Ne yaşıyordum ben böyle?
Ilık havada gelen esinti gibi, nemli tenle buluşan gün ışığı gibi, yeni pişen kurabiye kokusu gibi... Öyle huzur dolu hissediyordum ki, bunu betimlemek benim için dünyadaki en zor şeylerden biriydi. Kalbinin yeniden tamamlanması, teninizin eşsiz kokularının birbirine karışıp dünyanın en güzel parfümünü yaratması, ellerinizin tanıdık ellere kenetlenmesi... Değerliydik ve belki de en önemlisi yaşadığımız tüm olumsuzluklara değerdik.
Büyük boya kutularını girişe bırakıp derin bir nefes aldım. Lisa ile beraber yeni tuttuğu evi boyayacaktık ama ne vardı ki bu konuda oldukça bilgisizdik. Gelmeden önce internetten birkaç video izlemiştim, yapabileceğimizi düşünüyordum.
“Asansörün icadını kutlayacağım şimdi.” Lisa’nın terlemiş bebeksi suratı beni gülümsemişti.
“Sevgilin, asansör olmasaydı da bunları on dördüncü kata kadar taşırdı.” dedim kalçasına şaplak atarak. Arkamdan sarılıp dudaklarını boynumda gezintiye çıkardı.
“Lalisa Manoban, işimiz var.” Kendini geri çekmeyerek dudaklarını kulağıma yaklaştırdı.
“Ah, bu da bir iş sayılır.” Onu kalçamla itmeden hemen önce saçlarıma ufak bir öpücük kondurmuştu. Ben hala evi boyama konusunda tereddütlü olsam da ağır boya kutularını içeri taşıdım. Lisa yeni aldığımız fırça ve kutuyu paketlerinden ayırıp kenara koydu.
“Önce yatağın geleceği duvarı griye boyayalım, sonra beyaz olacak duvarları boyarız.” Kafamı onaylar bir şekilde salladım.
Burası elli metrekarelik bir stüdyo daireydi. İlk girişte açık bir mutfak, hemen karşısında ise ufak bir banyo konumlanmıştı. Kapıdan girince tam karşıda bizi büyük bir pencere karşılıyordu. Sol tarafta Lisa'nın yatağını koymayı planladığımız alan vardı. Sırtınızı cama döndüğünüzde karşıda, banyo duvarıyla ortak olan duvarın önüne bir masa ve Lisa'nın bilgisayarını koymayı düşünmüştük. Eşyaların gelmesine iki gün vardı ve biz de vakit kaybetmeyip evi boyamaya karar vermiştik.
Lisa internette gördüğü kadarıyla boyayı seyreltti ve boyanın fazlalığını almamız için kovaya bir aparat yerleştirdi. Elime bir bant alıp seyyar merdivene çıktım ve griye boyanacak duvarın kenarlarını bantladım. Lisa'nın fırça darbesi atmak için elverişli olan duvara bakıp arsız bir şekilde sırıttım. Elime ince işleri yapmak için aldığımız fırçayı alarak gri boyaya batırdım. Duvara isimlerimizi yazarak arasına bir kalp bıraktım.
“Ben bunu boyamaya kıyamam.” dedi alnımı öptükten sonra. Sonra eline uzun fırçayı aldı ve kovaya batırdı. Fazlalığı aparata bıraktı, ardından çok da geniş olmayan duvara ilk darbeyi attı. Lisa, gelişi güzel bir şekilde duvarı boyamaya devam ediyordu, ben ise arkadan kalçalarının arasına kaçmış şortunu izliyordum.
“Sıradan bir yatak yerine demir karyola almamız çok iyi oldu.” diye mırıldandım.
“Sen ısrar ettiğin için demir karyola aldık Jennie.” Lisa o sırada hala duvara baktığı için benim şaheser niteliğinde olan kalçalarını dikizlediğimi göremiyordu.
“Sen eğlenmeyi seversin Manoban.” Ufak bir kahkaha patlattığımda sanat eseri ile eşdeğer güzellikte olan Lisa bana döndü. Dudağımı ısırır bir halde ona bakıyordum. Ayağa kalkıp yanına gittim ve geniş tişörtünün yakalarından tutarak onu kendime yaklaştırdım.
“Ben kötü bir öğrenciyim Bayan Manoban, lütfen beni cezalandırın.” Lisa nefesini tutuyordu, asla nefes almayacak gibiydi.
“Umarım seni becerirken bu lafını hatırlarsın Jennie. Tanrı aşkına, bana işimiz var diyene bak!” Ona tutkulu bir öpücük verip geri çekildim.
“Senin götüne bakmak beni tahrik ediyormuş, o yüzden ben mutfak için aldığımız eşyaları yıkamaya gidiyorum.” Bana üstten bir gülüş atıp önüne döndü ve duvarı boyamaya devam etti. Ben de Lisa'yı içimde hissedemediğim için bir kez daha kahrolarak mutfağa geçtim ve eşyaları yıkamaya başladım.
...
Yine o gerginlik hissi baş gösterirken Lisa'nın garip bir şekilde rahat olduğunu fark ettim. Kiraladığımız arabayla Lisa'nın eşyalarını almak üzere ailesinin evine gelmiştik. Rahatsız bir şekilde direksiyonu sıkarken Lisa elini bacağıma attı.
“Gelmek ister misin?” Hızlı bir şekilde hayır anlamında kafamı salladım. Anlayışla gülümsedi ve beni öperek arabadan ayrıldı. İçeri girip ona destek olamadığım için huzursuz hissediyordum. En azından arabanın içinden çıkarak temiz hava almayı ve bir nebze olsun rahatlamayı ümit ediyordum. Lisa'nın indiği kapıya yaslanınca istemsiz bir şekilde kafamı yukarı kaldırdım. Odasının camı olduğunu tahmin ettiğim camdan bana bakan korkutucu bakışlar Lisa'nın annesine aitti. Yavaşça yutkunup bakışlarımı yukarıdan çektim ve gergin bir şekilde parmaklarımla oynamaya başladım. Lisa yaklaşık yarım saat sonra koca bir valiz ve birkaç çantayla kendini gösterdi. Onu görünce neden olduğunu bilmediğim bir şekilde ağlamaya başladım. Lisa elindekileri yere bırakıp bana sarıldı ve tatlı nefesini boynuma üfledi.
“Jennie, iyi misin?” Kafamı evet anlamında sallamıştım ama hala ağlıyorum.
“Lisa, hala vazgeçebilirsin. Ben tüm bu sorunlara sebep olmak istemiyorum.” Lisa yüzümü geniş avuçlarının arasına aldı.
“Sen hayatımda sorunlar değil ancak güzellikler yaratabilirsin Jennie. Benim için mutluluk, huzur, geçmiş, gelecek, gündüz, gece her şey sensin. Ben onlarla yok olmayı değil seninle var olmayı hak ediyorum. Hadi, geç arabaya. Evimize gidelim.”
Renklerin ahenkle harmanlandığı yüzüne bakarken ne kadar şanslı olduğumu düşündüm. Lisa kendi olmayı seçmişti ve kendine değer verirken benim de buna şahit olmamı istiyordu. O, benim içimdeki tarifsiz hissin asıl sebebiydi belki de o hissin ta kendisiydi, Lisa benim ruhumdu.Diğer bölüm şu demir karyolayı biraz gıcırdatalım ha, ne dersiniz? :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
twinge • jenlisa
FanfictionLisa büyük bir hata yaptı. Jennie onu affetmek istedi. Evrenin ise onlar için büyük bir sürprizi vardı. başlangıç•05.04.2020• bitiş•30.05.2020•