8•eski gönül meseleleri•

1.8K 147 15
                                    

*Ufak bir giriş yapmak istedim. Bölümü geç atmamın sebebi bunca olayın arasında taşınmak zorunda kalmamızdı. Her şey yeni yeni düzene oturdu, ben de bekletmeden bölümü atmak istedim. Aslında ben epey bölüm yedeklemiştim ama yine de yeni bir bölüm yazmadan eskileri atmak istemedim. Şu an üzerinde çalıştığım bölümler hikayenin temel direği niteliğinde olan bölümler bu yüzden daha dikkatli yazılması gerekiyor. Neyse çok uzattım, sizi seviyorum. İyi okumalar.*
...
Son on beş dakikadır herkes gergin bir şekilde oturuyordu. İşlerimi bitirmiş çıkış saatini bekliyordum, Lisa ve Jisoo çalışmaya çalışsa da Ryujin'in ortama ani girişi hepimizi germişti. Jisoo, Ryujin'in kim olduğundan haberdardı. Lisa’nın eski sevgilim olduğunu bilmese de Ryujin’in eski platoniğim olduğunu ve aslında onunla uzun zamandır konuşmadığımızı biliyordu. Lisa ise olanları az çok benim ve Jisoo'nun ifadesinden anlamış gibiydi. Hepimize göre en rahat olan Ryujin sayılırdı, zaten huzurumuzu bozan da o olmuştu.
“Bu yarın akşama yetişmeyecek Lisa. Bay Song bunu bugün bitirmemizi istemişti ama birazdan çıkmamız gerekiyor.” Jisoo gerginlikle alnını ovuştururken ben de kollarımı bağlamış bir şekilde Ryujin'e verdiğim sandalyenin yanında duran çekmecenin üzerinde oturuyordum. Ryujin garip bir şekilde kafasını bacağıma yaslamış telefonla ilgileniyordu. Onunla arkadaşken fazla takılamadığımız için temas sınırlarını bilemiyordum. Konuşmuyor olmamıza rağmen bir anda iş yerime gelmişti ve bana aşırı yakın davranıyordu, bu cidden beklenmedikti.
“Yarın sabah birkaç işim daha var. Sana yardım edemeyebilirim.” Jisoo aklına gelen fikirle zıpladı. Bu sayede Ryujin de ürktüğü için başını yaslandığı bacağımdan çekmişti.
“Bana gelir misiniz? Evde çalışmaya devam ederiz. Hatta Jennie bize yemek yapar, değil mi Jennie?”
Oturduğum çekmeceden kalkıp üzerimi düzelttim ve Jisoo'ya bir adım yaklaştım.
“Misafirim var Jisoo. Nasıl gelebilirim sence? Hem bana ihtiyacınız yok.” Jisoo sert bakışlarını üzerime çevirdi ve kulağıma eğildi.
“O senin arkadaşın. Sensiz onu evime mi götüreyim?” Tuttuğum nefesimi sert bir şekilde dışarı üfledim.
“Benim için sorun değil Jennie. Hem Bayan Manoban ile tanışmayı çok istiyordum.” Hepimizin garip bir şekilde Ryujin'e baktığına emindim. O ise bize aldırmayarak ayağa kalktı ve mavi saçlarını geriye attı.
“Hepinizi sikeyim.” diye hırladım çok kısık bir sesle. Elimi alnıma koyup birkaç saniye öylece durduktan sonra saçlarımı düzeltip kafamı salladım.
“Peki. Taksi çağırın o zaman. Ben de montları ve bavulu alıp geliyorum. Ryujin, bana yardım eder misin?” Ryujin kafasını sallayıp beni takip etmeye başladı. Chaeyoung’un odasına gelmeden onu hızla tuvalete götürüp kapıyı kilitledim.
“Jennie Kim, bu kadar hızlı olmanı beklemiyordum.” Gülünce ortaya çıkan gamzeleri bile şu an beni sakinleştirmiyordu.
“Senin ne işin var burada?” diye çıkıştım. “Sen beni umursamadan hayatından siktir ettin.”
“Sen benimle konuşmayı kestin Jennie. Senin yanında olmadığımı söyledin ama ben de kötü bir durumdaydım. Ve evet, beni sevdiğini biliyordum. Arkadaşlığımıza böyle devam edemezdim.” Ryujin’in omzuna elimi koydum ve sert olmayacak bir şekilde sıktım.
“Bu neden burada olduğunu açıklamıyor.” Sesim korkutucu çıkıyordu.
“Babam... Öldü tamam mı? Ondan kurtuldum ama beklediğimden daha çok etkilendim ve tatile çıkmak, kendime izin vermek istedim. Aklıma sen geldin, hepsi bu.”
Dediklerinin üstüne derin bir nefes alıp sinirimi kontrol etmeye çalıştım.
