konularda bile nutuk çekip tavsiye vermeyecektim. İkincisi ise her şeyi kontrol etme güdümdü. Hayatımızda bazen olması gereken şeyler olurdu ve bunu engelleyemezdik. Hep bir adım sonrasını düşünerek yaşayamazdık çünkü hayat bu kadar kısa değildi. Bir kontrol manyağı olmak yerine sadece biraz temkinli bir insan olmaya karar vermiştim.
Hayatıma giren her insanın beni bir konuda olgunlaştırmasına bayılıyordum. Birileri bazen hayatıma öylesine girip çıktığını sanıyordu ama ben en ufak şeyi bile bir macera olarak görüp dersler çıkartıyordum. Hepimiz birbirimizi tamamlayan tuğlalar gibiydik. Bazen bazı parçalarımız hasar görse de bütün olarak ayakta kalmak asıl amacımızdı.
İç sesimin çenesinin düştüğünü fark ettiğim anda kafamı yukarı kaldırdım. İneceğim yere bir durak kaldığını fark ettiğimde yavaşça ayağa kalktım. Otomatik kapının iki yana açılmasıyla beraber beni karşılayan rüzgâr, ince telli saçlarımı geriye doğru savurmuştu. Hızla yürüyen merdivenlere gidip duraktan çıktım ve kendimi ışıl ışıl görünen meydana bıraktım. Burayı oldum olası çok sevmiştim çünkü bana kalabalıklar içinde yalnız olmayı hatırlatıyordu. Bu hengâmenin ortasında bile kendi iç sesime odaklanabiliyordum.
Kızlarla her zaman gittiğimiz mekâna giriş yapıp demirden yapılmış ağır masaların arasında dolaşarak onları aradım. Sooyoung hevesle el salladığında oturdukları masanın oraya doğru yürümeye başladım.
“Kaçak!” dedi Seulgi ayağa kalkarak.
“Sonunda yüzünü görebildik.” Sooyoung da ayağa kalkıp bana sarıldı. Montumu ve çantamı Sooyoung'un yanındaki boş sandalyeye bırakıp Seulgi'nin yanına oturdum.
“Bugünün bombaları benden.” diye şakıdım heyecanla.
“Bir boklar yediğini biliyordum.” Sooyoung bana dudak bükerken ona bir öpücük atmayı ihmal etmedim.
“Dedikoduya açım. Lütfen bana istediğimi ver.” Hepimiz Seulgi'ye gülmüştük. İkisinin de konuşmamı beklediğini fark ettiğim an gerginlikle ellerimi masanın üzerinde birleştirdim.
“Biz Lisa ile barıştık.” Çok hızlı söylemiştim ve anlayıp anlamadıklarından bile emin değildim. Bu benim her zamanki taktiğimdi, onlar olayı anlayana kadar zaman kazanıyordum.
“Ne demek barıştım Jennie? Nasıl bir barışma bu? Anlat, hemen.” Yanaklarımı şişirip içinde biriken havayı sıkıntıyla dışarı üfledim. Seulgi ürkütücü bir tavra bürünmüştü ama beni asıl korkutan Sooyoung’tu. Onunla bir tık daha yakındık ve şu an ölümcül bakışlar fırlatması, bana hiç yardımcı olmuyordu.
“Rowoon ile bir şeyler yaşayabileceğimizi düşünüyordum ama Lisa'yı affetmeden önüme bakamıyordum. Birkaç hafta önce onu çağırıp konuştum ve affettim. Ama sonra Rowoon ile işler iyi gitmedi, bunu zaten biliyorsunuz. Ve arkadaşça bir şekilde barıştık, hepsi bu.”
Sooyoung konuşma boyunca elinde döndürdüğü çakmağı sert bir şekilde masaya çarptı. Bu tavrı beni daha da germişti. Üstüne üstlük o korkutucu bakışlarını muhafaza ederek masanın üzerinden hafifçe bana eğildiğinde kendimi değersiz bir çöp parçasından farksız hissetmiştim.
“Ne demek barıştık ya? Sen kimi kandırıyorsun Jennie? Biz seni ölümden döndürdük. Neredeyse elimizde kalacaktın ve o siktiğimin kızı bunu bile bile seni terk edip gitti! Şimdi karşımıza geçmiş dünyanın en normal şeyiymiş gibi onu affettim diyorsun. Sen ne zaman bu kadar salak oldun böyle?”
“Birini affedememenin ne demek olduğu konusunda hiçbir fikrin yok. Bunun nasıl bir yük olduğunu bilemezsin! Onunla yeniden çıkmaya başlamışım gibi tepki veriyorsun. Sadece barıştık, o kadar.” Sooyoung derin bir nefes alıp kendini geriye attı. Garsonu çağırıp hepimize birer bira söyledikten sonra Seulgi lafı devraldı.
“Bak Jennie, biz seni çok zor toparladık. Bunu en iyi sen biliyorsun. Odandan dışarı çıkmadın, ameliyat oldun ama yanında kimseyi istemedin. Her şeyi tek atlatmaya çalıştın. Gülmedin, eğlenmedin. Adeta ruh gibiydin. Ben seni yine o halde görmek istemiyorum. Onun seni tekrar üzmesine izin vermem, bunu kafana sok.” Seulgi'nin dedikleri bende ağlama isteği oluşturmuştu. Gözümden birkaç damla yaş süzülürken Seulgi şefkatli bir şekilde bana sarıldı.
“Jennie, seni seviyoruz. Ağlama. Bak, bu hayatta ne yapıyorsak hep kendimiz için yapıyoruz diyen sendin, değil mi? İsterseniz yeniden birlikte olun...” Sooyoung hiddetle konuşmayı böldü.
“Hayır, asla olmaz!” Seulgi ona garip bir bakış attıktan sonra konuşmasına devam etti.
“...yeniden birlikte olsanız bile biz buna karışamayız. Ama ben seni tekrar kaybedersem işte o zaman bunun hesabını sorarım. Ayrıca Sooyoung'u da kafana takma, o önce kendi yediği boklara baksın.” Ağlarken bir anda gülmeye başlamıştım.
“Sizi sikerim.” Gülerek Sooyoung'a cevap verdim.
“Senin tarafından becerilmek bizim için bir onurdur.”
...
Eve geldiğimde kapıyı yavaşça açarak içeri girmiştim ama nitekim annem mutfağın kapısını aralayıp yanımda bitmişti.
“Jennie Kim, nereden geldiğini açıklamak için beş saniyen var.”
“Kızlarla her zaman oturduğumuz kafedeydik.” Annemin tek kaşı kalkarken tuvaletim var taklidi yaparak hızla banyoya koştum. İşimi hallettikten sonra odama girip kapıyı kapattım ve üzerimdeki kazağı çıkarttım. Alkolün de verdiği etkiyle salakça gülüp telefonu elime aldım ve fotoğraflarımı çekmeye başladım. Daha sonra sohbet uygulamasına girerek sabah uyandığımda pişman olacağım bir mesajı gönder tuşuna bastım. Pijamalarımı giyinip yatağa girdiğimde hala aptal bir şekilde sırıtıyordum. Ryujin'in sözünü dinlemiştim.(00.37) Jennie Kim: iyi geceler lisa
(00.40) Lalisa Manoban: siktir
ŞİMDİ OKUDUĞUN
twinge • jenlisa
FanfictionLisa büyük bir hata yaptı. Jennie onu affetmek istedi. Evrenin ise onlar için büyük bir sürprizi vardı. başlangıç•05.04.2020• bitiş•30.05.2020•