“Baban için üzgünüm. Ama her koşulda yanında olduğumu bildiği halde beni hayatından çıkartmak için hevesli davranan birini asla affetmeyeceğim. Sana aşık olduğumu bile bile bana kötü davrandın Ryujin. Şimdi hiçbir şey olmamış gibi Incheon'dan buraya geliyorsun.” Deli bir kahkaha atıp konuşmama devam ettim.
“Sahi ya neden Lia'nın yanına gitmedin ki? Gözün ondan başkasını görmüyor gibiydi. Ah belki de Yeji'ye bir şans vermeliydin sonuçta komşusunuz ve o senden hoşlanıyor...” Beni susturmuştu, hem de sadece iki dudağıyla yapmıştı bunu. Dilini içeri gönderip kalçamı ellemeye çalıştığında onu geri ittim.
“Bir şansımız olabilir diye buraya geldim.”
“Hayır, sen sadece benim salaklığımdan faydalanmak için buraya geldin Ryujin.”
...
Jisoo bizi evine getirdikten sonra markete yemek için malzeme almaya gitmişti. Salondaki köşe koltuğun bana göre sol tarafında Lisa, sağ tarafında ise Ryujin oturuyordu. Ben ise ortalarında sıkışıp kalmış zavallı bir fareydim. Bacaklarımı gerginlikle kalçamın altına aldım. O sırada Lisa yanıma yaklaşmış, elindeki telefonuyla oyalanıyordu. Yan dönmüş ve sağ elini başının altına almıştı. Telefonunu güzel suratını kapatacak şekilde tutuyordu, ona doya doya bakamıyordum bile.
Herkesin telefonuyla ilgilendiğini görünce birinin sohbet açma ihtimalini sıfırlamak için ben de telefonumu elime aldım. Komik bir kedi videosuna gelince sessiz bir şekilde güldüm.
“Poz ver Jennie.” dedi Ryujin gülerek. Samimiyetten uzak bir gülüştü. Bana bakışlarıyla Lisa'yı işaret ettiğinde Lisa elindeki büyük telefonu düşürmüştü.
“Çok dramatiksin Lisa. Onu gülerken çektiğin fotoğrafı ne yapacaksın? Yoksa geceleri bakıp ağlayacak mısın?” Ryujin, Lisa'nın deyim yerindeyse damarına basıyordu. Lisa genellikle sakin olmaya çalışsa da sinirlenince gerçekten çok korkunç biri oluyordu.
“Bu seni hiç ilgilendirmez.” dedi Lisa fotoğrafımı çektiğini inkar etmeyerek. O sırada tanrının bir hediyesi olarak kapı zili çaldı. Hemen koşup kapıyı açtım ve Jisoo'nun elindeki poşetleri mutfağa götürmesine yardım ettim. Ne vardı ki mutfak ve salon iç içe olduğu için Lisa’nın Ryujin'e attığı ölümcül bakışları yeniden görmek zorunda kalmıştım.
“Siz çalışmaya başlayın. Ben yemek olunca size haber vereceğim.” Jisoo'yu hemen mutfaktan göndermiştim çünkü salondaki iki kızgın kedi her an birbirinin üzerine atlayacak gibiydi. İkisi de tırnaklarını çıkarmış, tüylerini kabarmıştı. Kafamdan kötü ihtimalleri silmeye çalışarak Jisoo'nun aldıklarıyla nasıl bir menü çıkarabilirim diye düşünmeye başladım. Jisoo iyi makarna yaptığımı bildiği için spagetti ve kıyma almıştı. Domates ve fesleğen de ekleyerek güzel bir makarna çıkartabilirim diye düşünerek yıkanacak malzemeleri çıkartıp lavabonun içine koydum. Sıcak suyu kaynaması için kenara bıraktıktan sonra köfteyi yapmak için elime eldiven giydim. Çeşitli baharatlar atarak yoğurmaya başladıktan kısa bir süre sonra Lisa mutfağa geldi ve camın önüne geçti.
“Jisoo burada sigara içebileceğimi söyledi.” dedi düz bir ses tonuyla. Kafamı sallayıp yemek yapmaya devam ettim ama Lisa'nın varlığı beni bütünüyle germeye yetiyordu. Köfteyi güzelce yoğurmaya çalışırken topladığım hırkanın kollarının düşmesi bana hiç yardımcı olmuyordu. Tavana bakınıp evrenden yardım diledikten sonra yaptığımın saçmalığına varıp yoğurmaya devam ettim. Bu sefer de saçım yüzüme düşünce iyice sinirlerim bozulmuştu.
“Ah, gerçekten... Bütün dünya bana karşı olmak zorunda mı?” diye mırıldandıktan hemen sonra Lisa yanımda belirdi. Arkama geçerek kollarımı sıyırdı. Daha sonra ise önüme düşen birkaç tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdı. İçtiği mentollü sigaranın kokusu tanıdıktı, bu düpedüz oydu. Hayal değildi, Lalisa Manoban benim yanımdaydı ve bana dokunuyordu.
“Teşekkür ederim.” Sesim adeta içime kaçmış gibiydi. Lisa'nın beni duyduğundan bile emin değildim.
“Yemek için sabırsızlanıyorum.” Göz kırptıktan sonra salona geçti. Evet, bana göz kırpmıştı. Gerçekten kalp krizi geçirme riskime rağmen bunu yapmıştı.
“Seni lanet olası sevimli böcek! Bir insan nasıl hem bu kadar seksi hem bu kadar tatlı olabilir? Bir de saçlarını at kuyruğu yapmış! Hah, gayet de çirkinsin işte! Ne diye aradım ki ben bunu? Hepsi senin salaklığın Jennie! Dünyada bu işi bir tek Lisa mı iyi yapıyor sanki? Keşke suratının ortasına bir tane yumruk...” Her cümlemde kıymayı biraz daha sert yoğuruyordum ve biri bunu fark etmiş olacak ki zihinsel çöküşümü yarıda kesmişti.
“Sen iyi misin Jennie? Yaklaşık on dakikadır yoğuruyorsun. Elinin ısısıyla pişecekler şimdi.” Ryujin'in eğleniyor gibi bir hali vardı ama ben hiç eğlenmiyordum. Lisa'yı bu kıyma gibi ezmek istiyordum. Hatta elime alıp duvardan duvara vurmak belki de tavana yapıştırmak istiyordum.
“Sen dinlen. Ben hallediyorum.” Yemek yaparken birinin beni seyretmesinden aşırı derecede rahatsız olurdum. Ryujin bunu hatırlamış olacaktı ki beni yemekle baş başa bırakmıştı.
...
Yemeğim hakkında bütün övgüleri topladıktan sonra Jisoo'nun battaniyesini üstüme alarak kanepeye uzanmıştım. Aslında böyle bir niyetim yoktu ama Jisoo yorulduğumu fark edip beni battaniyenin altına sokmuştu. Ryujin ise ayağımın dibinde oturup bana Incheon'da yaşadığı maceraları anlatıyordu.
“Lia'yı bilirsin. Dünya vatandaşı gibi... Bütün ülkelere gitmiş olabilir ama hala durmaksızın seyahat ediyor.” Söylediğine yarım ağızla güldüm.
“Yeji hala aynı mı? Sana davranış şekli değişti mi?” Nefesini sıkıntıyla dışarı üfledi.
“Ah, Jennie. O benim gerçekten uzun yıllardır arkadaşım ve ailelerimiz de arkadaş. Gerçekten ne yapacağımı bilmiyorum ve o da bir şey söylememekte ısrarcı. Sadece Chaeryoung'a anlatıyor sırlarını. Benimle ilgili bir derdi olduğuna eminim ama dediğim gibi umarım benden hoşlanmıyordur.” Ryujin'in duyarsızlığına burun kıvırdım. Yeji onu gerçekten seviyor gibi görünüyordu ve benden önce onun yanına gitmiş olması gerekirdi.
“Geri döndüğünde mutlaka onun yanına git. Yeji gerçekten sana çok değer veriyor.”
Ryujin ile sohbet ederken zaman baya geçmiş olmalıydı. Hangi ara uykuya dalmıştım bilmiyordum ama çok fazla geçmemiş olmalıydı. Hala etrafımdaki sesleri ayırt edebilecek kadar uyanıktım ama gözlerimi açmak dünyanın en zor şeyi gibi geliyordu. O sırada önüme bir gölge düştüğünü hissettim. Yaklaşan koku bu gölgenin Lisa olduğunu gösteriyordu.
“Sen benim hak ettiğim her şeyin çok daha fazlasısın. Umarım artık rüyanda güzel şeyler görüyorsundur.” Geniş eli önce saçımda gezdi ve ardından kendime sardığım elimin üzerinde durdu. Ufak elimi avucuna alıp narin bir şekilde öptü. Benden uzaklaştığını hissettiğimde elini tutmak istedim ama yapamadım.
“Ryujin ile konuştum. Bu gece burada kalacaklar. Her şey için teşekkürler Lisa.” Jisoo'nun Lisa'ya minik bir sarılma verdiğini hissedebiliyordum.
“Jennie'ye dikkat et. O, bu dünya için fazla iyi.” Jisoo'nun ağzından minik bir kahkaha kaçtı.
“Jennie'nin dünyadan olduğuna inanmak zor.”
“O, bu dünyanın başına gelmiş en güzel şey.”
Lisa'nın kapıyı açtığını hissettim. O an yine aynı tanıdık hisle baş başaydım. Lalisa Manoban, bana veda etmeden çekip gitmişti.

twinge • jenlisaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin